En başından başlamak gerekirse iki önemli gerçeği belirtmeliyiz: Birincisi akıl sahibi uzaylıların gezegenimizi ziyaret ettiğine dair somut bir delilimiz yok, ikincisi dünya dışında akıllı ya da değil yaşam olduğuna dair bir kanıta sahip değiliz.
Öncelikle uzaylı ziyareti sorununa bir bakalım ve dünya dışı yaşam sorununu başka bir zamana bırakalım.
Eğer uzaylılar bir noktada dünyaya geldiyseler tek bir işaret bile bırakmadılar. Sayısız UFO görüntüsü, bazı şaşkın askeri ve özel pilotun beyanları bilimsel kanıt sayılmazlar. Bu kadar kilit rolde bir soru için bilimsel kriterleri genişletemeyiz. Sözel anlatımlar ve fotoğraflar güvenilir kanıtlar değillerdir. Ayrıca antik uygarlıkların uzaylı ziyaretleri hakkındaki bilgileri ve sanatsal yapıtlarıyla alakalı çalışmaları da güvenilir kanıtlar olamaz. Tanrılar uzaylı astronotlar değillerdi.
Çeşitli antropolojik çalışmalar (zamanın sonu ve Maya takvimi hakkında Anthony Aveni’ninkiler ve diğerleri gibi) antik uygarlıkların, devasa kayaları uzun mesafeler boyu taşımaları gerektiğinde bile muhteşem anıtlar inşa etmek konusunda harika bir kapasiteye sahip olduklarını gösteriyor. Aslında bu harika yapılar uzaylı bir aklın değil, bizim kendi yaratıcılığımızın ve ustalığımızın göstergeleridir.
Uzaylı ziyaretinin kesin kanıtlarının olmayışı dışında yıldızlararası uzay seyahatine girişebilmek için de yeterli teknolojiye sahip değiliz. Örneğin en hızlı uzay roketimizi kullanarak Alpha Centauri’deki en yakın yıldız sistemine (4.5 ışık yılı uzaklıkta) seyahat etmek neredeyse 100.000 yılımızı alırdı. Işık hızının onda birinde bile tek yönlü bir yolculuk 45 yıl sürerdi. Yıldızlararası seyahat, kozmik keşif hayallerinin önünde devasa bir engel.
Tabii ki istediğimiz zaman bize bugün sihir gibi gözükebilecek teknolojilerle alternatif senaryolar kurabiliriz. Ama sonra fizik yasalarına uyduğu sürece neredeyse her şeyin olabileceği bir bilimkurgu dünyasına giriyoruz. (Hatta o kadar bile değil. En azından kurgu kısmında yasalar bile çiğnenebilir.)
Evrenin işleyişi hakkında daha öğrenecek çok şeyimizin olduğu kuşkusuz ve kim bilir belki bir gün ışık hızına yakın hızlarda da hareket edebiliriz. Fakat madem uzaylılar bunu yapabiliyor ve bizden o kadar ileri bir seviyedeler, bizimle iletişime geçmek için gökyüzünde şöyle bir görünüp kaybolmaktansa neden daha etkili bir yol denemiyorlar diye sormak gerekir. Bu gizemli ziyaretler hangi amaca hizmet ediyor olabilir ki?
1950 yılında büyük fizikçi Enrico Fermi de benzer bir soru sordu. Los Alamos kafetaryasındaki öğlen yemeği sırasında bazı arkadaşlarına ‘Herkes nerede?’ diye sordu.
Basit bir hesap ile galaksimizin, bizden kısa bir zaman önce ortaya çıkmış bir uygarlığın (birkaç milyon yıl) tüm galaksiyi ele geçirmesine yetecek kadar yaşlı olduğunu gösteriyor (10 milyar yaşında).
Bu bahsedilen Fermi Paradoksu ve önerilen ‘çözümler’ konusunda hiç sıkıntı yaşanmadı. Tırnak işaretleri kullanıyorum çünkü hangi çözümün doğru olduğunu ya da bu tür zeki, kozmik yolculuk yapabilen uzaylıların var olup olmadığını bilmiyoruz. Paradoks kendi uygarlığımıza karşı bir ayna gibi davranıyor, kendi olası kolektif geleceğimiz hakkında düşünmemizde yardımcı oluyor. (Yine de en azından fikir bu.)
Fermi Paradoksunun tüm olası çözümlerini sığdıracak kadar büyük bir odamız yok (50’den fazla!) ama birkaçını keşfedebiliriz.
İlk olarak; zekâ, kendinin farkında olan yaratıkların şiir yazma, senfoni besteleme ve teorem kanıtlama kapasitesine sahip olduğu bizdeki seviyesine nadiren ulaşır. Yani galaksimizde başka akıllı yaratıklar varsa Neandertallerin seviyesiyle kısıtlı olurlardı. (Tabii ki akıllılar ama bazı karışıklıklardan (?) sonra Homo Sapiens tarafından alt edildiler.) Diğer bir çözüm ise okyanuslarla kaplı dünyalardaki akıllı varlıkların yıldızlararası seyahat için gerekli olan metaller ve diğer materyallerle çalışmakta zorluk çekeceğini öne sürüyor.
Ayrıca Darwinci evrimi takip etmişse bile, ki muhtemelen etti, uzaylı psikolojisi hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Bizimle aynı seyahat tutkusunu paylaşmıyor olabilirler: ileri seviyededirler ama kendi kozmik mahallelerine (kendi yıldız sistemlerinin gezegenlerine ve aylarına diyelim) keşifleri kısıtlayacak kadar da hayatlarından memnundurlar. Ya da belki savaşçı eğilimlerimizi biliyorlardır ve akıllıca davranarak buradan uzak durmaya karar vermişlerdir.
İlginç bir olasılık da bizim büyük boyutlu bir genetik deney olmamız. Bizim genetik mühendislikteki sırları açığa çıkarmaya başlamamızla aynı şekilde, diğer zekâlar da tıpkı gezegen ölçeğindeki bir hayvanat bahçesinde yaşayan hayvanlarmışız gibi her hareketimizi güvenli bir mesafeden ya da gizlice gözlemleyerek bizi yaratmış olabilirler. Bu seçenek bana yaratıcı Tanrı anlatısının uzay versiyonu gibi geliyor.
En önemli çözüm ise, en azından ortak kaderimize sıra geldiğinde, nükleer gücü keşfeden uygarlıkların kendilerini yüzlerce yıl içinde yok ediyor olmaları. Elli yıllık soğuk savaş tarihini ve güncel nükleer tehditleri düşününce bu seçenek tamamıyla delice olsa da hâlâ çok olası. Tek gereken geri dönülemez olaylar zincirini başlatarak global bir termonükleer savaşı tetikleyecek dengesiz bir iki lider.
Burası Fermi Paradoksundan önemli birkaç ders alabileceğimiz yer. Eğer bizler kendini kurtaran zeki türler olup gelecekte galaksinin dört bir yanına yayılmayı hedefliyorsak gücümüzle nasıl yaşayacağımızı, toplumsal adaleti desteklemek için etkili yolları ve her çeşitten yaşam formuyla birlikte onları barındıran gezegeni de içeren yeni bir gezegen ölçekli ahlaki kodu geliştirmeyi öğrenmemiz gerekiyor.
Yoksa bizler de hırsla mahvedilmiş, kendi galaktik potansiyelinin tamamının farkına varamamış muhtemel başarısız uygarlıklardan sadece birisi olacağız…
Orijinal Başlık: On The Alien Question: Where Are They?
Yazar: Marcelo Gleiser
Türkçeye Çeviren: Rümeysa Aksu
Editör: Özlem Kırtay