“Yeni Bir Kültür, Yeni Bir Etik İnşa Etmeliyiz”

Her şeyi talan ediyoruz, ihtiyacımız olmayan şeyleri satın alıyoruz ve sonra da çaresizlik içinde fatura ödeyerek yaşamlarımızı sürdürüyoruz. Başka bir yaşam biçimi önermemiz gerekiyor!
Okuma listesi
Çeviren:
Jacobin
Özgün Başlık:
My Generation Made a Naive Error
14 Mayıs 2025

Editörün Notu

Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan Uruguaylı siyasetçi Jose Mujica’nın Noam Chomsky ile birlikte kaleme aldığı Surviving the 21st Century kitabından uyarlanmıştır. Saúl Alvídrez editörlüğündeki kitap Verso tarafından Eylül 2025’te yayımlanacaktır.

Benim kuşağım safça bir hata yaptı. Toplumsal değişimin sadece toplumdaki üretim ve bölüşüm biçiminin değiştirilmesiyle mümkün olabileceğine inandık. Kültürün toplumsal değişimde oynadığı devasa rolü kavrayamadık. Kapitalizm bir kültürdür ve kapitalizme farklı bir kültürle karşılık vermeli ve ona direnmeliyiz. Başka bir deyişle, dayanışma kültürü ile bencillik kültürü arasındaki bir mücadeledenin içerisindeyiz.

Profesyonel müzik veya dans gibi alınıp satılan bir kültürden bahsetmiyorum. Bunlar da elbette önemli, ama kültür derken insan ilişkilerine atıfta bulunuyorum, farkında olmadan ilişkilerimizi yöneten bir dizi fikirden söz ediyorum. Dünya çapında milyonlarca anonim insanın birbirleriyle ilişki kurma biçimini belirleyen, dile dökülmemiş bir dizi değerden.

Tüketimcilik bu kültürün bir parçasıdır; kapitalizmin ebedi birikim arayışında ihtiyaç duyduğu bir etik değerdir. Kapitalizmin karşılaşacağı en ciddi sorun, alışverişi bırakmamız ya da çok az alışveriş yapmamız olacaktır. Bu da etrafımızı saran tüketim kültürünü ortaya çıkarmıştır. Ancak kapitalist bir toplumsal sistem sadece mülkiyet ilişkilerinden ibaret değildir; aynı zamanda toplumun ortaklaşa sahip olduğu, dile getirilmeyen bir dizi değerdir. Bu değerler tüm ordulardan daha güçlüdür ve bugün kapitalizmi ayakta tutan temel güç budur.

Benim kuşağım medyayı ve bölüşümü kamulaştırmaya çalışarak dünyayı değiştireceğine inanıyordu ama bu savaşın merkezine farklı bir kültürün inşa edilmesini koymamız gerektiğini kavrayamadık. Kapitalist duvar ustalarıyla sosyalist bir bina inşa edemezsiniz. Neden mi? Çünkü inşaat demirini çalacaklar, çimentoyu çalacaklar, çünkü sadece kendi sorunlarını çözmek isteyecekler, çünkü biz böyle şekillendik. Tarihe dair programatik bir anlayışa sahip rasyonalistler olan bizim kuşak, insanların genellikle içgüdüleriyle karar verdiklerini ve sonra da vicdanlarının kararlarını meşru kılmak için argümanlar inşa ettiğini kavrayamadı. Kararlarımızı yüreğimizle veririz ve bu noktada kültür yaşamsal bir mesele haline gelir, çünkü irrasyonelliğimizi dizginler.

Sol önderlere ne oldu örneğin? Sol önderler hastalıklı ve bu kültürün içine batmış durumdalar ve bu yüzden yaşam tarzları ile mücadeleleri uyumlu bir mesaj içermiyor. Bakın, ben başkanken fakir olduğumu söylediler ama hiçbir şey anlamıyorlardı! Ben fakir değilim. Fakir, muhtaç halde olandır. Oysa benim amacım Stoacı1“Azla yetinir olmak” şeklinde de çevrilebilir. -ed.n. olmaktı. Ve gerçek şu ki, şayet dünya belli bir itidal ile yaşamayı, israf etmemeyi, boşa harcamamayı öğrenmezse, bunu yakında öğrenmezse, dünyamız hayatta kalamayacak.

Para hırsı bizi sürekli yeni şeyler almaya teşvik ediyor, ancak gezegenimizdeki yaşamı sürdürebilmek için gerekli olanla yaşamayı ve kaynaklarımızı israf etmemeyi öğrenmemiz gerekiyor. Gördüğünüz gibi, bu mücadele kültürel bir destandır. Bizler, yani Sol, şu anda sahip olduğumuzdan farklı bir düşünce hattı inşa etmeliyiz.

Bu da kapitalizmle olan bağımızı koparmak anlamına geliyor. Düşünce anlamında yaratıcılığımız tükendi. Kapitalizmin yaptığını yapmak istedik ama daha eşitlikçi bir şekilde. Ve nihayetinde tüm bunlar neyi iyi yaşam olarak gördüğümüzle, hayatta el üstünde tuttuğumuz değerlerle, arzuladığımız şeylerle ilgili. Bu, bir sınır duygusuna sahip olmak demektir. Yunanlıların dediği gibi, her şeyin fazlası zarar.

Sol, farklı bir değerler manzumesine bağlı kalmalıdır; işte bu yüzden kültür sorunu, bağlanma sorunu ve kapitalizmin kıymet vermediği bazı yaşam alanlarına değer verme sorunu üzerinde ısrar ediyorum. Toplumlarımız refah içinde olsa da büyük bir keder hali hâkim. Bizler, yarattığımız çöp yığınlarında boğulan toplumlara sahip tıka basa besili varlıklarız. Her şeyi talan ediyoruz, ihtiyacımız olmayan şeyleri satın alıyoruz ve sonra da çaresizlik içinde fatura ödeyerek yaşamlarımızı sürdürüyoruz. Başka bir yaşam biçimi önermemiz gerekiyor! Kanımca Sol her zamankinden daha devrimci olmak zorunda.

Bu, nasıl düşünüyorsan öyle yaşamak demektir. Aksi takdirde yaşadığımız gibi düşünmeye başlarız. Mücadele kendi kendini yöneten bir toplum için, kendi kendimizin patronu olmayı öğrenmek ve ortak projelerimizi yönetmek içindir. Bunların yeni bir sol tarafından tartışılması gerekecek. Solun kalıcı varlığına inanıyorum ama bu sol eskisi gibi olmayacak. Eski sol artık yok, geçti! Sol değişmek zorunda çünkü zaman da değişti. Kalıcı olan tek şey değişimdir.

Yeni devrimci programların oluşturulmasının önünde engeller olduğunu öne sürmeyeceğim. Tam tersine! Ancak elimde sihirli bir formül yok. Bana öyle geliyor ki yaratıcılığın teşvik edilmesi gerekiyor, zira nostaljiyi aşırı derecede benimsemiş eski solun, neden başarısız olduğunu anlamakta zorlanan ve ileriye dönük yeni yollar hayal etmekte büyük güçlük çeken bir solun olduğu bir dünyadayız. Bugünün çok fazla pratik, çok fazla deney ve yaratıcı olma zamanı olduğuna inanıyorum. Bunun için de izleyebileceğimiz bazı parametreler var, çünkü dediğim gibi benim kuşağım kültüre yeterince önem vermedi. İnsanların ortak ve sıradan ilişkilerine içkin olan kültürden bahsediyorum, ki kapitalizm altında artık günlük yaşamdaki olaylar yalnızca daha fazla birikimi güvence altına almak için değerlendiriliyor.

İçinde bulunduğumuz, etrafımızı kuşatan kültür, yalnızca bireysel kârın katlanması açısından işlevseldir. Ve bu kültür ordulardan, askeri güçten ve diğer her şeyden çok daha güçlüdür, çünkü bu kültür tüm dünyada milyonlarca alelade insanın kalıcı ilişkilerini belirlemektedir.

Ve bu atom bombasından çok daha güçlüdür! Dolayısıyla, kültür değişikliği sorunuyla yüzleşmeden bir sistemi değiştirmek faydasızdır. Yeni bir sistem ve buna paralel olarak yeni bir kültür, yeni bir etik inşa etmeliyiz, çünkü aksi takdirde Sovyetler Birliği’nde yaşadıklarımız tekrar edecek, devrimci bir hareket 360 derecelik tam bir dönüş yaparak aynı yere, ama çok daha kötü bir duruma gelecektir! Bu yenilgiden ders çıkarmalıyız, sizce de öyle değil mi?

Notlar

(1) “Azla yetinir olmak” şeklinde de çevrilebilir. -ed.n.

Bunları okudunuz mu?