Beynimiz hatıralarımızı nasıl kaydediyor? Neden bazılarını silerken, bazılarını yaşatmaya devam ediyor? Hafızamızın incelikli mekaniğini araştıran önde gelen nörobilimcilerden Amerikalı Larry R. Squire günümüzün bulgularını açıklıyor.
İyi bir görsel hafızaya sahip kişiler de var, yüzleri veya özel isimleri iyi hatırlayanlar da… Peki bu bilimsel olarak ne kadar doğru?
Bu bir bakıma doğru. “Anıları” hatırlamamız, bilinçli bir işlem ardından elde ettiğimiz bir sonuç değil. Dikkat ve hafıza kapasitemiz, ilgi alanlarımızın yanı sıra alışkanlıklarımıza da bağlıdır. Portreler çizen bir ressamın yüzleri hatırlama kabiliyeti daha gelişmiştir. Matematikçiler sayıları hatırlama konusunda çok iyidirler. Benim sevdiğim örneklerden birisi tenisle alakalıdır: Yalnızca televizyondan maçı izleyen biriyseniz, maçın gidişatındaki değişimlere dikkat edebilirsiniz, oysa profesyonel bir tenisçi maçın sonunda size üçüncü setin ilk vuruşu hakkında bir analiz sunar. Bir şeyde uzmanlaştıkça o konuda hafızanın gücü artar.
Bu doğuştan gelen bir yetenek değil mi?
Genetiğin etkisi öyle büyüktür ki, bir kişinin neden matematikçi olduğunu, diğerinin ise neden tenisçi olduğunu açıklayabilen becerileri belirler. Ancak hafızamızın etkinliği eğitimle ve alışkanlıkla gelişir.
Nörobilim alanında herkesçe kabul edilmiş, “bildirimsel bellek” ile “bildirimsel olmayan bellek” arasında bir ayrım geliştirdiniz. Bu iki kavramı açıklayabilir misiniz?
“Anı” kelimesini kullanırken, “bildirimsel bellek”ten bahsediyoruz. Bu bilinçli olan bellektir, geçmişte yaşadığımız olayları ve öğrendiklerimizi hatırlamamızı sağlar. Bildirimsel bellek, beynin bir bölümü olan hipokampüste ve temporal loblarda yer alır. Bazı hastalar hipokampüse hasar aldıklarında hafıza kaybı yaşarlar. Ama 1970’li ve 1980’li yıllar boyunca bu hastalarla çalışırken, gençliklerini hatırlamıyor olsalar bile, yine de birçok beceriyi muhafaza ettiklerini keşfettik: Ayakkabı bağcıklarını bağlamayı, çay kaşığı tutmayı ve bisiklete binmeyi hâlâ biliyorlardı. İşte bu keşif bizi, öğrenmenin nasılına erişimimiz olmaksızın, deneyimle edindiğimiz edinimlerin yalnızca kendilerini saklayan, “bildirimsel olmayan bellek” ayrımına götürdü.
Örnekler verebilir misiniz?
2-3 yaşlarında bir çocuğun sokakta bir köpek tarafından tartaklandığını düşünün. Çocuk bu sahneyi unutabilir, hakkında konuşamıyor olabilir. Yine de çocuk yetişkinliğine geldiğinde köpeklerden korkuyor olabilir. Bildirimsel olmayan bellek tehlikelerden nasıl korunacağımız gibi edinimleri saklama açısından değerlidir. Nörobilimde “hazırlama” adını verdiğimiz bir başka ilginç fenomen daha var. Diyelim ki bir oyun oynuyoruz, sizden çantadan çıkardığım objelerin isimlerini mümkün olduğunca hızlı bir şekilde söylemenizi istiyorum: Size bir şişeyi ilk defa gösterdiğimde “şişe” kelimesini söylemeniz muhtemelen 800 milisaniye alacaktır; ama bir sonraki hafta çantadan aynı şişeyi tekrar çıkarttığımda, yaklaşık 700 milisaniyede tepki vereceksiniz. Bu tamamen bilinçdışı bir öğrenmedir.
Bildirimsel olmayan bellek beynin belli bölgelerinde mi yer alıyor?
Evet, başta beyincik ve amigdala olmak üzere beynin farklı bölgelerine dağılmıştır.
Rüyaların Yorumlanması eserinde Sigmund Freud, “bilinçdışı bellek” ve “bilinçli bellek”i karşılaştırır. Bu ayrım sizin oluşturduğunuz bildirimsel ve bildirimsel olmayan bellek ile örtüşüyor mu?
Kesinlikle hayır! “Bilinçdışı” kelimesini kullanırken bunu Freudcu bir bakışla ele almıyorum. Freud insan ruhunu, utanç ve suçluluk duygularının önemli rol oynadığı bir çatışma alanı olarak tanımlar. Freud’a göre psikanalitik tedavi, belli baskılamaların ya da engellemelerin aşılmasını, bilinçdışı arzuların ya da anıların bilinçli hale gelmesini sağlar. Ama benim bahsettiğim bilinçdışı süreçler hiçbir zaman bilinçli hale gelmez, bunu böyle ifade etmenin bir anlamı da olmaz. Bisiklet sürmeyi konuşarak değil pedal çevirerek öğrendiğinizi bilirsiniz.
Bildirimsel bellek içinde bir alt departman önerisinde bulunuyorsunuz; “epizodik bellek” ve “semantik bellek” şeklinde bir ayrım yapıyorsunuz.
Bu ayrım Endel Tulving adlı bir psikolog tarafından yapıldı. Epizodik bellek geçmişe zihinsel yolculuklar yapmamızı sağlar. Bu sayede geçmişte yaşadığımız bir evin atmosferine tekrar dalabilir, orada yaşanan olayları, söylediğimiz cümleleri, davet ettiğimiz insanları hatırlayabiliriz. Epizodik belleğimiz bir otobiyografidir. Öte yandan, semantik bellek dünyaya ilişkin belirli bir bilgiye, deneyimimize özgü olmayan olgulara gönderme yapar.
Örneğin Dünya’nın Güneş etrafında döndüğünü hatırlarız.
Kesinlikle. Bu noktada, “semantik” terimini daha çok dildeki bağlamı ile düşünmemiz sebebiyle bir karışıklık oluşabilir. Nörobilimcilerin semantik bellek ile kastettikleri şey daha geniş olguları içerir; aritmetik bilgimizi, tarih bilgimizi içerdiği gibi nesnelere ve dünyanın kendisini de içerir. Bir arabayı semantik belleğimiz sayesinde tanırız.
Anılarımız beynin neresinde bulunuyor? Beyinde bir kütüphanenin raflarındaki kitaplar gibi mi saklanıyorlar?
Her anı, hipokampüs ve neokorteks de dahil olmak üzere, beynin farklı bölgelerine dağılmıştır. Son tatil anınızı düşünün: Anılarınızın mekânsal, görsel, kokusal ve işitsel boyutları vardır. Bu nedenle duruma uygun metafor, bir kütüphanede belirli bir rafta özel olarak yerleştirilmiş kitaplar metaforu değildir. Bir anının çalışması daha çok bir ağın tekrar aktive edilmesiyle alakalıdır.
Peki son tatil anımı hatırlamak için çaba sarf etmeyip o ağı aktive etmezsem, o anı yine de beynimde maddi olarak yer etmeye devam eder mi?
Evet, orada olacak, çünkü bu tatil sırasında beyninizde yapısal olarak değişiklikler oldu. Bu anının maddi temeli, beyninizde nöronlar arasında oluşmuş yeni bağlantılar, yani sinapslardır. Olayları deneyimlediğimizde ya da yeni dersler çıkardığımızda, bazı sinaptik bağlantılar güçlenir. Bu güçlenme ise fiziksel bir olgudur, moleküler bir etkinliğe sahiptir: daha da basitleştirmek gerekirse, sinapslar büyür, bu da varoluşu boyunca beynin yapısal ve mimari bir değişiminden bahsedebileceğimiz anlamında gelir. Nöron mimarisindeki bu değişimler stabildir, hassas değildirler, yani mesela bir epileptik krizle silinmezler.
Yani anı hep oradadır.
Tam olarak değil. Değişim maddidir, yani sinapslar düzeyinde gerçekleşir. Ancak bu durum zamanla azalır ve bazı anılar geri alınamaz bir şekilde yok olabilir. Anılarımızın çoğu bize hayatımız boyunca eşlik etmez. Dün geçirdiğiniz günü detaylarıyla birlikte bana anlatabilirsiniz. Fakat bunu on, yirmi ya da otuz yıl sonra yine yapabilir misiniz? Dün olağan üstü bir gün geçirmiş olmadığınız sürece bu pek mümkün değil. Dolayısıyla farklı yoğunluklarda anılar vardır: travmalar beynimizin mimarisine bizimle ölümümüze kadar eşlik edecek şekilde etki yaparlar, öte yandan belli bir süre geçtikten sonra (bir tamirci veya araba tutkunu değilsek) bindiğimiz tüm arabaları artık gözümüzde canlandıramayız. Kalıcı unutmada ise sadece sinaptik bağlantıların gücünün zamanla azalması ve daha da önemlisi, bu bağlantıların başka uyaranlardan etkilenmesi söz konusudur. Anı bulanıklaşır ve zamanla kaybolur.
Bellek insana özgü müdür?
İnsanların epey iyi bir epizodik ve semantik belleğe sahip olduğunu söyleyebilirim. Hayvanların da bildirimsel olmayan bellekleri iyidir çünkü alışkanlıkları kolay kazanırlar. Ayrıca iyi bir semantik belleğe de sahiptirler çünkü bazı edinimleri hep akıllarında tutarlar: suyu veya yiyeceği nereden bulabileceklerini bilirler. Fakat hayvanların da epizodik belleğe sahip olup olmadıklarına dair bilimsel tartışmalar sürüyor. Bir hayvana kalem yerine şişe yakalamayı, dolayısıyla nesneler arasında ayrım yapmayı öğrettiğinizde, bu onun hangi nesneyi yakalayacağını bildiğini veya önceki bilgisini hala saklı tuttuğu anlamına gelir mi? İnsan sadece bisiklet sürmeyi öğrenmez (bildirimsel olmayan bellek), aynı zamanda ebeveynlerinin bisikleti öğrenmesi için taktığı destek tekerleklerini çıkardığı günü de hatırlayabilir (epizodik bellek). Hayvanlar bazen epizodik bellekten geldiğini söyleyebileceğimiz davranışlar sergileyebiliyorlar, ancak bunun doğasına ait süreçler henüz bizim için net değil.
“Hayvanlar” derken, bu sadece maymunları, köpekleri ya da atları mı kapsıyor yoksa kuşları, sürüngenleri ve böcekleri de kapsıyor mu?
Omurgalılar ile omurgasızlar arasında bir ayrım var. Kuşlar ve sürüngenler de dahil olmak üzere, tüm omurgalıların ya bir hipokampüsü ya da benzer işlevi gören bir alanı vardır. Sonuç olarak bunlar iyi birer semantik belleğe sahiptirler ve daha önce gördükleri objeleri tanıyabilirler. Omurgasızların tarafında ise, yumuşakçalardan tutun solucanlara ve meyve sineklerine kadar, geçmişteki deneyimlerine bağlı olarak değiştirdikleri davranışların gözlemlendiği çalışmalar var. Bu noktada oldukça temel olup, varlığından bahsedemediğimiz bildirimsel olmayan bellek mekanizmalarına değinebiliyoruz. Dolayısıyla bellek canlılar âleminde yaygın olarak sahip olunan bir kabiliyettir.
Günümüzde, bazı transhümanistler, Google’ın mühendislik direktörü Ray Kurzweil gibi, günün birinde belleğimizi ve bilincimizi sabit disklere aktararak ölümden kurtulabileceğimizi iddia ediyor. “Ölümsüzlük, sadece bir saklanma sorunu olacak” diyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İşte tam bu noktada bahsettiğim ayrımlar önem kazanıyor. Semantik hafızayı bir sabit diske aktarmaktan bahsedebiliriz, bu mümkündür, en azından teorik olarak. Yapmamız gereken tek şey bildiğimiz her şeyi, her şehri, isimleri, kelimeleri, matematik işlemlerini vs. listelemek olacaktır. Ve bu listeyi bir sabit diske aktarabiliriz. Fakat epizodik bellek için böyle bir şey söz konusu değildir. Birazdan bu röportajı sonlandıracaksınız. Diyaloğumuz bittikten sonra, bütün konuşmamızı hatırlayıp birilerine anlatabileceksiniz. Fakat altı gün sonra aynı anıyı farklı bir şekilde anlatacaksınız. Ve bir yıl sonra daha farklı. Otobiyografik belleğiniz sabit değildir, yeni deneyimler edindikçe farklılaşan beyniniz gibi sürekli evrim geçirir; insan anıları canlı, esnek ve yaklaşık bir yapıdır. Belleğin, bilgisayarımızdaki dosyaların inorganik, katı ve sabit korunma biçimiyle hiçbir benzerliği yoktur.