The New York Times Aralık 2018’de, uzun etkili ve geri döndürülebilir doğum kontrol yöntemlerinin yoksulluğu azaltmadaki rolüne dair bir makale yayımladı.1Margot Sanger-Katz, “Set It and Forget It: How Better Contraception Could Be a Key to Reducing Poverty,” The New York Times, December 18, 2018, https://www.nytimes.com/2018/12/18/upshot/set-it-and-forget-it-how-better-contraception-could-be-a-secret-to-reducing-poverty.html Bundan birkaç hafta sonra yayımlanan ikinci bir makalede ise, bu tür yaklaşımların, hekimlerin toplumun ötekileştirilen ve ezilen kesimlerini doğum kontrol yöntemlerini kullanmaya zorlamaya yönlendirdiğine dair endişeler dile getirilmekteydi.2Christine Dehlendorf and Kelsey Holt, “The Dangerous Rise of the IUD as Poverty Cure,” The New York Times, January 2, 2019, https://www.nytimes.com/2019/01/02/opinion/iud-implants-contraception-poverty.html Bu iki makale birlikte ele alındığında, üreme sağlığının yalnızca bireysel tercihlerden ibaret olmadığını, aksine toplumdaki yapısal eşitsizliklerin de bir sonucu olarak şekillendiğini de ortaya koymaktadır.
Bu makaleleri, Miami Üniversitesi’nde öğrenci inisiyatifiyle kurulan, gönüllü öğrencileri Miami’de üreme sağlığı hizmetlerine ulaşmaya çalışan hastalarla eşleştirerek toplumun doğrudan sağlık hizmetine katılımını teşvik eden bir yapılanma olan Üreme Sağlığı Savunucuları (orijinal: Reproductive Health Advocates, RHA) adlı organizasyonda yer alan birinci sınıf tıp öğrencileriyle paylaştım. Bir öğrenci e-postama yanıt olarak, aralarına yeni katılmış bir gönüllü ve hak savunucusu olarak RHA’nın nihayet üreme adaleti meselesini ele almaya başlamasında dolayı minnettar olduğunu belirtti. Kendi kendime: “Yeni mi başlıyoruz?” diye düşündüm.
Üreme Sağlığı Savunucuları’nda, gönüllü öğrencileri üreme sağlığı hizmetlerine erişim, telefonla danışmanlık süreçleri ve politik engeller konusunda bilgilendirmek için on saatlik bir müfredatı -benim de şu an dahil olduğum- üçüncü sınıf öğrencileri oluşturmuştu. Öğrencinin paylaştığım makaleler üzerine cevabı, beni oluşturduğumuz yüzlerce eğitim slaytını yeniden gözden geçirmeye itti. Bulduğum şey esas olarak hasta danışmanlığı yapabilmek ve sağlık sisteminde yön bulabilmek için gereken teknik becerilere odaklanan bir eğitimdi ancak bu, kuruluşumuzca benimsenen savunuculuk kavramına verdiğimiz değeri tam anlamıyla yansıtmıyordu. Müfredatımız, üreme sağlığı adaletsizliklerine yol açan ırkçılık, cinsiyetçilik, yabancı düşmanlığı ve diğer baskı sistemlerini açık bir şekilde ele almıyordu. Baskıyı tanımlama ve teşhis etme yetisi olmadan, öğrencilerimizin hastalar için üreme adaletini savunmasını beklemek gerçekçi olamazdı. İhtiyacımız olan, hak savunucularını yalnızca teknik bilgiyle değil, aynı zamanda onları birer aktivist olarak yetiştirecek bir müfredattı.
Üreme sağlığı alanında ve genel olarak tüm bilim dallarında, aktivist müfredatlar, gelecek nesil bilim insanlarına, çalışmalarımızın ezilenler ve dezavantajlı gruplar için bir mücadele aracı olmasını sağlayacak araçlar sunmaktadır. Bu makalede, bilimde aktivizm odaklı bir eğitimin neden gerekli olduğunu, bu doğrultuda kurumsallaşmış müfredat girişimlerinin örneklerini ve bilim insanlarının bireysel olarak kendi örgütlerinde aktivizmi nasıl öğretmeye adım atabileceklerini ele alacağım.
Neden Aktivist Bir Müfredat?
İlköğretim düzeyinden itibaren bilim derslerinde vurgulanan temel ilkelerden biri, bilimin nesnel bir uğraş olduğu iddiasıdır. Ancak biliyoruz ki, bilim hiçbir zaman nötr ya da tarafsız ol(a)mamıştır; tam tersine, her zaman politik bir alan olmuştur. Tarih boyunca bilim insanları ve bilimsel kurumlar, ezilen halkları araştırmalarında nesneleştirmiş, ayrımcılık ve ırkçılık temelli teorileri meşrulaştırarak baskıcı sistemlere hizmet etmiştir.3Harriet A. Washington, Medical Apartheid: The Dark History of Medical Experimentation on Black Americans from Colonial Times to the Present, (New York: Doubleday Books, 2006). Bu tarihsel gerçekler aktivist bir müfredatla ele alınmazsa, adaletsiz uygulamalar kaçınılmaz olarak devam edecektir.
Özellikle üreme sağlığı alanında, bilimsel önyargının en açık örneklerinden biri, 20. yüzyıldaki öjeni hareketidir. Bilim insanları, insan özelliklerinin kalıtımını inceleyerek, “aşağı” görülen özellikleri ortadan kaldırmayı hedefleyen çalışmalar yürüttüler. Öjenik politikalar, iktidar sahiplerinin elinde, ezilen halkları, yoksulları, hapsedilmişleri, engellileri ve “uygunsuz” görülen davranışlara sahip bireyleri baskı altında tutmasını sağlayan bir araç haline geldi.4Alexandra Stern, Eugenic Nation: Faults and Frontiers of Better Breeding in Modern America, (Berkeley: University of California Press, 2016), 168. Sadece ABD’de 1907-1981 yılları arasında, 32 eyalette 60 binden fazla kişi zorla kısırlaştırıldı. Bu uygulamalar, Porto Riko, Guam, Filipinler ve ABD’nin diğer mevcut ve eski kolonilerinde de sayısız insanı etkiledi.5Daniel J. Kelves, In the Name of Eugenics: Genetics and the Uses of Human Heredity, (New York: Knopf, 1985). Stern, Eugenic Nation, 26. Öjeni hareketinin misyonu, nüfusları manipüle etmekti ve bu anlayış günümüzde de zorlayıcı üreme danışmanlığı uygulamaları ve göçmen kadınların hamilelikleri üzerindeki devlet müdahaleleri gibi yöntemlerle farklı biçimlerde halen kendini göstermektedir.6Sheryl Thorburn Bird and Laura M. Bogart, “Birth Control Conspiracy Beliefs, Perceived Discrimination, and Contraception among African Americans: An Exploratory Study,” Journal of Health Psychology 8, No. 2 (2003): 263-76; Maya Oppenheim, “Trump Administration Tracking Teenage Girls Who Want an Abortion” The Independent, May 8, 2019, https://www.independent.co.uk/news/world/americas/trump-administration-agency-office-refugee-resettlement-abortion-migrant-girls-a8905476.html.
Yakın tarihte bu adaletsizlikler karşısında sessiz kalmayan sağlık emekçileri de olmuştur. Örneğin, 1990’larda, ABD genelinde yasama organları, sosyal yardım alan kadınlara Norplant adlı doğum kontrol yöntemini kullanmaları için mali teşvikler sunduğunda; Norplant’ın geliştirilmesine öncülük eden bilim insanı Dr. Sheldon Segal, bu despot politikalara sert bir şekilde karşı çıkarak, “Norplant’ın zorla veya baskıyla uygulanmasını önerenler, bu duruma karşı beni ön saflarda bulacaklardır.”7Sheldon J. Segal, “Norplant Developed for All Women, Not Just the Well-to-Do,” The New York Times, January 6, 1991, https://www.nytimes.com/1991/01/06/opinion/l-norplant-developed-for-all-women-not-just-the-well-to-do-584392. diyerek karşılık vermiştir. Bu karşı duruş, halihazırda var olan aktivist bilim insanlarının sesini daha da görünür hale getirdi. Sonuç olarak, bu baskıcı politikaların çoğu terk edilmek zorunda kalındı. (Ancak burada önemli bir noktanın altını çizmekte yarar var: Segal, 1950’lerde öjenikler tarafından kurulan ve nüfus politikalarını daha insancıl hale getirmekte zorlanmış olan Population Council adlı kuruluşun biyomedikal direktörlüğünü de yapıyordu.8Matthew Connelly, Fatal Misconception: The Struggle to Control World Population (Boston: The Belknap Press of Harvard University Press, 2008), 156.)
Bu tür hikâyeler, bilimsel kurumların tümünde aktivist bilim insanlarına duyulan ihtiyacı gözler önüne sermektedir. Aktivist kavramının birçok tanımının temelinde, dönüşüm yaratma arzusu yatar. Son birkaç on yıl içinde, Toplum için Bilim (Orijinali: Science for the People) hareketi ve birçok küresel kampanya, bilim insanlarını toplumsal dönüşümün bir parçası olmaya ve bilimin topluma zarar vermesinin ya da var olan eşitsizlikleri pekiştirmesinin önüne geçmeye çağırmıştır. Benzer şekilde, RHA da, üreme sağlığı alanında dönüşüm yaratma isteği taşıyan öğrencilerden oluşmaktadır. Bu dönüşümün hayata geçirilebilmesi, bu aktivistlerin aldığı eğitimle başlamaktadır. Ne yazık ki, bugüne kadar verdiğimiz eğitim, aktivistlere hastalara yönelik kötü muameleye karşı direnebilmelerini sağlayacak donanım konusunda oldukça yetersiz kalmaktadır.
Örneğin, jinekolojik gereçleri incelediğimiz teknik derslerde, modern spekulumun öncüsünün J. Marion Sims tarafından icat edildiğini belirtmek konusunda genellikle sınıfta kalırız. Oysa Sims, jinekolojik cerrahi alanındaki kariyerini, Siyahi köle kadınlar üzerinde anestezi kullanmadan yaptığı deneylerle inşa etmiştir. Sims’in bu insanlık dışı uygulamaları, dönemin kölelik yanlısı doktorlarının Siyahi kölelerin daha az acı hissettiğine dair ırkçı iddialarıyla meşrulaştırıldı.9Durrenda Ojanuga, “The medical ethics of the ‘father of gynaecology,’ Dr. J. Marion Sims,” Journal of Medical Ethics 19, no. 1. James Denny Guillory, “The pro-slavery arguments of Dr. Samuel A. Cartwright,” Louisiana History (1968), 209-227. Ne yazık ki, bu mit günümüzde de yaşamaya devam ediyor; doktorlar hala Siyahi hastaların ağrılarını hafife almaları ve doğum sırasında Siyahi ve Latin kadınlara epidural anestezi verme oranlarının beyaz kadınlara oranla daha düşük olduğu gerçeği ortadır.10Kelly M. Hoffman et al., “Racial Bias in Pain Assessment and Treatment Recommendations, and False Beliefs about Biological Differences Between Blacks and Whites,” Proceedings of the National Academy of Sciences 113, no. 16 (2016): 4296-4301; Laurent G. Glance et al., “Racial differences in the use of epidural analgesia for labor,” Anesthesiology: The Journal of the American Society of Anesthesiologists 106, no. 1 (2007): 19-25. Öğrencilere doğum kontrolü, kısırlaştırma ve üreme sağlığı hizmetlerine erişimi kısıtlayan politikaları öğretirken, ABD’de üreme sağlığı üzerindeki baskının belirsiz, geçmişte kalmış bir sorun olduğu izlenimini yaratıyoruz; günümüzde de devam eden örnekleri hiç ele almıyoruz. Öğrencilerimiz, 2000’li yıllarda, mahkumlara zorla doğum kontrolü ve kısırlaştırma uygulamalarının mahkemeler tarafından onaylandığını asla öğrenemiyorlar. Öyle ki, California, Batı Virginia ve Tennessee’de son yıllarda yaşanan vakalar bile eğitim müfredatımızda yer almıyor.11Elaine M Howle, “Sterilization of Female Inmates” California State Auditor Report 2013-120 (Sacramento, 2014), https://www.auditor.ca.gov/pdfs/reports/2013-120.pdf; Lea Hunter, “The US is Still Forcibly Sterilizing Prisoners,” Talk Poverty, August 23, 2017, accessed March 3, 2019, https://talkpoverty.org/2017/08/23/u-s-still-forcibly-sterilizing-prisoners/. Rol yapma teknikleriyle hasta danışmanlığı uygulamaları yaptırdığımızda, Siyahi ve Latin kadınların doğum kontrol yöntemleri kullanmaları için eğitimcilerimiz (lider ekibimiz) tarafından daha fazla baskıya maruz kaldıklarını ve beyaz kadınlara kıyasla rahim içi araç kullanmaya yönlendirildikleri gerçeği de hiçbir zaman vurgulanmıyor.12Christine Dehlendorf et al., “Recommendations for Intrauterine Contraception: A Randomized Trial of the Effects of Patients Race/ethnicity and Socioeconomic Status,” American Journal of Obstetrics and Gynecology 203, no. 4 (2010); Davida Becker, and Amy O. Tsui, “Reproductive Health Service Preferences And Perceptions of Quality Among Low-Income Women: Racial, Ethnic and Language Group Differences,” Perspectives on Sexual and Reproductive Health 40, no. 4 (2008): 202-11.
Bu eksik durumların eğitim müfredatımıza eklenmesi, aktivist doktorların hastaların haklarını ve iyiliğini daha bütünlüklü bir şekilde savunmalarını da teşvik edecektir. Eğer aktivistlerin tarihsel gerçeklerin farkına varması sağlanırsa, Siyahi ve Latin kadınların ağrılarını ciddiye alma olasılıkları artacak, danışmanlık süreçlerinde bilinçsizce baskıcı yöntemlere başvurmaktan kaçınacak ve zorlayıcı üreme politikalarına karşı mücadele veren araştırmalara da daha fazla dahil olabileceklerdir. Bilimin ve sağlık hizmetlerinin yalnızca teknik bilgi aktarımından ibaret olmadığını görmek için bu tür tarihsel anlatılar tüm bilimsel eğitimlerde yer almalıdır. Çünkü bu tür anlatılar, bilim insanlarının çalışmalarından doğrudan etkilenen ezilen toplulukların deneyimlerini merkezine alır ve bilimsel pratiğin adaletli bir temele dayanmasını da sağlar.
Kurumsallaşmış Aktivist Müfredatlar
ABD’de son yirmi yılda, ilkokuldan lisansüstü eğitime kadar her seviyedeki bilim müfredatına, aktivizm ve toplumsal adaletin dâhil edilmesi için yeni girişimler hayata geçirilmiştir. Aktivist Bilim ve Teknoloji Eğitimi Dergisi (Orijinali: Journal for Activist Science and Technology Education, JASTE), Bilim ve Toplumsal Adalet Projesi (Orijinali: Science and Social Justice Project) ve Sosyal Tıp Konsorsiyumu (Orijinali: Social Medicine Consortium) gibi platformlar, alanında uzman bilim insanlarını, direnişçileri ve eğitimcileri Kuzey Amerika’da bir araya getirerek, bilim eğitiminde toplumsal adalet ve mücadele pratiğinin gelişmesini sağlamaktadır.13Journal for Activist Science and Technology Education, accessed March 29, 2019, https://jps.library.utoronto.ca/index.php/jaste/index. “Arcus Center: Science & Social Justice. Kalamazoo College,” Accessed March 29, 2019, https://reason.kzoo.edu/csjl/globalconvenings/sciencesj/; “Social Medicine Consortium,” accessed March 29, 2019, http://www.socialmedicineconsortium.org/. Bilim insanları, kendi uzmanlık alanlarında aktivist eğitimi kurumsallaştırmak için örgütlenmeye devam etmektedir. Örneğin, 2017 yılında ABD Matematik Öğretmenleri Ulusal Konseyi (Orijinali: US National Council of Mathematic Teachers), matematik müfredatında eşitlik ve toplumsal adaletin sağlanması için bir çağrı yayımlamıştır.14“A Collective Call to Action. Equity & Social Justice in Mathematics Education: From Awareness to Action,” National Council of Teachers of Mathematics, October 14, 2017, accessed March 3, 2019, https://www.nctm.org/equityandsocialjustice/. Mühendislik, Toplumsal Adalet ve Barış (Orijinali: Engineering, Social Justice, and Peace) adlı bir başka mesleki örgüt ise, her yıl bir konferans düzenlemekte ve mühendislik disiplininde toplumsal eşitliği destekleyen uygulamaları ele alan akademik yayınlar üretmektedir.15“International Journal of Engineering, Social Justice, and Peace,” accessed March 29, 2019, http://esjp.org/about-esjp. Kuzey Amerika’daki tıp fakültelerinin giderek artan bir kısmı, sosyal adalet eğitimini yalnızca kültürel farkındalık düzeyinin ötesine taşıma çabası içindedir.16Teresa Schiff and Katherine Rieth, “Projects in medical education: ‘Social Justice in Medicine’ a rationale for an elective program as part of the medical education curriculum at John A. Burns School of Medicine,” Hawai’i Journal of Medicine & Public Health 71, no. 4 Suppl 1 (2012): 64; Allen L. Hixon et al., “Social justice: The heart of medical education,” Social Medicine 7, no. 3 (2013): 161-168; Alexandra Coria et al., “The design of a medical school social justice curriculum,” Academic Medicine 88, no. 10 (2013): 1442-1449; Delese Wear et al., “Remembering Freddie Gray: medical education for social justice,” Academic Medicine 92, no. 3 (2017): 312-317.
Aktivist müfredat uygulamalarına örnek olarak, akademik bir tıp merkezinde çalışan Dr. Sayantani DasGupta, kendisi ve meslektaşlarının bilimsel aktivizmi teşvik etmek amacıyla asistan hekimlere, toplum temelli örgütlerle birlikte çalışma fırsatı sunduklarını ifade etmektedir.17Sayantani DasGupta et al, “Medical education for social justice: Paulo Freire revisited,” Journal of Medical Humanities 27, no. 4 (2006): 245-251. Bunun sonucunda, bu tür bir eğitimi alan hekimler, yerel okullarda sağlık programları kurmuş ve kliniklerde seçmen kaydı kampanyaları düzenlemişlerdir. Bir ders kapsamında öğrencilerden, yerel eczanelerde acil kontraseptif (ertesi gün hapı) bulmaları istenmiştir. Bu etkinlik sayesinde öğrenciler hastalarının karşılaştığı engelleri doğrudan deneyimleme fırsatı bulmuş ve kendi bölgelerinde acil doğum kontrol yöntemlerine erişimi artırma sorumluluğunu üstlenmişlerdir. Bu tür müfredatlar, geleceğin aktivist bilim insanlarını yetiştirecektir. Yine de, bilim alanlarının çoğunda kurumsallaşmış aktivist eğitim oldukça sınırlı olarak yer almaktadır. Bu tür girişimler birçok akademik kurumda yer almadığı gibi, mevcut olduğu yerlerde de zorunlu bir eğitim kapsamında uygulanmamaktadır. Aktivizmi, mücadeleyi teşvik eden bir eğitim anlayışı, birçok alanda “radikal” veya “marjinal” olarak kabul görmektedir. Bunun temel nedeni, bilimi tarafsız ve apolitik göstermeye çalışan köklü “gizli müfredatın”, toplumsal eleştiriden kaçınan bilim insanlarını daha değerli görmesinden kaynaklanmaktadır.18DasGupta et al., “Medical education for social justice.”
Aktivizmi ve toplumsal adaleti eğitim programlarına dahil eden kurumlarda bile verilen dersler, yaklaşım, kapsayıcılık ve etkinlik açısından oldukça büyük farklılıklar göstermektedir. Yükseköğretimde “çeşitlilik” ve “kapsayıcılık” gibi kavramları yalnızca yüzeysel bir zorunluluk olarak ele alan yöneticiler, bu değerlerin adalet ve baskı karşıtlığı mücadelesiyle eşdeğer olmadığını gözden kaçırabilmektedir. Sonuç olarak, bu girişimler genellikle yetersiz finansmanla desteklenmekte, etkisiz kalmakta ve ağırlıklı olarak beyaz olmayan çalışanların sırtına yüklenmekte, ayrıca zaman zaman bu çalışanların bir kısmı bu konularda uzman olup olmadığı ya da konuya yeterince ilgi duyup duymadığı sorgulanmamaktadır.19Jean Moule, “Implementing a social justice perspective in teacher education: Invisible burden for faculty of color,” Teacher Education Quarterly 32, no. 4 (2005): 23-42. Tarihsel olarak ezilen grupların, ayrıcalıklı kesimlere toplumsal adaleti öğretmesi beklenmemelidir. Tüm bunların yanında, bazı eğitimciler, iyi niyetli olsalar bile, kültürleri homojen bir yapı olarak tanıtarak ve bu kültürlerin hangi iktidar yapıları içinde şekillendiğine dair hiçbir bağlamı da sunmayarak öğrencilerine büyük haksızlıklar yapmaktadırlar.20Maria BJ Chun, “Pitfalls to avoid when introducing a cultural competency training initiative,” Medical Education 44, no. 6 (2010): 613-620; Arno K. Kumagai, and Monica L. Lypson, “Beyond cultural competence: critical consciousness, social justice, and multicultural education,” Academic Medicine 84, no. 6 (2009): 782-787. Toplum hizmetine dayalı öğrenme (service-learning), yani öğrencilerin gönüllü toplumsal projelerde yer alması, uzun süredir kültürel farklılıkları anlamalarını sağlayan bir yöntem olarak öngörülmektedir.21Robert G. Bringle and Julie A. Hatcher, “Implementing service learning in higher education,” The Journal of Higher Education 67, no. 2 (1996): 221-239. Ancak bu tür uygulamalar, çoğu zaman “beyaz adamın yükü” gibi elitist ve emperyalist ideolojileri yeniden üreterek, hizmet etmeyi amaçladıkları topluluklara zarar vermektedirler.22Daniel McCall and Ana S. Iltis, “Health care voluntourism: addressing ethical concerns of undergraduate student participation in global health volunteer work,” HEC Forum, 26, no. 4, (2014): 285-297; Randy Stoecker and Elizabeth A. Tryon, The Unheard Voices Community Organizations and Service Learning (Philadelphia: Temple University Press, 2009).
Akademisyenler aktivizm konusunda uzmanlığa sahip olsalar bile, çoğu zaman çalışmaları kurumsal neoliberal gündemlere uyum sağlamak için baltalanmaktadır.23Lyn Carter, “The elephant in the room: Science education, neoliberalism and resistance,” in Activist science and technology education, (Toronto: Springer, 2014) Eğitimci Arturo Rodriguez, neoliberal bilim eğitiminin özünü şöyle tanımlamaktadır: “İşçilerin üretimini, imparatorlukların genişlemesini sağlayan günlük araçları, polis devletini ve savaş makinesini beslemek.”24Arturo Rodriguez, “A critical pedagogy for STEM education,” in Activist science and technology education, eds. Steve Alsop and Larry Bencze (Toronto: Springer, 2014), 55-66. Başka bir deyişle, sözde özgürlükçü eğitim hedefleri yalnızca sosyo-ekonomik elitlerin çıkarlarıyla örtüştüğü sürece kabul görmekte ve desteklenmektedir. Bir grup beyaz olmayan kadın akademisyen, bu çelişkiyi bir tıp fakültesinde bizzat deneyimledi. Başlangıçta kendi aralarında bir anti-ırkçı müfredat oluşturma konusunda ivme kazandılar, ancak, sürece iyi niyetli beyaz erkek yöneticileri dahil etmeye başladıklarında, grup dinamikleri ve eğitim hedefleri farklılık göstermeye başladı. Azınlık mensubu bir akademisyen, beyaz akademisyenlerin fazla “radikal” veya “politik” bulduğu müfredat önerisinin bazı bölümlerini savunmak zorunda kalışını ve sürecin nasıl geliştiğini şöyle dile getiriyor: “Zırhımı kuşanıp savaşmak zorunda kaldım.”25Rachel R. Hardeman et al., “Developing a Medical School Curriculum on Racism: Multidisciplinary, Multiracial Conversations Informed by Public Health Critical Race Praxis (PHCRP),” Ethnicity & Disease 28 no. 1 (August 2018): 271
Eğer bilim insanları ezilenlere öncelik vereceklerse, aktivist müfredatlar radikal ve politik olmak zorundadır.26Kenneth Tobin, “Global reproduction and transformation of science education,” Cultural Studies of Science Education 6, no. 1 (2011): 127-142; Jesse Bazzul, “Science education as a site for biopolitical engagement and the reworking of subjectivities: Theoretical considerations and possibilities for research,” in Activist Science and Technology Education, eds. Steve Alsop and Larry Bencze (Toronto: Springer, 2014), 37-53. Brezilyalı eğitimci Paulo Freire, 1970 tarihli Ezilenlerin Pedagojisi adlı eserinde, eğitimin bireylerde sosyo-politik bilinci geliştirmek için bir araç olması gerektiğini vurgular; bunu conscientização27Paulo Freire, Pedagogy of the Oppressed (New York: Continuum International Publishing, 2000), 67. (bilinçlenme) kavramıyla ifade eder. Eleştirel pedagoji olarak adlandırılan bu yaklaşım, aktivist bilim insanları tarafından neoliberal gündemleri sorgulamak ve karşı çıkmak için sıkça kullanmaktadırlar. Eleştirel pedagoji, eğitimcilerin öğrencileri toplumsal eleştiri yapmaya teşvik etmesini, sistematik baskı mekanizmalarını çözümlemesini ve radikal politik katılımı benimsemesini de savunur.28Steve Alsop and Larry Bencze, “Activism! Toward a more radical science and technology education,” in Activist Science and Technology Education, eds. Steve Alsop and Larry Bencze (Toronto: Springer, 2014), 1-19. Ancak bilim kurumlarında bu hedeflerin her zaman tam anlamıyla gerçekleştirilemediği de görülmektedir. Kurumsal anlamda, Freire’nin öğrencilerin dünyayı anlamlandırmayı öğrenmesi gerektiği yönündeki çağrısının hayata geçirilmesi konusunda ilerlemeler olsa da, bu çabaların seviyesi kurumdan kuruma farklılıklar sunmaktadır.29Paulo Freire and Donaldo Macedo, Literacy: Reading the word and the world, (London: Routledge, 2005).
Aktivist Bilim İnsanları İçin Müfredat Oluşturmak
Kurumsallaşmış aktivist bir müfredatın olmadığı yerlerde, örgütlenememiş bilim insanları, öğrenci örgütlerine, proje komitelerine ve daha az resmi eğitim ortamlarına aktivizmi entegre etmek için yeterli kaynaklardan yoksun kalmaktadır. Benim gibi, kendini uzun zaman eğitimci ya da aktivist bilim insanı olarak tanımlamamış kişiler içinse ‘Mücadeleci bir müfredatı nasıl inşa edebiliriz?’ sorusu ortaya çıkmakta. Sonuç olarak, baskı sistemlerini bilmek ile onları öğretebilmek arasında bir fark var.
Aktivizmi, direnmeyi, mücadele etmeyi öğretme görevi göze korkutucu gelebilir, ancak bu süreç sürekli bir gelişim pratiği olarak ele alındığında da bu yük hafiflemektedir. JASTE bünyesinde çalışan aktivist bilim insanlarından Steve Alsop ve Larry Bencze, “aktivist bilgi ve uygulamaların doğal olarak diğer yöntemlerden üstün olduğu yönündeki romantikleştirilmiş algıya karşı” bir uyarıda bulunmakta.30Alsop and Bencze, “Activism!” Başka insanlara aktivizmi ve direnmeyi öğretme sorumluluğunu üstlenenlerin, hataların yapılabileceği, geri bildirimin teşvik edildiği, özeleştirinin ve kendini geliştirme süreçlerinin desteklendiği bir öğrenme ortamını yaratmaya çabalamaları gerekmektedir. Freire’nin de belirttiği gibi, öğrencilerin en çok, eğitmenlerinin bilgiyi onların “zihinlerine sokmaya çalışan kişiler” olmaktan çıkıp, bilinçli birer rehber ve kolaylaştırıcı olduklarında fayda sağladıkları görülmektedir.31Freire, Pedagogy of the Oppressed, 72.
Bu noktada, “Sürecimize nereden başlamalıyız?” şeklinde kritik bir soru ortaya çıkmaktadır. Mevcut aktivist müfredat girişimlerinde öne çıkan beş temel başlığı tanımlayarak bu başlıkların, RHA’daki diğer aktivist eğitimcilerle birlikte müfredatımızı geliştirmemize nasıl yardımcı olabileceği konusunu inceledim. Buradaki umudum, bu beş ilkenin, diğer bilim insanları için de kendi alanlarında eğitimi daha ilerici ve dönüştürücü hale getirme süreçlerine bir başlangıç noktası oluşturmasıdır.
1. Tarih ve politikaları ele almak
Bir eğitimcinin aktivist bir müfredat oluştururken atabileceği en erişilebilir ilk adımlardan biri, hikâye anlatımıdır. Alsop ve Bencze, aktivist bilim müfredatlarının, “egemen politikaların ve uygulamaların belirli toplumsal yapıları ve öznellikleri nasıl koruduğunu gözler önüne sermesi gerektiğini”32Alsop and Bencze, “Activism!” vurgulamaktadır. Bilimin ayrımcılığı ve baskıyı nasıl beslediğini gösteren bir hikaye, güçlü bir uyarıcı olarak işlevsel olabilir. Bilimin adaletsiz sistemleri yıkmak için nasıl kullanıldığını anlatan bir hikâye ise kışkırtıcı ve ilham verici bir anekdot oluşturabilir. Öğrenciler, bu anlatılardan yola çıkarak, kendi bilimsel çalışmalarının gelecekteki bilim politikalarını nasıl şekillendirmesi gerektiğini öngörebilirler.
RHA’nın destek olduğu hastaların büyük çoğunluğu, göçmenler, beyaz olmayan halklar, belgesiz kişiler ve çocuk yaşta bireyler gibi tarihsel süreçlerde ezilen topluluklardan oluşmaktadır. RHA’nın gelecekteki dersleri, ABD’de uygulanan öjenik politikaların bu toplulukları nasıl hedef aldığını inceleyecektir. Üreme sağlığı adaleti savunucularının sıklıkla anlattığı hikâyelerden biri Relf Kardeşler vakasıdır: 1973 yılında, Siyahi iki genç kız, kendi rızaları olmadan zorla kısırlaştırılmıştır. Açılan dava sürecinde, benzer birçok başka vakayı gün yüzüne çıkarmış ve tıbbi müdahalelerde bilgilendirilmiş olmanın sıkı denetim altına alınması gerekliliğini ortaya koymuştur.33Relf V. Weinberger, 372 D.D.C.1196 (1974); Sally M. Hage and Maureen E. Kenny, “Promoting a social justice approach to prevention: Future directions for training, practice, and research,” The Journal of Primary Prevention 30, no. 1 (2009): 75-87. Bu tür tarihsel anlatılar, modern hasta deneyimleriyle birlikte değerlendirildiğinde, yeni aktivistlere, hastalara yönelik zorlayıcı uygulamalara karşı bilinçli bir danışmanlık sunmanın ve politik reformları savunmaya devam etmenin gerekliliğini de açıkça ortaya koymaktadır.
2. Aktivist teorilerle tanışmak
Öğrencilerin, tarihsel sömürü örneklerini öğrenmelerinin yanı sıra, baskı sistemlerini ve iktidar eşitsizliklerini de anlamaları gerekmektedir. Aktivist akademisyenlerin eserlerinden oluşan eğitim okumalarıyla aktivist teorilerine giriş kolaylıkla sağlanabilir. Pek çok aktivist örgüt, toplumsal adaletin belirli alanlarına dair temel bilgiler sunan kaynak setleri oluşturarak, bu konulara yeni başlayanlar için bir öğrenme süreci başlatmaktadırlar. Eğitimci bilim insanları, bu temel bilgiyi genişletmek için, yerel toplumsal adalet örgütlerinden uzman konuşmacılar davet ederek, direnişçi teorilerin bilimsel pratikle nasıl örtüştüğünü daha somut bir şekilde gösterebilirler.34Hage and Kenny, “Promoting a social justice approach.”
Bu bağlamda RHA ekibi, mevcut aktivist teorilerin örgütümüzün hedefleriyle doğrudan ilişkilendiren yeni bir eğitim modülü geliştirecektir. Örneğin, bu modül, eleştirel ırk kuramcısı Kimberlé Crenshaw’ın kesişimsellik teorisini inceleyerek, üreme sağlığının yalnızca biyolojik bir mesele olmadığını, ırk, sınıf, toplumsal cinsiyet, cinsellik, engellilik durumu ve göçmenlik statüsü gibi kimliklerin kesişimiyle şekillenen bir alan olduğunu vurgulayacaktır.35Kimberlé Crenshaw, “Mapping the margins: Intersectionality, identity politics, and violence against women of color,” Stan. L. Rev. 43 (1990): 1241. Bu eğitimde, “üreme sağlığı hakları” kavramı ile “üreme sağlığı adaleti” kavramı yan yana ele alınacaktır. Üreme hakları hareketi, bireylere doğum kontrolü ve kısırlaştırma konusunda seçim yapma hakkı tanırken, üreme adaleti hareketi, zorla kısırlaştırma ve baskıcı doğum kontrol politikalarının nasıl uygulandığını görünür kılmaktadır. Bu karşılaştırma, mücadeleci perspektifin sadece hak talepleriyle sınırlı kalmayıp, baskı mekanizmalarını ifşa eden bir adalet mücadelesi olduğunu da gösterecektir.36Loretta Ross and Rickie Solinger, Reproductive justice: An introduction, (Berkeley: University of California Press, 2017); Zakiya Luna and Kristin Luker, “Reproductive justice,” Annual Review of Law and Social Science 9 (2013): 327-352.
3. Eleştirel pedagojiyi uygulamak
Eğitimciler, hâlihazırda başarıyla uygulanan pedagojik teknikleri kullanarak dersler geliştirebilir. Örneğin, Freire’nin conscientização (bilinçlenme) felsefesi, genel eğitim literatüründe yaygın olarak bilinen ve aktivist bilim insanları tarafından da kullanılan bir yaklaşımdır. Freire’nin problem kurma yöntemi, öğrencilerden kendi alanlarındaki sorunlarını belirlemelerini ve bu sorunlara çözümler geliştirmelerini istemektedir. Bu strateji, katılımcı bir diyaloğu teşvik ederken, eğitmenleri bilginin tek kaynağı olmaktan da çıkarmaktadır. Bu durum, öğrencilerin kendi eleştirel analizlerini yaparak politik bilinç geliştirmelerine de yardımcı olmaktadır.37Freire, Pedagogy of the Oppressed, 80. DasGupta et al., “Medical education for social justice,” 245-251.
RHA’nın mevcut eğitim programı dahilinde, problem kurma yöntemi uygulanarak, danışmanlık senaryoları öğrencilere sunulmaktadır. Buna ek olarak, doğum kontrolü konusunda zorlayıcı uygulamalar ve sağlık hizmetlerine erişimdeki baskıcı engeller üzerine ek senaryolar oluşturularak öğrencilerin bu sorunlara yönelik çözüm önerileri geliştirmesi de sağlanacaktır. İlgili süreçte eğitmenlerimiz, diyaloğu yönlendiren ve öğrencilerin ilgili literatürü ve kaynakları gözden geçirmesine yardımcı olan birer kolaylaştırıcı olarak rol alacaktır.
4. Öğrenme normlarını ve değerlerini belirlemek
Öğrenciler ayrımcılık ve ayrıcalık üzerine düşündüklerinde kendilerini rahatsız hissedebilirler, bu yüzden aktivist bilim insanlarını yetiştirirken güvene dayalı bir grup kültürü oluşturmak önemlidir.38Lisa A. Goodman et al., “Training counseling psychologists as social justice agents: Feminist and multicultural principles in action,” The Counseling Psychologist 32, no. 6 (2004): 793-836; Jeffery Scott Mio, “Academic mental health training settings and the multicultural guidelines,” in Strategies for Building Multicultural Competence in Mental Health and Educational Settings, eds. Madonna G. Constantine and Derald Wing Sue (Hoboken, NJ: Wiley, 2005), 129-144. Bu türden tartışmalar bazen, topluma dair kalıplaşmış kabulleri savunmaya çalışan ya da yalnızca göstermelik bir dayanışma sergileyen öğrenciler tarafından domine edilebilir. Öğrenme ortamı, ayrıcalıklı öğrencileri ezilen öğrencilerin pahasına ön plana çıkarmamalıdır. Eğitmenler, grup içindeki belirli davranış normlarını ve diyalog kurallarını belirleyerek, öğrenciler arasındaki güç ilişkilerini dönüştürmeye çalışabilirler. Örneğin, aktivizm tartışmalarında bazen progressive stack (ilerici sıralama) tekniği kullanılabilir. Occupy Wall Street hareketinde de uygulanan bu yöntem39Manissa McCleave Maharawal, “Occupy Wall Street and a radical politics of inclusion,” The Sociological Quarterly 54, no. 2 (2013): 177-181., konuşmaların gidişatını bilinçli olarak değiştirerek ezilen grupların seslerinin daha fazla duyulmasını sağlamayı amaçlamaktadır.
RHA şu an için öğrencilerden belirli grup normlarına uymalarını talep etmemektedir. Ancak gelecekteki toplantılarımızda, öğrencilerin hem eğitim sürecine hem de sistematik eşitsizlikleri tartışırken yaşanabilecek duygusal sürece dair beklentilerini belirlemeleri teşvik edilecektir. Bunun yanı sıra, sosyal kimlik üzerine bir etkinlik düzenlenecek ve öğrenciler birebir diyaloglar kurarak farklı bakış açılarını dinleyecek ve kendi perspektifleri üzerine düşüneceklerdir. Bu iki uygulama, saygılı bir öğrenme ortamı oluşturacak ve öğrencilerin zorlu tartışmaları nasıl yöneteceklerine dair farkındalık kazanmalarına yardımcı olacaktır.
5. Topluluklara karşı hesap verebilirliği esas almak
Toplum hizmetine dayalı öğrenme, bilim eğitiminde yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Ancak bazı durumlarda, bu tür faaliyetler topluluğun gerçek ihtiyaçlarını karşılamaktan çok, kurumun kendi prestij ve hedeflerini güçlendirmek için kullanılmaktadır.40Robert A Rhoads, “The Dynamic Tensions of Service Learning in Higher Education,” Journal of Higher Education 72 (2001): 148-71. Aktivist bir müfredat, bilim insanı adaylarından toplumsal değişimi yaratmadaki rollerini yeniden değerlendirmelerini ve bu süreci geliştirmelerini talep etmelidir.41Derek Hodson, “Becoming part of the solution: Learning about activism, learning through activism, learning from activism,” in Activist Science and Technology Education, eds. Steve Alsop and Larry Bencze (Toronto: Springer, 2014), 67-98. Bu durum aslında, toplum hizmetine dayalı öğrenmenin yalnızca akademik bir gereklilik olarak değil, doğrudan topluluk üyelerinin ihtiyaç ve önceliklerine göre şekillenmesi gerektiği anlamına gelmektedir. Bu durumda da programların başarısı, akademik göstergeler yerine, hizmet verilen toplulukların kendi belirlediği ölçütlere göre değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koyar.
RHA’nın hasta danışmanlığı ve yönlendirme süreçlerine katılımı, hak savunucularına üreme sağlığına dair kararların yalnızca bireysel tercihlerden ibaret olmadığını, sosyal, ekonomik, politik, kültürel, finansal ve hukuki dinamiklerle de şekillendiğini öğretmektedir. Bu doğrultuda, hasta geri bildirimlerini esas alan ve yerel topluluk aktivistlerinin liderliğini merkezine koyan katılımcı kalite geliştirme girişimlerini yürüteceğiz. Ayrıca, gelecekteki araştırmalarımızda “yerleştirilmiş doğum kontrol araçlarının sayısı” gibi, sağlık hizmetlerinin başarısını yalnızca niceliksel göstergelerle ölçen tehlikeli yaklaşımlardan da kaçınılacaktır.
Yukarıda ele alınan beş temel ilke, RHA’nın benimsediği katılımcı üreme adaleti anlayışının geniş bir yelpazesini kapsamaktadır. Sosyolog Zakiya Luna ve Kristin Luker’in “Üreme Adaleti” adlı makalelerinde, aktivizme katılımın en düşük seviyede tarihsel anlatıları ve üreme adaleti teorisyenlerinin metinlerini okumakla başlanabileceği belirtilmektedir.42Luna and Luker, “Reproductive justice.” Bu anlamdaki en yüksek seviyedeki katılım, doğrudan saha çalışması, öz-eleştiri ve alanın genişletilmesine yönelik aktif çabaları içermektedir. RHA eğitim programına aktivizmi entegre etme sürecine devam ederken, öğrencilerin sonunda hasta topluluklarının yararına olacak şekilde tam anlamıyla katılım göstermeleri de benim umudumdur. Bu katılımın aşamalı ilerleyişi, bilim alanında aktivist bir müfredat oluşturmanın temel yol göstericilerinden biri olabilir. Eğitimci bilim insanları, öncelikle tarihsel anlatılar üzerine bir temel inşa ederek, iyi yapılandırılmış eleştirel aktivizme ve topluluk temelli katılıma doğru ilerlemelidirler.
Bilim Alanında Aktivist Müfredatın Geleceği
Net bir başlangıç noktasıyla dahi aktivizmi, mücadeleyi öğretmek oldukça zor bir süreçtir. Kurumsal kültürler bu çabaları, görmezden gelerek, inkâr ederek ya da doğrudan düşmanca bir tutum sergileyerek engelleme yoluna gidebilirler. Bazı bilim kurumları aktivizmin, kendi çalışanları için bir öncelik olmadığına inanabilir. Başkaları ise, çeşitlilik ve kapsayıcılık konularında mevcut çabalarının yeterli olduğunu düşünebilir. Bunların yanı sıra, bilimin nesnel ve apolitik olduğu fikrine sıkı sıkıya bağlı kalanlar da olabilir. Kurumsal engellerin ötesinde, akademik sınav yükü ve teknik bilim müfredatlarının zaman baskısı, eğitmenleri geleneksel öğrenme hedeflerini, aktivist eğitim hedeflerinin önüne koymaya zorlamaktadır.43Susan A Gregson, “Negotiating social justice teaching: One full-time teacher’s practice viewed from the trenches,” Journal for Research in Mathematics Education 44, no. 1 (2013): 164-198. Ayrıca, eğitmenlerin kapsamlı bir aktivist müfredatı geliştirmek için gereken uzmanlığı edinmesi de, zaman darlığı nedeniyle oldukça sınırlı kalabilmektedir.44Kari Kokka, “Addressing Dilemmas of Social Justice Mathematics Instruction through Collaboration of Students, Educators, and Researchers,” Educational Considerations 43, no. 1 (2015): 13-21.
Zaman, uzmanlık ve kaynakların sınırlı olduğu bir ortamda, henüz gelişmekte olan aktivist müfredatları nasıl güçlendirmeye devam edebiliriz? Baskı karşıtı yöntem ve bakış açılarının kazandırılmasının yanı sıra, mevcut öğrencilere, öğretme becerisi kazandıran yöntemler de kazandırılması gerekmektedir. Öğrencileri öğretmeye teşvik etmek, onların liderlik ve örgütlenme yeteneklerini geliştirir. Aktivist bir eğitimi ve pratiği önemseyen küçük bir bilim insanı grubu bile oluşturulduğunda, bu yeni nesil aktivist bilim insanları öğrendiklerini başka gruplara aktararak geniş çaplı bir dönüşümün temelini de atabilirler. Bu süreç, nihayetinde kurumsal dönüşüme ivme kazandırarak aktivist müfredatların tüm öğrencilere yaygınlaştırılmasını da sağlayabilir.
Gelecek yıl tıp fakültesinden mezun olmayı umuyorum, ancak ayrılmadan önce, RHA öğrencilerinin son bir grubuna aktivist bir müfredatı da sunmayı arzuluyorum. Böylelikle, bu öğrenciler de kendilerinden sonraki kuşaklara eğitim vererek süreci devam ettireceklerdir. Geleceğin aktivist bilim insanlarını yetiştirmek, bizim küçük öğrenci örgütümüzün, ilerici değerleri, tüm öğrenci topluluğu içinde yaymak için daha da fazla güçlenmesine yol açıyor. Kurumumuzun değerlerini değiştirmek için de daha fazla güç kazanıyoruz. Baskılara karşı olabilmek adına da daha fazla güç kazanıyoruz. Aktivist bir müfredat, dönüşümün temel taşıdır; gelecek nesil bilim insanlarına “dünyayı okumayı” öğreterek, “dünyayı yazmalarını” ve nihayetinde de dünyayı değiştirecekleri ivmeyi sağlayacaktır.45Freire and Macedo, Literacy: Reading the Word and the World.