Marx’ın iktisatta sınıfta kaldığından şüphesi olan pek az iktisatçı vardır, bu yargı çoğunlukla onun emek-değer teorisine dayanıyor. Ancak bu yazı, Marx’ın firmalarda sermaye ve emek arasındaki güç ilişkisine yaklaşımının modern kapitalizmi anlamak ve geliştirmek için temel bir içgörü olduğunu ileri sürüyor. Gerçekten de bu içgörü emek ve kredi piyasalarının standart asil-vekil modellerine (principal-agent model) işlemiştir.
İktisatçılar geriye dönüp baktıklarında, birkaç yıl evvel iki yüzüncü yılını kutladığımız iktisatçı Karl Marx’ta hayran kalınacak pek bir şey bulamadılar. John Maynard Keynes, Kapital‘den şöyle bahsediyordu: “Yalnızca bilimsel olarak hatalı değil, aynı zamanda modern dünyayla ilgisi veya uygulanabilirliği olmayan, modası geçmiş bir ekonomi el kitabı”.1Keynes, J M (1925), “Soviet Russia.” Nation and Athenaeum, 17, 19 and 24 October. Paul Samuelson’un “Salt ekonomik teori açısından baktığımızda, Karl Marx, önemsiz bir post-Rikardiyen olarak kabul edilebilir” yargısı, özellikle de Ricardo’nun “ekonomistlerin en abartılmışı” olduğunu düşündüğü için aynı derecede sertti.2Samuelson, P (1962), “Economists and the History of Ideas”, American Economic Review 51(1): 1-18.
Bu değerlendirmeler, büyük ölçüde, Marx’ın emek-değer teorisini, fiyatlandırma ve dağıtıma ilişkin genel bir denge modeli oluşturmaya yönelik öncü olsa da, tutarsız ve modası geçmiş bir girişim olarak gören mevcut anlayışımıza dayanmaktadır; ki benim görüşümce doğru olan bir anlayışa. Ancak Marx’ın çalışmalarının son yıllardaki teorik ilerlemelerle güçlü bir şekilde doğrulanan başka bir yönü daha var: güç kullanımının, idealize edildiği gibi tam rekabetçi bir durumda bile, kapitalist ekonominin işleyişinin temel bir unsuru olduğu fikri.
Liberal toplumda tahakküm
Marx, işçilerin sömürülmesinin kâr için gerekli bir koşul olduğunu göstermek için emek değer teorisini kullandı.3Yoshihara, N (2017), “A Progress Report on Marxian Economic Theory and on Controversies in Exploitation Theory since Okishio, 1963”, Journal of Economic Surveys, forthcoming. Normatif ‘sömürü’ terimi; kârın, zenginlerin sermaye mallarının sahipleri olarak faaliyetleri yönlendirdiği ve çalışanlarının seçimlerini sınırladığı bir tahakküm sisteminden kaynaklandığı iddiasıyla meşrulaştırılmıştır.4Vrousalis, N (2013), “Exploitation, Vulnerability, and Social Domination”, Philosophy and Public Affairs 41: 131-57. Bu anlamda egemenlik, kapitalist bir sınıf adına hareket eden otokratik bir devlet tarafından veya mal piyasalarındaki sınırlı rekabetin mümkün kıldığı piyasa gücünün kullanılması yoluyla sürdürülebilir.
Ancak Marx daha zorlayıcı bir soruyu incelemeyi tercih etti: Liberal bir devlet tarafından yönetilen özel, tam rekabetçi bir ekonomide emeğin sermaye tarafından tahakkümü nasıl gerçekleşebilir? Marx’ın cevabı, işveren-çalışan ilişkisinin çarpıcı biçimde modern bir asil-vekil gösterimine dayanıyordu; bu temsil, icra edilebilir bir sözleşmeyle çözülebilecek, sarf edilen emek miktarı üzerindeki çıkar çatışmasından kaynaklanıyordu.
Marx, işverenin emek piyasasında işçinin emeğini değil, işçinin zamanını satın aldığını vurguluyordu. Çalışanın üretim sürecine sağladığı emek, sözleşmeyle güvence altına alınmamıştır; daha ziyade “yalnızca kötüye kullanımla … herhangi bir tür mübadele olarak adlandırılabilecek”5Marx, K (1939), Grundrisse: Foundations of the Critique of Political Economy, Marx-Engels Institute. bir “ekstraksiyon”dur.
Emek piyasasının ayırt edici yönünü vurgulamak için Marx şuna dikkat çekmiştir:6Marx, K (1867), Capital, Critique of Political Economy, Verlag von Otto Meisner. “ücretlerdeki artışa… emeğin (çaba anlamında) fiyatında herhangi bir değişiklik eşlik etmeyebilir, hatta emek fiyatında bir düşüş bile eşlik edebilir.” İşçi için önemli sonuç, “ücreti yüksek veya düşük olsun”, “tahakküm ve sömürü” ve “aşağılıklığı nedeniyle daha da korkunç olan bir despotizm biçimi” idi (ibid).
Marx’ın liberal kapitalist ekonomideki tahakküm açıklamasındaki son adım, işsizlerden oluşan kalıcı bir “yedek işgücü ordusunu” (ibid) destekleyen ve işverenin emek disiplini stratejisinin temelini sağlayan birikim ve teknik değişim süreciydi. Üretim araçlarının özel mülkiyeti, başkalarını firmanın varlıklarını kullanmaktan dışlama hakkını verir ve bu nedenle firma sahipleri, işçileri sözleşmeyle güvence altına alabileceklerinden daha yüksek bir çaba göstermeye teşvik etme konusunda güçlü bir tehdit gücüne sahiptir: çok çalış ya da “yedek orduya” katıl.
Üretimin politikası
Marx, iş sözleşmesinin neden tamamlanmamış olduğunu açıklamadı. Bunun su götürmeyecek bir ampirik gözlem olduğunu varsaydı ve bunu ekonomik teorisinin başlangıç noktası olarak kullandı. Bu açıdan, doğal seçilimin hangi mekanizma ile meydana geldiğini anlamadan sağlam bir doğal seçilim teorisi geliştiren Charles Darwin’e benziyor. Genetik kalıtım daha sonra Gregor Mendel tarafından açıklanacaktı.
Tıpkı Mendel’in Darwin’i teyit etmesi gibi, 20. yüzyılda tamamlanmamış iş sözleşmesine ilişkin daha kapsamlı bir anlayış gelişti, ancak bunlar Marx’ın vardığı sonuçları tersine çevirmedi. Marx gibi Ronald Coase7Coase, R H (1937), “The Nature of the Firm”, Economica 4: 386-405. de firmanın sözleşmeye dayalı ilişkilerinde otoritenin merkezi rolünü vurguladı:
Bir firmanın istihdam ettiği bir faktörün girdiği sözleşmenin niteliğine dikkatinizi çekerim… Faktör… belirli bir bedel karşılığında girişimcinin talimatlarına uymayı kabul eder.
Nitekim Coase’nin, makalesindeki tanımına göre firma, politik bir yapıya sahiptir:
Bir işçi Y departmanından X departmanına geçtiğinde, fiyatlardaki bir değişiklikten dolayı değil, kendisine böyle yapması emredildiği için gider… Firmanın ayırt edici özelliği fiyat mekanizmasının bastırılmasıdır.
Herbert Simon ilk Coaseci firma modelini ortaya koydu.8Simon, H (1951), “A Formal Theory of the Employment Relation”, Econometrica 19(3): 293-305. İş sözleşmesini, çalışanların bir ücret karşılığında, iş görevleri üzerindeki kontrol haklarını işverene devrettikleri bir takas olarak temsil etti. Simon, bu düzenlemenin işveren için avantajını vurguladı çünkü sözleşme süresince gerekli olacak görevler hakkında kaçınılmaz bir belirsizlik vardı. Bu nedenle, gerçekleştirilecek faaliyetlere ilişkin eksiksiz bir sözleşme şartnamesini kabul etmenin yüksek bir maliyeti vardı. Simon, modellediği şeyin tam olarak Marx’ın ekonomik teorisinin dayanak noktası olan tamamlanmamış iş sözleşmesi olduğunu bilmiyordu.
Coase ya da Simon, kontrol haklarının neden güç bahşettiğini doğrudan açıklamadı. Ampirik olarak firma, firmanın bazı üyelerinin rutin olarak kendilerine itaat edileceği beklentisiyle emirler vermesi, diğerlerinin ise bu emirleri takip etmekle sınırlandırılması anlamında politik bir kurum gibi görünmektedir. Yöneticinin işçinin ne yapacağına karar verme hakkına sahip olduğunu söylersek, bu yöneticinin sadece meşru otoriteye sahip olduğu, itaati sağlama gücüne sahip olmadığı anlamına gelir. Yöneticinin verilebilecek cezaların türleri konusunda kısıtlandığı ve çalışanın ayrılmakta özgür olduğu varsayılan liberal bir toplumda, emirlere genellikle uyuluyor olması bir bilmecedir.
Bunu fark eden Armen Alchian ve Harold Demsetz, firmanın mini bir “komuta ekonomisi” olduğu yönündeki Coaseci fikre karşı çıkarak, iş sözleşmesinin bu açıdan diğer sözleşmelerden farklı olmadığını ileri sürdüler:9Alchian, A A and H Demsetz (1972), “Production, Information Costs, and Economic Organization”, American Economic Review 62(5): 777-95.
Şirketin… iki kişi arasındaki sıradan bir piyasa sözleşmesinden en küçük bir farklılık gösterecek hiçbir yaptırım, emir verme yetkisi, otoritesi ve disiplin cezası yoktur… O zaman bir market ile çalışanı arasındaki ilişki, bir market ile müşterisi arasındaki ilişkiden ne şekilde farklıdır?
Buna Oliver Hart şöyle yanıt verdi:10Hart, O (1989), “An Economist’s Perspective on the Theory of the Firm”, Columbia Law Review 89(7): 1757-74.
Bir çalışanın, bir markete kıyasla işvereninin isteklerine daha duyarlı olmasının nedeni, işverenin… çalışanı çalıştığı sermayeden mahrum bırakıp bu sermayeyle çalışması için başka bir çalışan işe alabilmesi, müşterinin ise bakkalı yalnızca müşterisinden mahrum bırakabilmesi ve müşteri küçük olduğu sürece bakkalın başka bir müşteri bulmasının muhtemelen çok zor olmamasıdır.
Gücün kullanımı
Bu açıklama, -iyi tanımlanmış anlamda- gücün, rekabetçi bir ekonomideki denge durumunda işverenler tarafından çalışanlar üzerinde uygulanabileceğinin gösterilmesini gerektirmektedir. Ne olursa olsun, her aktörün gönüllü mübadelelerde bulunduğu ve her birinin vazgeçme özgürlüğüne eşit derecede sahip olduğu rekabetçi bir ekonomide gücün kullanımı kafa karıştırıcıdır.
Gücün uygulanması için aşağıdaki yeterli koşul, Marx’ın11Marx, K (1867), Capital işyerindeki “despotizm” tasvirinin temel özelliklerini yansıtmaktadır:12Bowles, S and H Gintis (1992), “Power and Wealth in a Competitive Capitalist Economy”, Philosophy and Public Affairs 21(4): 324-53.
B’nin A üzerinde güce sahip olması için, B’nin A’ya yaptırım uygulayarak veya uygulamakla tehdit ederek A’nın eylemlerini B’nin çıkarlarını ilerletecek şekilde etkileyebilmesi yeterlidir, oysa A, B üzerinde bu kapasiteden yoksundur.
Tanım, Hart’ın Alchian ve Demsetz’e verdiği yanıtta işveren ile market arasındaki farkı netleştiriyor. Çalışanın sermaye malına erişimini engelleyerek çalışana uygulanan yaptırımlar şiddetliyken (teknik olarak, birinci derece), ayrılan müşteri tarafından markete uygulanan yaptırımlar ihmal edilebilirdir veya yoktur (ikinci derece). Kapıdan çıkan hoşnutsuz tüketici, markete bir yaptırım uygulamaz çünkü market (rekabet dengesinde), marjinal maliyeti dışsal olarak belirlenmiş fiyata eşitleyen bir satış seviyesi seçerek kârını maksimize etmektedir. Satışlardaki küçük bir değişiklik kâr üzerinde yalnızca ikinci dereceden bir etkiye sahiptir. Ancak işveren-çalışan ilişkisi için durum böyle değildir. Bunun nedeni, istemsiz işsizliğin, emek çabasının icra edilebilir bir sözleşme kapsamında yer almadığı bir piyasanın rekabetçi dengesinin bir özelliği olmasıdır.13Bowles, S (1985), “The Production Process in a Competitive Economy: Walrasian, Neo- Hobbesian, and Marxian Models”, American Economic Review 75(1): 16-36; Gintis, H and T Ishikawa (1987), “Wages, Work Discipline, and Unemployment”, Journal of Japanese and International Economies 1: 195-228; Shapiro, C and J Stiglitz (1985), “Equilibrium Unemployment as a Worker Disciplining Device: A Reply”, American Economic Review 75(4): 892-93. Dolayısıyla işverenin işçinin pozisyonunu sonlandırma tehdidi, işçiye birinci dereceden bir maliyet getirecektir. Bu, işverenlerin güç kullanmasının temelidir.
Bu nedenle iş sözleşmesinin eksik doğası, hem işverenin işçi üzerindeki gücünün kâr elde etmek için neden gerekli olduğunu hem de bunun denge işsizliğiyle nasıl sürdürülebileceğini göstermek açısından önemlidir. Marx, ilkini anlamış ancak ikincisini anlamamış, bunun yerine yedek ordunun uzun vadede nasıl sürdürüleceğine dair dinamik (ve çok ikna edici olmayan) bir açıklama sunmuştur.
Mikroekonomist mi yoksa modern mikronun öncüsü mü?
Marx, asil-vekil ilişkilerinin incelenmesinde öncüydü, ancak elbette bu terimi kullanmadı. Asil-vekil modelleri artık kapitalist ve diğer ekonomilerdeki (iktisatçılar bu terimi kullanmasa da) sınıflar arasındaki ilişkilerin incelenmesi için mikroekonomik temeli oluşturuyor; örneğin işveren ile çalışan arasındaki veya borç veren ile borç alan arasındaki mübadelelerdeki standart uygulamalar gibi. Bu modeller, ücret belirleme ve üretkenlikteki döngüsel kalıplar ve borç alanların kredi piyasalarında karşılaştığı miktar kısıtlamaları gibi gündelik ekonomik sorunların güncel analizi için olmazsa olmazdır. Bu sorunların her ikisi de mühim mikroekonomik öneme sahiptir, ancak aynı zamanda makroekonominin de temelleridir.
Marx, modern mikroekonominin önsezili bir öncüsüydü ve modern mikroekonomi, Marx’ın en önemli fikirlerinden bazılarının sınırlarını açıklığa kavuşturarak ona olan borcunu geri ödedi. Bunlar arasında genel mübadele sisteminin temsili olarak emek değer teorisi14Morishima, M (1973), Marx’s Economics: A Dual Theory of Value and Growth, Cambridge University Press. Morishima, M (1974), “Marx in Light of Modern Economic Theory”, Econometrica 4: 611-32. ve onun “kâr oranının düşme eğilimi teorisi”15Bowles, S (1981), “Technical Change and the Profit Rate: A Simple Proof of the Okishio Theorem”, Cambridge Journal of Economics 5(2): 183–186. Okishio, N (1961), “Technical Changes and the Rate of Profit”, Kobe University Economic Review 7: 85-99. yer alır. Michio Morishima’nın belirttiği gibi16Morishima, M (1974), “Marx in Light of Modern Economic Theory”, Marx kendi döneminde öne çıkan teorik sorunlarını çözmedi, bunun yerine daha sonra matematiksel olarak ele alınacak sorunları öngördü.
Modern kamu ekonomisi, mekanizma tasarımı ve kamu tercihi teorileri, Marx’ın kendisinden kaynaklanmasa da günümüz Marksistleri arasında yaygın olan, ekonominin özel mülkiyet ve piyasalar olmaksızın yönetilmesinin uygulanabilir bir ekonomik yönetim sistemi olabileceği fikrine de meydan okumuştur.
Politik ve ekonomik problemler
1972’de Abba Lerner, neoklasik paradigmanın sınırlı yönlerinden birini zekice belirlemişti:17Lerner, A (1972), “The Economics and Politics of Consumer Sovereignty”, American Economic Review 62(2): 258-66. Bir sözleşme “bir siyasi sorunu ekonomik bir soruna dönüştürür. Ekonomik bir işlem çözülmüş bir siyasi sorundur… Ekonomi, çözülmüş siyasi sorunları kendi alanı olarak seçerek Sosyal Bilimlerin Kraliçesi unvanını kazandı.”
Bunun bir özellik mi yoksa bir hata mı olduğu bakış açınıza bağlıdır. Aynı paradigma, iş sözleşmesinin tamamlanmamış doğası veya işverenlerin işçiler üzerinde güç kullanması gibi çözülmemiş “siyasi sorunların” birer illüzyon olduğunu düşünmeye olanak sağladığı için Kraliçe’nin alanı çok daralmadı. Joseph Schumpeter şu noktaya değinir:18Schumpeter, J (1934), The Theory of Economic Development: An Inquiry into Profits, Capital, Credit, Interest and the Business Cycle, Oxford University Press. “Yöneten ve yönetilen emeği ayıran şey, ilk bakışta çok temel görünüyor”. Ancak, Schumpeter, gerçekte bu ayrımın “temel bir ekonomik ayrım teşkil etmediğini… birincinin davranışının ikincinin davranışıyla aynı kurallara tabi olduğunu… ve bu düzenliliği tesis etmenin ekonomi teorisinin temel bir görevi olduğunu” savunmuştur.
İnsan merak ediyor, Schumpeter bu noktayı neden bu kadar istisnai bir öneme sahip olarak görüyor? Cevap şu ki, eğer Marx’taki işyeri despotizmi gerçekse, o zaman ekonomik demokrasiye karşı liberal argüman, yani demokratikleştirilecek hiçbir şey yok savı yanlıştır.
Notlar
(1) Keynes, J M (1925), “Soviet Russia.” Nation and Athenaeum, 17, 19 and 24 October.
(2) Samuelson, P (1962), “Economists and the History of Ideas”, American Economic Review 51(1): 1-18.
(3) Yoshihara, N (2017), “A Progress Report on Marxian Economic Theory and on Controversies in Exploitation Theory since Okishio, 1963”, Journal of Economic Surveys, forthcoming.
(4) Vrousalis, N (2013), “Exploitation, Vulnerability, and Social Domination”, Philosophy and Public Affairs 41: 131-57.
(5) Marx, K (1939), Grundrisse: Foundations of the Critique of Political Economy, Marx-Engels Institute.
(6) Marx, K (1867), Capital, Critique of Political Economy, Verlag von Otto Meisner.
(7) Coase, R H (1937), “The Nature of the Firm”, Economica 4: 386-405.
(8) Simon, H (1951), “A Formal Theory of the Employment Relation”, Econometrica 19(3): 293-305.
(9) Alchian, A A and H Demsetz (1972), “Production, Information Costs, and Economic Organization”, American Economic Review 62(5): 777-95.
(10) Hart, O (1989), “An Economist’s Perspective on the Theory of the Firm”, Columbia Law Review 89(7): 1757-74.
(11) Marx, K (1867), Capital
(12) Bowles, S and H Gintis (1992), “Power and Wealth in a Competitive Capitalist Economy”, Philosophy and Public Affairs 21(4): 324-53.
(13) Bowles, S (1985), “The Production Process in a Competitive Economy: Walrasian, Neo- Hobbesian, and Marxian Models”, American Economic Review 75(1): 16-36; Gintis, H and T Ishikawa (1987), “Wages, Work Discipline, and Unemployment”, Journal of Japanese and International Economies 1: 195-228; Shapiro, C and J Stiglitz (1985), “Equilibrium Unemployment as a Worker Disciplining Device: A Reply”, American Economic Review 75(4): 892-93.
(14) Morishima, M (1973), Marx’s Economics: A Dual Theory of Value and Growth, Cambridge University Press. Morishima, M (1974), “Marx in Light of Modern Economic Theory”, Econometrica 4: 611-32.
(15) Bowles, S (1981), “Technical Change and the Profit Rate: A Simple Proof of the Okishio Theorem”, Cambridge Journal of Economics 5(2): 183–186. Okishio, N (1961), “Technical Changes and the Rate of Profit”, Kobe University Economic Review 7: 85-99.
(16) Morishima, M (1974), “Marx in Light of Modern Economic Theory”
(17) Lerner, A (1972), “The Economics and Politics of Consumer Sovereignty”, American Economic Review 62(2): 258-66.
(18) Schumpeter, J (1934), The Theory of Economic Development: An Inquiry into Profits, Capital, Credit, Interest and the Business Cycle, Oxford University Press.
Orijinal Başlık: Marx and modern microeconomics
Yazar: Samuel Bowles
Türkçeye Çeviren: Irmak Yücelten
Editör: Uğur Şen