Demo v1.0

5 Şubat 2025, Çarşamba

Beta v1.0

Antik Tarih v2: Ste Croix’nın Marksist Yaklaşımı

İngiliz tarihçi G. E. M. de Ste Croix, Antik Yunan Dünyasında Sınıf Mücadelesi kitabında, antik dünyanın tarihini Marksist sınıf teorisiyle yeniden yazıyor.
Çeviren:
Kerim Can Kara
Kaynak:
Jacobin

Marksizm, tarih incelemelerinde iki farklı ama birbiriyle bağlantılı açıdan büyük etkilere sahiptir. Bunlardan biri, Marksist teorinin önemli tarihsel süreçleri açıklamak için zengin bir kavramsal çerçeve (sınıf, üretim biçimleri, üretici güçler ve ilişkiler) sunmasıdır. Eric Hobsbawm, Chris Wickham, Irfan Habib ve Witold Kula gibi Marksist tarihçiler, ortaçağ toplumlarının yapısı ve kapitalizmin ortaya çıkışı gibi fenomenlere dair son derece geniş anlatılar ve değerlendirmeler sunmuştur.

Diğer taraftan Marksizm, aşağıdan tarih anlatısını ortaya çıkaran en önemli etkenlerden biridir. Rodney Hilton, Christopher Hill, E. P. Thompson ve Eugene Genovese gibi Marksist tarihçiler, geçmişe sıradan insanların gözünden bakan ve onların tarihsel özne konumuna odaklanan şaheserler yazmıştır.

Marksizmin 1960’lardan itibaren, modern tarih çalışmalarındaki güçlü etkisine bakınca; Marksist yaklaşımların ortaçağ, erken modern ve modern tarih çalışmalarındaki geniş kapsamlı dönüştürücü etkisinin antik çağ çalışmalarına uğramamış olması son derece tuhaf görünür. Fakat son zamanlarda, antik tarih alanının da radikal bir değişimden geçtiğini söyleyebiliriz.11969 yılında Alaeddin Şenel, Ankara SBF’de “Eski Yunanda Eşitlik ve Eşitsizlik Üzerine” başlıklı doktora tezini savunmuştur. Katkısı için okurumuz Rıdvan Binici’ye teşekkür ederiz. ç.n.

Geçtiğimiz birkaç yılda, aşağıdan yukarı antik tarih2İleri okuma: Cyril Courrier ve Julio Cesar Magalhães de Oliveira (ed.). (2023). Ancient History from Below: Subaltern Experiences and Actions in Context. Routledge., antik popüler kültür3İleri okuma: Lucy Grig (ed.). (2016). Popular Culture in the Ancient World. Cambridge University Press., Antonio Gramsci’nin antik tarih çalışmalarındaki etkisi4İleri okuma: Emilio Zucchetti ve Anna Maria Cimino (ed.). (2021). Antonio Gramsci and the Ancient World. Routledge., Thomas Pikkety’nin sermaye5İleri okuma: Max Koedijk ve Neville Morley (ed.). (2022). Capital in Classical Antiquity. Palgrave Macmillan. ve David Graeber’ın borç6İleri okuma: John Weisweiler (ed.). (2022). Debt in the Ancient Mediterranean and Near East: Credit, Money, and Social Obligation. Oxford University Press. üzerine çalışmalarının antikite çalışmalarındaki önemi üzerine yeni eserler7İleri okuma: Samuel D. Gartland ve David W. Tandy (ed.). (2024). Voiceless, Invisible, and Countless in Ancient Greece: The Experience of Subordinates, 700-300 BCE. Oxford University Press. yayımlandı. Bu umut vaat eden eğilimi görünce, belki de, antik tarihin radikal şekilde yeniden düşünüldüğü mevcut yönelime Marksizmin sunabileceği kayda değer bir şey olup olmadığına bakmak için de doğru zamandır.

Antikçağı Marksist bir bakış açısıyla inceleyen tek sistematik ve geniş kapsamlı çalışmanın8İleri okuma: Brent D. Shaw. (2006). “Anatomy of the Vampire bat”, Economy and Society, 13:2, ss. 208-249. yaptığı katkıya dönmeden, bu soruyu yanıtlamak da mümkün değil: G. E. M. de Ste Croix’nın Antik Yunan Dünyasında Sınıf Mücadelesi9G. E. M. de Ste Croix. (1981). The Class Struggle in the Ancient Greek World: From the Archaic Age to the Arab Conquests. Türkçeye Çağdaş Sümer tarafından çevrilmiştir: Antik Yunan Dünyasında Sınıf Mücadelesi, Yordam Kitap. [ç.n.] kitabı.

Antik Yunan Toplumları

Ste Croix’nın katkısını anlamak için antik Yunan toplumlarının bazı ayırt edici özelliklerine değinmemiz gerekiyor. Bir taraftan, Yunan ekonomilerinin temel bir boyutu, kölelerin sömürülmesiydi. Ama aynı anda köleler, tüm antik toplumlar için birer azınlık boyutundaydı ve emeğin çoğunu gerçekleştiren özgür bağımsız üretici hanelerdi (köylüler, zanaatkârlar, tüccarlar).

Üstelik antik toplumları ortaçağ toplumlarından ve modern toplumlardan ayıran önemli bir fark daha vardır: Ortaçağ toplumlarında köylüler, emeklerinden gelir elde eden toprak sahipleri [ya da ağaları] için; modern toplumlarda da çoğu insan işçi olarak kapitalistler için çalışır. Oysa antik Yunan toplumlarında, özgür nüfusun ezici çoğunluğu elitler için değil, kendileri için çalışıyordu. Bu durumda Marksist bir analiz, köleliğin taşıdığı anlamla özgür bağımsız üreticilerin ağırlığını nasıl bir araya getirecektir?

Nihayetinde, bu iki ayırt edici özelliğin sonucu olarak, antik Yunan toplumlarını karakterize eden iki temel çatışma vardır: (1) efendiler ile köleler arasında, (2) zenginler ile özgür yoksullar arasında. Antik çağın çoğu safhasında zenginler ile yoksullar arasındaki kolektif çatışmalar büyük ölçüde kanıtlanmış olsa da efendiler ile köleler arasında buna eşdeğer kolektif çatışmalar yoktu. Sicilya’daki geniş çaplı köle isyanları ve meşhur Spartaküs isyanı, M.Ö. 130 ile 70 yılları arasındaki kısa bir pencerede gerçekleşmiştir. Son tahlilde, antikçağın çoğu döneminde, efendiler ve köleler arasında toplu çatışmalar yaşanmamıştır.

Bu hakikatlerin yarattığı açmazlar apaçık ortada. Marksist bir analiz, özgür alt sınıfların genellikle elitler için çalışmadığı, dolayısıyla da doğrudan elitler tarafından sömürülmediği bir toplumu nasıl ele alabilir? Köleliğin yapısal önemine mi yoksa özgür bağımsız üreticilerin ağırlığına mı odaklanmalıdır? Önceliği zenginler ile yoksullar arasındaki kolektif mücadelelere mi yoksa efendiler ile köleler arasındaki bireysel çatışmalara mı vermelidir? Efendi-köle ile zengin-yoksul diyalektiğini birleştirmeyi tercih edeceksek, bunu tam olarak nasıl yapacağız?

Sınıfı Tanımlamak

Ste Croix bu açmazlara cevap vermek için Marksist sınıf kavramının, yalnızca sömürüye odaklanması gerektiğini öne sürer. Sömürünün doğrudan biçimi, üretim araçlarını elinde tutan sınıfın üyeleri, gelirlerini üretim araçlarına sahip olmayan sınıfın üyeleri üzerinden elde ettiğinde gerçekleşir. Ama aynı zamanda, devlet aracılığıyla vergilendirme, askerlik ve zorunlu çalışma yükümlülükleri şeklinde dolaylı bir sömürü de söz konusudur.

Ste Croix’ya göre sömürü, tüm sınıflı toplumların temel yapısal özelliğidir: Marksist sınıf kavramı, kolektif sınıf çatışmasının ortaya çıkmasıyla koşullanmaz. Sömürü, toplumsal sınıflar arasında bireysel, hatta kolektif çatışmalara yol açabilir ama mutlaka bu sonuca varması gerekmez.

Ancak sömürünün tarihsel etkisi, tüm toplumsal ilişkileri şekillendirmesi ve toplumların tarihsel gelişimini yönlendirmesidir. Başka bir deyişle Ste Croix, Marksist sınıf kavramındaki tek gerekliliğin, Karl Marx’ın ifadesiyle bir “kendinde sınıfın” varlığı olduğunu savunur. Elbette öz-bilinçli, mobilize bir “kendisi için sınıfın” ortaya çıkması bir tarihsel olasılıktır ama hiçbir şekilde bir tarihsel gereklilik değildir.10İleri okuma: Vivek Chibber. (2022). The Class Matrix: Social Theory after the Cultural Turn. Harvard University Press.

Roma İmparatorluğu’nun çöküşüne ilişkin tartışmalar, belki de Ste Croix’nın nereye varmaya çalıştığını anlamak için en iyi örnektir. Marksist tarih yazımı, erken modern dönemde feodalizmden kapitalizme geçişi, eski egemen sınıfa karşı Hollanda, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerde gerçekleşen burjuva devrimlerine bağlamış ve gelecekte kapitalizmden sosyalizme geçişin, burjuvaziye karşı işçi devrimleri yoluyla gerçekleşeceğini öngörmüştür. Ama söz konusu Antik Çağ’dan Orta Çağ’a geçiş olduğunda, iki temel uzlaşmaz grup arasındaki sınıf çatışmasının daha geniş bir toplumsal dönüşüme yol açtığına dair eşdeğer bir anlatıya rastlamıyoruz.

Bu Marksistler için uzun zamandır bir bilmece ama Ste Croix, Marksist bir analizin bu türden bir kolektif sınıf çatışmasına gereksinmediğini savunurken; alt sınıfların sömürülmesini Roma İmparatorluğu’nun çöküşü için yeterli bir açıklama sayar. Geç antik dönem boyunca, alt sınıfların doğrudan ve dolaylı sömürüsü, artık muazzam boyutlara ulaşmış bir ordu ve devlet bürokrasisinin yanında, yeni bir kurum olarak kiliseyi ve onun on binlere ulaşan boş boğazını da sırtlanmak zorundadır. Sistem, bu artan sömürü düzeyiyle başa çıkamaz, Roma İmparatorluğu’nun çöküşü de bunun sonucudur.

Roma’nın çöküşüne ilişkin bu yoruma katılsanız da katılmasanız da sömürünün tarihsel bir güç olarak nasıl işlediğine dair tartışmanın ufuk açıcı olduğu şüphesizdir. Bana kalırsa Ste Croix’nın yaklaşımındaki en başarılı kısım, sömürü kavramının çeşitli antik tarihsel olgulara uygulanmasıdır. Bunun mükemmel bir örneği, erken dönem Hıristiyanlık tarihidir.11İleri okuma: Dimitris Kyrtatas. (1987). The Social Structure of the Early Christian Communities. Verso. Ste Croix, Kilise Babaları’nın12Hıristiyanlığın entelektüel ve doktriner temellerini oluşturan eski Hıristiyan din alimleri ve yazarlara verilen gayriresmî, örfi unvan. [ç.n.] kendi dönemlerinin toplumlarındaki sömürü yapılarını nasıl doğal karşıladıklarını ve alt sınıflara her şeyi olduğu gibi kabul etmeyi vazettiklerini belgelemiştir.

Bu sınıf yaklaşımı temelinde Ste Croix, antik toplumlarda köleliğin rolüne dair soruya bir yanıt sunabilir. Burada kritik değişken, antik gelirlerini nasıl elde ettiğidir: kölelik ve diğer özgür olmayan emek biçimleri, elit gelirlerinin ana kaynağı olduğu için, antik toplumların köle toplumları olduğu sonucuna varılır. O halde bu tespit, özgür bağımsız üreticilerin ekseriyette olduğu ve çoğu ürünü ürettiği gerçeğine aldırmaksızın geçerlidir.

Dolayısıyla sömürünün aldığı biçim, belirli bir toplumun temel yapılarını tanımlamak için anahtar niteliğindedir. Yine, Ste Croix’nın antik elitlerin gelirlerini büyük oranda özgür olmayan emekten elde ettikleri tezi ampirik olarak doğru olsun ya da olmasın, argümanı mantık itibariyle kesinlikle kıymetlidir.13İleri okuma: Andrea Zingarelli ve Laura da Graca. (2015). Studies on Pre-Capitalist Modes of Production. Brill.

Üç Eksen

Her şeye rağmen, Ste Croix’nın yaklaşımında, gelecekteki Marksist antik tarih çalışmalarının ele alması gereken önemli sınırlamalar da vardır. Yukarıda da söz ettiğim gibi, Yunan tarihinin en dikkat çekici yönlerinden biri, zenginler ve fakirler arasındaki toplumsal çatışmalardır. Ste Croix’nın zenginler ve fakirler arasındaki sınıf çatışmasının temel bir rol oynadığı Aristoteles sosyolojisi üzerine tartışması gerçekten harikadır.

Fakat gördüğümüz üzere Yunan toplumlarındaki özgür bağımsız üreticiler Yunan elitleri için çalışmaz, bu yüzden de doğrudan sömürülmez; vergilendirme ve zorunlu çalışma gibi dolaylı sömürü biçimleri de ya hiç yoktur ya da çok azdır. Peki bu gerçekler ışığında, bu çatışmaların tam olarak neyle ilgili olduğunu söyleyebiliriz?

Yunan devrimci sloganlarının kiralar, işçi aidatları ya da ücretlerle ilgili olmadığını, toprağın yeniden dağıtımı ve borçların silinmesi çağrısı yaptığını biliyoruz. Yunan’daki toplumsal çatışmalar, emek sömürüsünden ziyade servet eşitsizliğiyle ilgilidir: zenginlerin ciddi servetlere sahip olması, yoksullar için hayatı zorlaştırmaktadır. Bu yüzden sömürü ile eşitsizlik arasında bir ayrım yapmamız gerekir; sömürü eşitsizliğin başlıca nedenidir ama birçok toplumda eşitsizliğin miras bölüşümü, çeyiz ve savaşlar gibi önemli ek nedenleri de bulunur.

Ayrıca Ste Croix, sınıfın temel bir unsuru olarak emeğe çok az önem verir. Emek, sınıfın deneyimlendiği temel bağlamdır, dolayısıyla da Marksist bir sınıf yaklaşımına dahil edilmesi zaruridir. Sınıf, tarih-ötesi bir öze sahip, tek bir şey değil; birbiriyle ilişki içindeki üç eksenden meydana gelen tarihsel bir süreçtir: emek, sömürü ve eşitsizlik.

Emek ekseni, bir şeyleri üretmek ve hizmet sunmak için ortaya koyulan insan çabasının çeşitli biçimlerini, çeşitli çalışma biçimleri etrafında örgütlenen yaşam biçimlerini ve iş bölümünü ifade eder. Sömürü, belirli insanların diğer insanların emeğinden, karşılıksız olarak mal, hizmet ve para elde etmesinin çeşitli yollarından oluşur. Son olarak eşitsizlik, servetin bireyler ve gruplar arasındaki dengesiz dağılımıyla ilgilidir.

Sınıf, bu üç eksenin iç içe geçmesinden meydana gelir ama bunların tam olarak nasıl eklemlendiği, farklı toplumlar ve dönemler arasında önemli farklılıklar gösterir. Her eksen kendi mücadele alanını yaratır. Tüm bu meseleler ve çatışmalar birbirleriyle ilişki içinde olsa da farklı insan grupları için çok çeşitli biçim ve düzeylerde önem taşır.

Yeni Yaklaşımlar

Ste Croix’nın sınıf kavramı, tarihçileri kolektif toplumsal çatışmaların ortaya çıkışını görmezden gelmemek hususunda uyarmak gibi büyük bir meziyete sahip olsa da, meseleyi sistematik olarak incelemek için herhangi bir çerçeve sunmaz. Yine de sömürü kavramı, kolektif sınıf mücadelelerinin olmadığı durumlarda dahi çatışma ve krizleri nasıl etkileyebileceğini göstermesi bakımından ilk yolu açar.

Roma’nın geç cumhuriyet dönemindeki iç savaşları, hiç kuşkusuz Roma elitinin farklı kesimleri arasındaki çatışmalardır. Fakat eşitsizlik, her iki tarafından sahaya sürmesi gereken büyük ordular için gerekli asker kaynağını teşkil eden topraksız bir köylü kitlesi yaratmıştır. Üstelik bu orduların, galipler tarafından toprakla tazmin edilmesi gerekir; dolayısıyla her seçkin grubu, kendi politikalarını tayin ederken hatırı sayılır bir alt sınıf kitlesinin çıkarlarını da dikkate almak zorundadır.14İleri okuma: Richard Alston. (2015). Rome’s Revolution: Death of the Republic and Birth of the Empire. Oxford University Press. Roma iç savaşları zenginler ile yoksullar arasında doğrudan, dolaysız çatışmaları ifade etmese de bu savaşların ortaya çıkışı ve gelişimi büyük ölçüde Roma dünyasında sınıfların nasıl işlediğine bağlı olarak şekillenmiştir.

Nihayetinde, efendiler ile köleler ve zenginler ile fakirler arasındaki ayrımların antik toplumlardaki iki farklı sosyal çatışma türünü oluşturduğu şüphesizdir. Bununla birlikte, bunlar çoğu zaman iç içe geçmiş durumdadır. Köleler ve özgür yoksullar çoğu zaman yan yana, aynı işlerde çalışmakta; aynı mahallelerde yaşamakta; taverna ve hamamlarda birlikte sosyalleşmekte; meslek, inanç ve etnik kökene dayalı karma topluluklara iştirak etmektedir. Bu ortak deneyimler ve topluluklar, onları çeşitli vesilelerle antik elitlere karşı türlü çatışma biçimlerinde bir araya getirmiştir.15İleri okuma: Julio Cesar Magalhães de Oliveira. (2020). “Late Antiquity: The Age of Crows?”, Past & Present, 249:1, ss. 3-52. https://academic.oup.com/past/article-abstract/249/1/3/5819584

Antikitede sınıf konusundaki Marksist yaklaşımlar, aşağıdan tarih geleneğinden, onun ortaçağ ve erken modern tarih alanındaki zengin çalışmalarından çok şey öğrenebilir. Son yıllarda antik tarih çalışmalarında ortaya çıkan yeni radikal yaklaşımlar, yeni bir antik tarih anlatısı imkanını da gündeme getirmektedir. Bu doğrultuda Ste Croix’nın çalışması hem su götürmez güçlü tarafları hem de bizi zayıf yönleriyle nasıl başa çıkacağımız konusunda ciddiyetle düşünmeye davet etmesi bakımından, tartışmasız önemli bir uğrak olmayı sürdürecektir.

 

Notlar

(1) 1969 yılında Alaeddin Şenel, Ankara SBF’de “Eski Yunanda Eşitlik ve Eşitsizlik Üzerine” başlıklı doktora tezini savunmuştur. Katkısı için okurumuz Rıdvan Binici’ye teşekkür ederiz. ç.n.

(2) İleri okuma: Cyril Courrier ve Julio Cesar Magalhães de Oliveira (ed.). (2023). Ancient History from Below: Subaltern Experiences and Actions in Context. Routledge.

(3) İleri okuma: Lucy Grig (ed.). (2016). Popular Culture in the Ancient World. Cambridge University Press.

(4) İleri okuma: Emilio Zucchetti ve Anna Maria Cimino (ed.). (2021). Antonio Gramsci and the Ancient World. Routledge.

(5) İleri okuma: Max Koedijk ve Neville Morley (ed.). (2022). Capital in Classical Antiquity. Palgrave Macmillan.

(6) İleri okuma: John Weisweiler (ed.). (2022). Debt in the Ancient Mediterranean and Near East: Credit, Money, and Social Obligation. Oxford University Press.

(7) İleri okuma: Samuel D. Gartland ve David W. Tandy (ed.). (2024). Voiceless, Invisible, and Countless in Ancient Greece: The Experience of Subordinates, 700-300 BCE. Oxford University Press.

(8) İleri okuma: Brent D. Shaw. (2006). “Anatomy of the Vampire bat”, Economy and Society, 13:2, ss. 208-249.

(9) G. E. M. de Ste Croix. (1981). The Class Struggle in the Ancient Greek World: From the Archaic Age to the Arab Conquests. Türkçeye Çağdaş Sümer tarafından çevrilmiştir: Antik Yunan Dünyasında Sınıf Mücadelesi, Yordam Kitap. [ç.n.]

(10) İleri okuma: Vivek Chibber. (2022). The Class Matrix: Social Theory after the Cultural Turn. Harvard University Press.

(11) İleri okuma: Dimitris Kyrtatas. (1987). The Social Structure of the Early Christian Communities. Verso.

(12) Hıristiyanlığın entelektüel ve doktriner temellerini oluşturan eski Hıristiyan din alimleri ve yazarlara verilen gayriresmî, örfi unvan. [ç.n.]

(13) İleri okuma: Andrea Zingarelli ve Laura da Graca. (2015). Studies on Pre-Capitalist Modes of Production. Brill.

(14) İleri okuma: Richard Alston. (2015). Rome’s Revolution: Death of the Republic and Birth of the Empire. Oxford University Press.

(15) İleri okuma: Julio Cesar Magalhães de Oliveira. (2020). “Late Antiquity: The Age of Crows?”, Past & Present, 249:1, ss. 3-52. https://academic.oup.com/past/article-abstract/249/1/3/5819584

 

Orijinal Başlık: G. E. M. de Ste Croix’s Marxist History of Greece and Rome
Yazar: Kostas Vlassopoulos
Türkçeye Çeviren: Kerim Can Kara
Editör:
Eren Yılmaz