Demo v1.0

21 Kasım 2024, Perşembe

Beta v1.0

Einstein Tanrı’ya İnanıyor Muydu?

Einstein'a göre, nedensiz bir dünya, ahenksiz, ilahi güzellikten yoksun, anlamsız bir dünya olurdu. Nedensiz bir dünya kanunsuz ve tanrısız olurdu.
Çeviren:
Özlem Kırtay
Kaynak:
Big Think

İşte Einstein’ın bahsettiği “kozmik zar” ve “Kadim Olanın Gizleri” ile kastettiği şey!


Temel Çıkarımlar

  • Einstein’ın kuantum fiziğini doğru bulmaması, kuantum fiziğinin en derin seviyelerinde nedensel uyumun olmadığı bir dünyadan duyduğu rahatsızlığı ortaya koyuyordu. Bu durum da onun ünlü sözünü beraberinde getiriyordu: “Tanrı zar atmaz.
  • Einstein “Spinozacı bir Tanrı anlayışını” benimsiyordu; yani doğayla bir olan, evrendeki toz zerresinden insana kadar her şeyin içeren bir tanrı anlayışını. Einstein için bilim, daha derin sırları çözülemeyecek olan bu gizemli bağlantının en azından bir kısmını ortaya çıkaracak bir araçtı.

Einstein ve Tanrı hakkında çok şey yazılıp çizildi. Büyük bilim insanı dindar mıydı? Neye inanıyordu? Einstein için Tanrı neydi? Einstein belki de Tanrı ile ilgili en ünlü sözünde kuantum fiziğindeki rastlantısallıktan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirmiştir: “Tanrı zar atmaz”. Einstein’ın arkadaşı ve meslektaşı Max Born’a yazdığı 4 Aralık 1926 tarihli bir mektupta yer alan bu söz, onun dünya görüşünü çok açık bir şekilde ortaya koymaktaydı:

Kuantum mekaniğinin saygıya değer olduğunu düşünüyorum. Ne var ki içimden bir ses bunda doğru olmayan bir şeyler olduğunu söylüyor.1Burada Almanca metinde geçen “nicht der wahre Jakob” ifadesi, “yolunda olmayan bir şeyler olduğu” anlamındadır. Yakup’un hilesi için bkz. Duden, cilt 11, s. 365. (Ed.) Teori çok şey ortaya koyuyor ama bizi Kadim Olanın gizlerine yakınlaştırması zor. Yine de Tanrı’nın zar atmadığına ikna olmuş durumdayım.

Einstein’ın kuantum mekaniğinin, moleküllerin, atomların ve parçacıkların dünyası olan Küçükler Evreninde yürütülen deney sonuçlarını açıklamanın bir aracı olarak etkili olduğu konusunda hiçbir şüphesi yoktu. Bununla birlikte, sezgileri (“iç sesi”) kuantum fiziğinin o zamanlar formüle edildiği şekliyle diğer bir deyişle olasılıkçı bir teori olarak kabul görmeyeceğini söylüyordu. Einstein “Teori çok şey ortaya koyuyor ama bizi Kadim Olanın gizlerine pek yaklaştırmıyor” diyordu. Peki ya Einstein “Kadim Olanın Gizleri” ile ne kastetmiş olabilir?

Einstein’a göre bilimin amacı, evrenin nedensel işleyişini derinlemesine araştırmak ve onun mekanizmasını adım adım ortaya çıkarmaktı.

Bu sözler olduğu gibi kabul edildiğinde, bir mistik tarafından söylenmiş gibi duruyor. Öyle ki “Kadim Olanın Gizleri” Tanrı’dan gelen vahiyler üzerine bir dizinin başlığı olabilir. Ama Einstein’ın sözlerini harfi harfine değerlendirmek yanıltıcı olacaktır. Elbette Einstein’ın (ya da herhangi birinin) gerçekte ne düşündüğünü kimse bilmemektedir; bizler onun yazılı ve kayıtlı sözleriyle bağlıyız ve o da kendi “Bilge Olanın Gizlerini” kolaylıkla gönlünün derinliklerinde saklamış olabilir. En doğrudan yorum, Kadim Olanın Einstein’ın kendi inançlarının sembolik bir temsili olduğudur; Max Born’a yazdığı mektuptan üç yıl sonra bir Yahudi gazetesine gönderdiği telgrafta, her şeye nüfuz eden bir tür Spinozacı Tanrı’ya işaret etmiştir:

Spinoza’nın var olan her şeyin uyumunda kendini açığa vuran Tanrısına inanıyorum, ama insanların kaderi ve eylemleriyle ilgilenen bir Tanrıya değil.

Bu “var olan her şeyin uyumu”, Einstein’ın doğada var olan her şeyi etkileyen temel ve her şeyi kapsayan bir nedensel düzen olduğu yönündeki engin ve değişmez görüşünü temsil eder:

Bizim üzerinde kontrolümüz olmayan güçler tarafından her şey belirlenmiştir. Yıldız için olduğu kadar böcek için de belirlenmiştir. İnsanlar, sebzeler veya kozmik tozlar, hepimiz görünmez bir kavalcının ötelerden çaldığı gizemli bir melodiyle dans ediyoruz.

Einstein’ın dünyagörüşü, doğada var olan her şeyi (insan, kozmik tozlar, sebzeler, yıldızlar…) etkileyen, ama en derin iç işleyişi bizim için ve bilim için ulaşılmaz olmaya ve gizemini korumaya devam eden aşkın bir nedensellik arasındaki karmaşık etkileşimi ortaya koymaktadır. Görünmez bir kavalcının ötelerden çaldığı melodi insan kulağı tarafından zar zor duyulabilir. Bu bana, her şeyin yapı taşı olarak “atomlar” kavramını ortaya atan (akıl hocası Leucippus ile) MÖ. 4. yüzyılda yaşamış Sokrates öncesi filozof Democritos’un çok daha eski olan bir başka sözünü anımsatıyor: “Gerçekte, Hakikat derinliklerdedir.”

Einstein’a göre bilimin amacı, kozmosun nedensel işleyişini daha da derinlemesine araştırmak ve mekanizmasını adım adım ortaya çıkarmaktı. Platoncu bir bakışla, Einstein’a göre her bilimsel keşif her şeyin bu içsel uyumunu biraz daha açığa çıkarıyordu. Kuantum fiziğinin olasılıksal doğasını reddetmesine şaşmamak gerek! Zira bu bakış, doğanın “rasyonel”, nedensel olduğu ve dolayısıyla kusurlu da olsa insan aklı tarafından bu şekilde anlaşılabileceği şeklindeki dünya görüşüne tam olarak ters düşüyordu. Eğer kuantum fiziği olasılıksal bir açıklama olarak işe yaradıysa, bunun nedeni bu rastlantısallığın altında yatan ve nedensel bir bakış açısıyla anlamlı olan daha derin bir açıklama olmasıydı. Şayet böyle olmasaydı, doğa uyum içinde olmaz, nedensellik zinciri bozulur, görünmez kavalcının melodisi duyulmaz olurdu. Einstein’a göre, nedensiz bir dünya, ahenksiz, ilahi güzellikten yoksun, anlamsız bir dünya olurdu. Nedensiz bir dünya kanunsuz ve tanrısız olurdu.

Einstein’ın dünya görüşünü ifade etmesinin üzerinden neredeyse yüz yıl geçti ve kuantum fiziğinin doğası ve yorumu konusunda aklımız halen epey karışık. Elbette o zamandan bu yana pek çok şey öğrendik ve mevcut bilgiler doğanın gerçekten de temel düzeyde olasılıksal olduğunu oldukça kuvvetli bir şekilde gösteriyor.

Görünmez kavalcı hala orada olabilir, ama Einstein’ın çok sevdiği Mozart’ın ahenkli melodileri yerine, doğanın müzikal ruhu uyumsuzluktan doğan beklenmedik bir armoni yaratarak doğaçlama yapmaya daha hevesli gibi görünüyor.

[1] Burada Almanca metinde geçen “nicht der wahre Jakob” ifadesi, “yolunda olmayan bir şeyler olduğu” anlamındadır. Yakup’un hilesi için bkz. Duden, cilt 11, s. 365. (Ed.)