Eski faşist yeni İtalya başbakanı Giorgia Meloni, komünist teorisyen Antonio Gramsci’nin uzaktan akrabası. İtalyan soybilimcilerin bu ayın başlarında açıkladığı bu keşif, ilk bakışta ilginç, komik ancak en nihayetinde anlamsız bir bilgi gibi görünebilir. Meloni siyaseten her ne kadar atalarının politikalarından çok uzakta olsa da Hapishane Defterleri‘nin yazarının anlamakta zorlanmayacağı nitelikte bir toplumsal dönüşüm sürecinden çıktı.
Kültürel Değişimi Yarat
Meloni’nin yükselişi –Gramsci’nin hegemonya dediği şeye ulaşmak amacıyla– kendi bakış açısını İtalya’nın öz imgesine bağlayarak normalleştiren geniş sağcı bir kültürel değişim tarafından körüklendi. Bu nedenle Meloni’nin partisi “İtalya’nın Kardeşleri” adını, ülkenin milli marşının açılış dizesindeki “Fratelli d’Italia” sözlerinden alıyor.
Tıpkı savaş gibi kültür de siyasetin başka araçlarla sürdürülmesidir. Meloni, Palazzo Chigi’ye1İtalya’nın resmî başbakanlık konutu. (Ed.) çıktıktan hemen sonra praetorianlarını2Roma saray muhafızları. (Ed.) ülkenin kültürel idari altyapısındaki her önemli mevkiye yerleştirdi. Müzeler, tiyatrolar, orkestralar, edebiyat fuarları ve ödülleri, Venedik bienali ve üniversiteler gücün el değiştirme savaşına sahne oldu.
Ulusal yayın kuruluşu Rai’de, tüm ana haber programlarının sunucuları, mevcut güç dağılımını yansıtacak şekilde âdeta bir gecede değiştirildi. Rai’nin üç ana kanalı vardır: Rai 1, Rai 2 ve Rai 3; son seçimlerden bu yana Rai 1’in haber programı olan TG1, Fratelli d’Italia’nın basın ofisine, TG2 Forza Italia’nın megafonuna, TG3 ise yumuşak Sol Demokratik Parti’nin (eski adıyla İtalyan Komünist Partisi) sözcüsüne dönüştürüldü.
Siyasi sınıf ile dördüncü güç [medya] arasındaki duvar, Meloni’nin yönetimi altında geçirgen bir hâle geldi. Hükümetine verdiği güvenilir hizmetin bir ödülü olarak, TG2’nin eski editörü Gennaro Sangiuliano’yu kültür bakanı olarak atadı. Bu kişi, İtalya’da Pulitzer’in eşdeğeri olan Premio Strega’nın ödül törenine başkanlık ederken, kısa aday listesine giren kitaplardan hiçbirini okumadığını açıkça itiraf etmişti.
Komplo Teorileri Üret
Gelgelelim İtalya’nın postfaşistlerinin burada yaptığı yeni bir şey yok. Savaş sonrası dönemde Sol’un altını oymak ve komünizmin yükselişini engellemek için elinden gelen her şeyi yapan ABD tarafından yoğun bir şekilde izlenen İtalya, her zaman bağımsız kültür kurumları geliştirmek için mücadele etti. Hatta İtalya’daki siyasi partiler, uzun süredir seçmen paylarına göre kendi cenahlarındaki kişileri utanmadan nüfuzlu konumlara yerleştiriyor. Merkez Sol’un onlarca yıldır yüzleri kızarmadan uyguladığı bu insan kayırmacılık o kadar yaygınlaştı ki “lottizzazione” yani “rant sistemi” şeklinde kendine ait bir adı bile var.
Damadı Jared Kushner’ı danışmanlık görevine atayan Donald Trump gibi Meloni de bir tür insan kayırmacı bir yönetim uyguladı. Kayınbiraderi Francesco Lollobrigida’yı tarım bakanlığı görevine getirdi ve Lollobrigida da platformunu resmî konuşmalar yoluyla “Büyük Yer Değiştirme”3Göçmenler beyaz Avrupalıların yerini alacak söylemi. (Ed.) komplo teorilerini yaymak için kullandı.
Yeni Gözde Faşistler Sun
Pratikte bu kültürel hegemonya girişimi büyük ölçüde alt ve popüler kültürü hedef alıyordu. Şu anda Roma’da bulunan ve hakkında çok konuşulan J. R. R. Tolkien sergisi, bu aşırı sağın kültürel panteonunun değiştiğini göstermeyi amaçlıyor. Böylece, ağzından salyalar saçan ırkçı Julius Evola, faşizmin filozofu Giovanni Gentile ve aşırı sağcı fütürist şair Filippo Marinetti’nin modası geçmişken; anti-modern üçleme Yüzüklerin Efendisi yeni gözde oldu diyebiliriz. Friedrich Nietzsche ve Richard Wagner’in de yer almasıyla birlikte faşizmin mirasçıları artık ana akım -ve de popüler. Fratelli d’Italia’nın kültürel konferansı Atreju festivalinde milyarder iş insanı Elon Musk ve İngiltere başbakanı Rishi Sunak ağırlandı.
İtalya’nın postfaşistleri açıkça anaakım hâline geldi. Bu geçişi yumuşatan şey, İtalyan sağının büyük çoğunluğunun Anglofon kültür savaşını benimsemesi oldu. “Kültürel Marksizm”e karşı yürütülen Anglo-Amerikan mücadeleyi başarıyla İtalya’ya taşımayı başardılar. Ve İtalya’da, Amerika Birleşik Devletleri’nin aksine Sol, ülkenin medya kurumları üzerinde uzun süredir güçlü bir etkiye sahipti, her ne kadar bu etki daha ziyade yüksek kültür üzerinde olsa da.
Muhafazakârlar ve Liberallerin Kardeşliğini Unutma
İtalya’da “yüksek kültür” genellikle Solun etkisi altında olmuştur. Bunun temel nedeni, savaş sonrası İtalyan siyasetine hâkim olan ve Solun siyasi gücü ele geçirmesini engelleyerek onu kültürel arenayla sınırlandıran güçlü anti-komünizm akımıdır. Hristiyan Demokratlar –1990’ların başlarında ayyuka çıkan yolsuzluk skandalları altında ezilip Silvio Berlusconi’nin İtalyan siyasetine hâkimiyetinin yolu açılana kadar– 1945 sonrası dönemde ülkeyi Amerikan nüfuzu altında yönettiler. 1943-45’te Nazilerden ve onların faşist müttefiklerinden kurtuluş esnasında, Palmiro Togliatti liderliğindeki İtalyan Komünist Partisi (PCI), Amerikan’ın salgırgan nüfuzundan korkarak, sosyalizme giden devrimci yol yerine parlamenter yolu tercih etti.
İktidardan uzaklaştırılan Togliatti, PCI aracılığıyla, sıradan insanların her gün Marx ve Stalin’e dair bir şeyler öğrenebilecekleri işçi kulüpleri olan “Case del Popolo” gibi kurumlardan oluşan geniş bir ağ inşa etti. Faşist “Movimento Sociale Italiano” (MSI), bu dönem boyunca nostaljik Mussolini mecnunlarından ibaret bir azınlık grubu olarak kaldı. Radikal Solun seçimleri kazanmasına asla izin verilmeyen ket vurulmuş bir demokraside garip bir güç dengesi yaratarak; Hristiyan Demokratlar ile PCI arasında yazılı olmayan bir anlaşmanın oluşmasına yol açtı.
Hristiyan Demokratlar ekonominin, hukukun ve düzenin, dış ilişkilerin ve medyanın başına geçerken, koşullar PCI’yi kültür ve sanatın kontrolünü eline almaya itti. Bunun sonucu olarak da tüm büyük yayınevlerinin, entelektüellerin, sanatçıların, akademisyenlerin ve kamusal kültür kurumlarının çoğunluğu her zaman post-Marksist bir bakış açısına sahip oldu.
Solun esamesinin okunmadığı günümüzde ise Sağı kültürel alanın kontrolünü ele geçirmekten alıkoyacak hiçbir şey yoktu. Açık bir karşı gücün yokluğunda Sağ, kültürü siyasi anaakımdan farklılığını ortaya koyabileceği bir araç olarak ele aldı. İtalyan liberalleri bunu, özelleştirme ve harcama kesintilerini savunurken kendilerini insan haklarının savunucuları nitelemesinde bulunarak yaptılar. Bu arada, Brüksel’in dayattığı mali çizgiyi uygulamak zorunda kalan postfaşistlerse, bu esnada kendileri ve liberal muhalifler arasındaki neoliberal fikir birliğini maskelemek için aralarındaki kültürel farklılıkları aşırı vurgulamak durumundaydılar.
Postfaşistler ve liberaller İtalya’nın bütçe açığının büyüklüğü, göç politikasının sertliği ve büyük ölçekli kamu harcamalarının ekonomiye yönelik tehlikesi konusunda hemfikir olmaya devam ettiği sürece, müzeler ve TV programları siyasi farklılıkların görülebileceği tek yer olmaya devam edecek.
Notlar
(1) İtalya’nın resmî başbakanlık konutu. (Ed.)
(2) Roma saray muhafızları. (Ed.)
(3) Göçmenler beyaz Avrupalıların yerini alacak söylemi. (Ed.)
Orijinal Başlık: How Giorgia Meloni Made the Far Right Mainstream
Yazar: Leonardo Clausi
Türkçeye Çeviren: Berk Özergun
Editör: Eren Yılmaz
#Faşizm101 Editörü: Kerim Can Kara