Mart Yükselişi Üzerine Gözlemler

Mart Yükselişi’nin ana eksenlerinden birinde İslamcı burjuvazinin zamansal sınırları ümmet-i Muhammediye ve hatırat-ı Osmaniye’ye doğru geri çekme teşebbüsü ile buna karşı koyan halk güçlerinin Cumhuriyete yaslanarak onun ötesine sıçrama cüretkârlığı arasındaki çelişki yatmaktadır.
Okuma listesi
Editör:

Marksizmin militan yorumcularından Daniel Bensaïd, Marx’ın Fransa Üçlemesi eserinin “vakaların, bireylerin, karakterlerin durağan bir şekilde hep aynı konumlarını korudukları, olanaklı olanın gerçek olana eşdeğer bir öneme sahip olduğu bir tarih anlayışının eleştirisi” olduğunu yazmıştı.1Daniel Bensaïd, Marx Kullanım Kılavuzu, çev. Volkan Yalçıntoklu, İstanbul: Habitus Yayıncılık, 2010, 72. Durağanlığı dinamizme, sabit konumları yer değiştirebilen pozisyonlara, gerçek olanı mümkün olana evrilten Mart Yükselişi, Türkiye tarihine önemli bir momentum olarak geçecektir. Çünkü içinden geçmekte olduğumuz bahar; muktedirlerin çaresiz, perişanların cüretkâr; zalimlerin korkak, mazlumların cesur; elitlerin beceriksiz, kitlelerin yaratıcı; dinamiklerin yorgun, bitapların dinç; kudretlilerin yüreksiz, tahakküm altındakilerin gözüpek, kaybetmez gibi görünenlerin mağlubiyete, kazanamaz gibi görünenlerin ise galibiyete doğru hızla ilerlediği delice bir bahar olarak yaşanmaktadır.

Vesileler, Nedenler ve Çelişkiler

Siyasal iktidarların bazı adımları ya da kararları halkın içinde debisi yükselegelen akıntıların hızla birleşerek çağıldamasına neden olur. Devrimlerin ve halk hareketlerinin her zaman bir vesilesi vardır; ancak fitili ateşleyen vesile nedenin kendisi değildir. Fransa’da 1848 Devriminin fitilini ateşleyen şey François Guizot hükümetinin “ziyafetler kampanyası”nı yasaklama kararıydı, Türkiye’de Mart Yükselişi’nin kıvılcımı ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bir sabah fütursuzca gözaltına alınması ve daha sonra da hapse atılması oldu. Vesileler, daha derinde yatan nedenlerin harekete geçirici gücünü açığa çıkarır. Nedenler ise toplumsal çelişkilerin geriliminden doğar.

Soğukkanlılık ile coşkunluk, sabır ile cesaret, olgunluk ile gençlik, sebatkârlık ile cüretkârlık, duygusallık ile akılcılık arasında kuyumcu terazisinde tartılmış, atlas kumaş üzerinde ölçülmüş dengelerle bazan şenlik bazan yas, bazan koşma bazan durma, bazan konuşma bazan susma, bazan feryat bazan isyan havasında ilerleyen Mart Yükselişi’nin ana eksenlerinden birinde İslamcı burjuvazinin zamansal sınırları ümmet-i Muhammediye ve hatırat-ı Osmaniye’ye doğru geri çekme teşebbüsü ile buna karşı koyan halk güçlerinin Cumhuriyete yaslanarak onun ötesine sıçrama cüretkârlığı arasındaki çelişki yatmaktadır. Söz konusu teşebbüs istibdada yaslanırken bahsedilen cüretkârlık hürriyet arayışındadır. Bir başka ekseninde salâyla tesettür edilmiş zevk-ü safa âlemi ile anadan üryan fakirlik çilesi arasındaki çatışkı konumlanmaktadır. Diğer bir yönde ise zürriyetinin istikbalîni dolar keseleriyle teminat altına alan bir azınlık ile geleceği elinden çalınmış bir çoğunluk arasındaki antagonizma uzanmaktadır.

Birbirini çaprazlamasına kesen çelişki eksenlerinden doğan tansiyonlar köhne, hantal, vizyonsuz, yorgun, rutin ve ancak rölantide yol alabilen ne kadar kişi ve kurum varsa hepsini rüzgârının önüne katıp ivmelendirmekte, ayak direyenleri ise kenara savurmaktadır. Aşılan korku eşiği, açılan yeni yol, umulmadık yoldaşlıklar, dayanışma uğruna kurulan görkemli ağlar iktidar sahiplerinin çehresinde bir bozgun ifadesi yaratmaktadır. Saatlerinin bozulan ayarını Sultan Hamid devrindeki bir enstitüde yeniden kurabileceklerini zanneden iktidar sahipleri içine girdikleri kapkaranlık zaman tünelinde sadece Abdülhamid’in asık ve çatık suratını değil habis huylarına da mülk edinmektedir. Jurnalciler, hafiyeler, entrikacılar, zindancılar, cellatlar, zabitler, kadılar, naibler ve müftüler sahaya sürülmektedir. Devrilme korkusunun titreyişlerinden neşet eden çılgınca hamleler cellatların satır bileme ve urgan yağlama sahnelerini andırırcasına korkunç manzaralar çizmektedir. Gelgelelim pırıl pırıl gençlerin “yıldızlardan şiir çeken”, baharlardan umut devşiren göz kamaştırıcı ışıltıları cellatların, şahların ve sultanların endişeden kararmış gözlerinde solar retinopatiye2Güneşe doğrudan bakma sonucunda retinadaki ışığa duyarlı hücrelerde meydana gelen büyük hasardan kaynaklanan kalıcı görme kaybı. benzer bir körleşmeye yol açmaktadır. Görme yetisini aniden kaybeden bir ejderhanın her yöne, her biçimle ve olanca gücüyle saldırışına benzer şiddette saldırılarına göğüs germek, onu geriletmek ve sonunda pes ettirmek zorlu bir süreç, meşakkatli bir iş ve bedelli bir direniş olacaktır.

Buna karşılık siyasî iktidar İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin cesareti, ODTÜ öğrencilerinin zekâsı, Ankara Üniversitesi öğrencilerinin yaratıcılığı, Mimar Sinan Üniversitesi öğrencilerinin neşesi, İstanbul, İzmir ve Bursa’daki lise öğrencilerinin bilgeliği, Yozgatlı köylülerin yiğitliği, Antepli işçilerin direngenliği, Karadenizli kadınların inadı, Samandağlı yurttaşların feryadı, Cumhuriyetçi teyzelerin vicdanı, evlatları tutuklanmış kız babalarının metaneti, artistlerin kararlılığı, gazetecilerin vazgeçmezliği, emeklilerin pes ettirilemez sebatkârlığı, emekçilerin karşı konulamaz gücü karşısında acz içindedir.

Gelecek için vaat edebilecek hiçbir şeyi kalmamış, dizlerinde dermanı tükenmiş, vasatlıktan başka sermayesi kalmamış, müflis tüccar misali eski alacak defterlerinden din istismarı ve milliyet suistimali aramaktan başka bütün mümkünlerini tüketmiş yaşlı ve fersiz erkeklerin ellerinde kumanda edebilecekleri orduları, emir geçirebilecekleri polis teşkilatları, istikamet verebilecekleri hüküm kurucuları, nutuklarını aktarabilecek medyaları, korkutabilecekleri memurları, talimatlarını kulaklarına fısıldayabilecekleri kamu yöneticileri, söz dinletebilecekleri cemaatleri, ondan beslendikleri için ellerine bakıtabildikleri sivil toplum kuruluşları ve küresel gericiliğin güzide temsilcilerinden aldıkları desteklerinden başka sosyal ve siyasal dayanakları kalmamış gibi görünmektedir. Elde kalan yığıntının ve yığınağın kendi kemik iskeletininden daha geniş bir toplumsal kesimde rıza üretebilecek bir kapasitesi bulunmamaktadır. Zorlayarak, korkutarak, gazlayarak, joplayarak, tutuklayarak, soruşturarak, baskın yaparak yönetmenin menzili ise uzun değildir; ve iktidar baki değildir.

Tarihin Birikimli Başarısı

Ancak unutulmamalı ki çeyrek asır boyunca tabi sınıflara hükmeden iktidar kolayca devrilmez, kendiliğinden havlu atmaz ve dövüşmeden çekilmez; son nefesini üfleyene kadar savaşacak, elindeki bütün zorlama aygıtlarını, finansal enstrümanlarını ve uluslararası alandan devşireceği siyasal desteklerini sonuna kadar kullanacaktır. Tilkiler gibi tehlike anında hızla gizlenebilecek ve izini kaybettirebilecek, saklanarak yaklaşacak, sabırla bekleyecek  ve ani sıçramalarla öldürücü darbelerini indirmeyi deneyecektir. Bunun karşısında kitlelerin özgüçlerinden, öngörülerinden, yaratıcı akıllarından ve birliklerinin kuvvetinden başka çok önemli bir dayanakları daha vardır. Bu dayanak Zygmunt Bauman’ın “tarihin birikimli başarısı” kavramında3Zygmunt Bauman, Hermeneutics and Social Science: Approaches to Understanding, London: Hutchinson of London, 1978. içeriğini bulan tarihsel bir dayanaktır. Mart Yükselişi işe sıfırdan başlamamaktadır. Sesinin yankılandığı meydanlarda sembolleri, simgeleri ve şarkılarıyla öykündüğü, sloganlarıyla referanslar verdiği 68 ve Gezi başkaldırılarından devraldığı birikimin üzerinde yükselmektedir. Geçmişteki tarihsel başarılar, bugünkü mücadele için bir başlangıç noktası olmaktadır. Mücadele tarihimiz dümdüz bir çizgide ve dümdüz bir şekilde ilerlemekten ziyade, birbirinin üzerine eklenen tecrübe katmanlarıyla yol almaktadır. Gelgelelim üzerinde yükselebileceğimiz bu katmanlar sadece başarıların üst üste birikmesiyle örülü değildir; yer çökmelerine neden olabilecek faylara da sahiptir. Geçmişin birikimi bize başarılarla milim milim yükselmiş sağlam bir zemin kadar yarım kalmış görevler ve çözülememiş problemler de bırakmıştır. Öyleyse tarihin birikimli başarısı, geçmişi taklit ederek değil, maziyi tekrarlayarak değil, yüklendiği mirasın müşfik kollarında onun sözlerini haykırarak değil, tarihî tecrübenin geleceğe taşınabilir bütün cevherinden yararlanarak fakat kendi mücevherini kendi mahir elleri, kendi billur gözleri ve kendi mukattar zekâsıyla yaratarak erişilebilen bir momentum olacaktır. İçeriği aşabilen bir söz bulamayan,4Karl Marx’ın 18 Brumaire’deki, “Eski devrimler, kendi içeriklerini bastırmak için, dünya tarihine ilişkin anılara gereksinim duyuyordu. On dokuzuncu yüzyılın devrimi, kendi öz içeriğine ulaşmak için, ölülere kendi ölülerini gömdürmek zorunda. Orada söz içeriği aşıyordu, burada içerik sözü aşıyor” tümcesine gönderme. Karl Marx, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, çev. Erkin Özalp, İstanbul: Yordam Kitap, 2016, 23. kendine maziden bir şeyler eklese de eklediğinden çoğunu mazinin hazinesine taşıyamayan bir hareketin yarını olamaz. Mart Yükselişini yaratan kitlelerin asla unutmaması gereken şey, “şimdi”nin zamanın mekanik zincirinin sıradan bir halkası olmadığıdır. Bensaïd’in belirttiği gibi, “şu an … öncelikle politikanın ritmik ve kopuk zamanı, eylem ve karar zamanıdır. Geçmişin ve geleceğin anlamı sürekli olarak şu anda belirlen[mektedir]. Politika kesinlikle şu anın ve aksiliklerin, elverişli durumların ve uygun anların sanatıdır.”5Bensaïd, Kılavuz, 75.

Mart Yükselişi işte böyle bir sanatmışçasına geçmişin ve geleceğin manasını durmaksızın kendi uğrağında tayin etmektedir. Polis barikatının önünde Angara’nın Bağları eşliğinde oynayarak, kaskının ardından kin dolu bakışlarıyla hınç saçan polis kordonunun önüne okey dörtlüsü kurarak, acı mı acı biber gazlarının dumanları arasında semazen gibi dönerek, tomaların fışkırttığı soğuk suların önünde Pikachu gibi zıplayarak, miting meydanlarında milyonlar olup toplanarak, traktör konvoyuyla yollara revan olarak, Maçka Parkı’nda sanatla direnerek, Deniz Gezmiş gibi “sekmez lüverin namlusundan fırlayarak”, Kırmızılı Kadın gibi dayanarak, Duran Adam gibi meydan okuyarak bir parade yürüyüşündeymişçesine senkronizasyonla, ritimle, amaçsal çoğullukla, belirgin bir rotayla ve harikulade bir görsellikle yürümektedir.

Muktedirler ilhamını başkanlık töreninde arsızca Nazi selamı verenlerden (Elon Musk); ülkesini “Tanrı’nın altında tek millet” olarak tanımlayan (Donald Trump), seçimlerde en güçlü adayı tutuklayarak diskalifiye eden (Jair Messias Bolsonaro), yasal, idari ve hatta fiziksel baskılarla rakiplerini etkisiz hale getiren (Vladimir Putin) popülist liderlerden alsa bile Mart Yükselişi esinlerini Yunanistan’da genel grev yapan işçilerden, hükümeti protesto eden kitlelerden; Sırbistan’da çevresel katliam girişimlerine, ihmallere ve yolsuzluklara karşı hukukun üstünlüğünü talep eden on binlerden almakta ve başka coğrafyalara esinler vermektedir.

Türkiye 2025 İlkbaharında kara kara bulutlar altında geçirdiği uzun bir kıştan çıkışa en yakın mesafede ama en zorlu merhalede bulunmaktadır. Mümtaz Soysal’ın 1968 yılında yazdığı o nefis yazısının6Mümtaz Soysal, “Bulutsuzluk Özlemi”, Milliyet, 22.05.1968. çekirdeğindeki tılsımlı sözcük olan “bulutsuzluk özlemi” yüz binleri sarıp sarmalamışsa eğer heba edilecek bir katre enerji, duraksanacak bir adım yol, kaybedilecek bir nebze ümit ve verilecek bir lahza fasıla bulunmamaktadır.  Siyasal mücadelelerin önceden belirlenmiş bir sonucu yoktur. Sonucu toplumsal güç ilişkilerinin çok biçimli akışı ve karmaşık devinimi içindeki mücadeleler tayin edecektir.

Notlar

(1) Daniel Bensaïd, Marx Kullanım Kılavuzu, çev. Volkan Yalçıntoklu, İstanbul: Habitus Yayıncılık, 2010, 72.

(2) Güneşe doğrudan bakma sonucunda retinadaki ışığa duyarlı hücrelerde meydana gelen büyük hasardan kaynaklanan kalıcı görme kaybı.

(3) Zygmunt Bauman, Hermeneutics and Social Science: Approaches to Understanding, London: Hutchinson of London, 1978.

(4) Karl Marx’ın 18 Brumaire’deki, “Eski devrimler, kendi içeriklerini bastırmak için, dünya tarihine ilişkin anılara gereksinim duyuyordu. On dokuzuncu yüzyılın devrimi, kendi öz içeriğine ulaşmak için, ölülere kendi ölülerini gömdürmek zorunda. Orada söz içeriği aşıyordu, burada içerik sözü aşıyor” tümcesine gönderme. Karl Marx, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, çev. Erkin Özalp, İstanbul: Yordam Kitap, 2016, 23.

(5) Bensaïd, Kılavuz, 75.

(6) Mümtaz Soysal, “Bulutsuzluk Özlemi”, Milliyet, 22.05.1968.

Bunları okudunuz mu?