Fransız filozof Simone Weil, Rosa Luxemburg’un hapishanede kaleme aldığı mektuplar üzerinden Stoacılıkla, yaşam sevinciyle olan bağını serimliyor. Ve neden hâlâ Rosa’nın izinden gitmemiz gerektiğine dair bir fikir sunuyor.
Bir kaya parçası üstünde evrenin bilinmezlerini düşünebilecek kadar evrimleşen primatların, yani insanların varlığı oldukça heyecan verici bir düşünce olsa gerek.
Sol cenahta yer alan iktisatçıların temel analitik çerçevesi neredeyse yüzyıldır olduğu yerde dururken, yaşadığımız dünyayı anlamlandırmak için yeni bir paradigmaya ihtiyacımız var.
Kolektif eylemde direniş, muhalefet ve onaylama biçimleri icat edilir, geleceği yaratan şey budur; bedenleri harekete geçiren programlanmış bir geleceğin, belirlenmiş bir toplum modelinin varlığı değil.
Caravaggio’nun gerçeklik algısı, dünyevi şehveti, erken Rönesans döneminin gerçekçiliğini resme yeniden kazandırmış ve sonrasında daha da ilerletmiştir.
Fransız filozof Simone Weil, Rosa Luxemburg’un hapishanede kaleme aldığı mektuplar üzerinden Stoacılıkla, yaşam sevinciyle olan bağını serimliyor. Ve neden hâlâ Rosa’nın izinden gitmemiz gerektiğine dair bir fikir sunuyor.