En başından beri din, her şeyden evvel doğal şeylere anlam vermekle ilgili bir mesele olmuştur. Gerçek (real) sayesinde her türlü fenomen daha fazla yapaylaşacağı için, insanlar bütün bu şeylerin anlamını muhafaza etmekten vazgeçmeyeceklerdir. Din, bizzat bilim insanlarının yakın vakitlerde ilgilenmeye başladıkları en acayip deneyimlere anlam verecektir. Din, bütün bunlara uygun rengârenk [acımasız] bir anlam sunacaktır.
– Jacques Lacan, Dinin Zaferi1Jacques Lacan, The Triumph of Religion, Preceded by Discourse to Cathalics, Lacan, Jacques. Cambridge, Polity, 2015.
Freud, “Analysis Terminable and Interminable” (1937) [Sonlandırılabilir ve Sonlandırılamaz Analiz] makalesinde, tıpkı siyasetçinin ve eğitimcinin mesleki pozisyonu gibi, analistin mesleki pozisyonunun da bir olanaksızlığa dayandığını iddia etmişti. Kamu yararının ne olduğunu ya da usule uygun bir eğitim almış çocuğun neye benzediğini bilmesi gereken bir siyasetçinin veya eğitimcinin işgal ettiği mesleki pozisyona benzer şekilde, bir analistin de “sağlıklı” bir zihnin ne olduğunu bilmesi gerekir.2“Analysis Terminable and Interminable”, Sigmund Freud, The Standart edition of the complete Psychological works of Sigmund Freud. (1937-1939) Vol. 23. London: Vintage. Ayrıca bkz. Psychoanalysis – The Impossible Profession, Malcolm, Janet. 2018. Fakat Sokrates ve Platon’un da hâlihazırda farkında oldukları gibi, bahsedilen faaliyetlerin gerçeklik kazanması için şart olan bu tür bir bilgi mevcut değildir. Tam tersine siyasetçilere, eğitimcilere ve psikanalistlerin büyük bir kısmına kılavuzluk eden “bilgi”nin yalnızca akla yatkın bir bilimsel temelden yoksun olmakla kalmayıp en nihayetinde ancak belli bir Geleneğin otoritesiyle desteklenen bir bilgi olduğu bile söylenebilir.3Özellikle bkz. Plato’s Republic: A Dialouge in 16 Chapters, Alain Badiou, New York, NY: Columbia University Press, 2016.
Gelgelelim, Dinin Zaferi başlıklı konferansta, kimi post-Freudculara karşı çıkan Lacan şu sözleri dile getirmişti: “Siyasi yönetim ve eğitim, kadim zamanlardan beri süregelmeleri bakımından, analizden bir hayli farklıdırlar; bunlar her tarafa yayılmışlardır; siyasi yönetim ve eğitim hiçbir zaman sonu gelen şeyler değildir. Diğer taraftan analistin dâhil olduğu hiçbir gelenek yoktur. Bütünüyle deneyimsiz (newcomer) biridir o. Dolayısıyla bu imkânsız mesleki pozisyonlar arasından yepyeni bir pozisyon olarak ortaya çıkmıştır. Kendi yönümüzü bulmamıza yardımcı olacak yüz yıllık kısacık bir süreci ardımızda bıraktığımız göz önüne alındığında, özel olarak bu mesleki pozisyonu iç rahatlığıyla işgal eden çok az analist vardır. Bu mesleğin olanaksız doğasını pekiştiren şey, onun yeniliğidir.”4The Triumph of Religion, Preceded by Discourse to Cathalics, Lacan, Jacques. Cambridge, Polity, 2015. Lacan’dan yapılan diğer tüm alıntılar aynı metinden alınmıştır. Hâl böyleyken, Freud’un öne sürdüğü gibi, psikanalizin imkânsız bir mesleki pozisyon olduğunu dile getirmek doğruysa eğer, Lacan’a göre, siyaset ve eğitim durmaksızın kendilerini Geleneğin otoritesi ardında gizlemeye çalışırken, psikanalizin her şeye rağmen kendi imkânsızlığın farkında olan tek mesleki pozisyon olduğu çıkarsanabilir.
Üstelik genel olarak var olan düşünme eğilimine rağmen, “bilimin henüz bu pozisyonun [imkânsız] olduğu noktasında en ufak bir ipucuna sahip olmaması kendisi adına bir şans” olsa da, Lacan’a göre, günümüzde bilimin işgal ettiği pozisyonun en az psikanalizin işgal ettiği mesleki pozisyon kadar imkânsız olduğunun altını çizmek de önemlidir: “Bilim insanları ancak yakın zamanlarda endişe nöbetleri geçirmeye başlamıştır.” Bilim insanlarının büyük bir kısmının kendi mesleki pozisyonlarının imkânsız doğasından habersiz kalmayı sürdürmesinin nedeni, kendi mesleki etkinliklerinin tam da üzerinde çalıştıkları gerçekliğin özünü kademeli bir biçimde değiştirdiği fikrini reddetmeleridir. En nihayetinde içlerinden birkaçı endişe nöbetleri geçirmeye başlıyorsa eğer, bunun nedeni kendi bilimsel faaliyetlerinin hâlihazırda tam da iklimi, insan cinselliğini, insan sömürüsünü ve dolaylı yollardan tam da gerçekliğin yapısını etkilediği gerçeğini artık bastıramıyor ya da inkâr edemiyor oluşlarıdır elbette.
Fakat en nihayetinde bilim insanlarının tam da kendi mesleki pratiklerinin özünde bulunan imkânsızlığın farkına varmaları, bunun mukabilinde söz konusu imkânsızlıkla başa çıkma noktasında iyiden iyiye donanımlı oldukları anlamına gelmez. Bu nedenle, Lacan’a bakılırsa, bilimsel söylemin gerçeklik bünyesinde meydana getirdiği tahrifatların kışkırttığı kaygıyı mesleki bakımdan yalnızca psikanalistlerin idrak edebilecekleri bir pozisyonda olduklarını anlamak da bir o kadar önemlidir. Şayet psikanalistler daha donanımlıysa, bunun nedeni, bilimsel söylemin tersine psikanalizin söyleminin bizatihi gerçekliğin kendisiyle ilgili (yasalar tarafından yönetilen bir Doğa ile ilgili) bir söylem olmaması, daha çok gerçeklikte neyin iş görmediğiyle ilgili bir söylem olmasıdır. Psikanalitik söylemin bu kendine özgü durumuyla ilgili yorum yapan Lacan şunları dile getirmişti: “Şu gerçeğin farkında mısınız, değil misiniz bilmiyorum ama psikanaliz özel olarak neyin iş görmediğiyle/aksadığıyla ilgilenir. Bu yüzden, kendi ismiyle gerçek olarak adlandırmamız gereken şeyle –şunu da belirtmem gerekir ki onu bu isimle dile getiren tek kişi hâlâ benim– meşgul olur.”
Hâl böyleyken, bilimin araştırdığı gerçeklik ile psikanalizin kendisine inceleme nesnesi olarak seçtiği gerçek arasında hem bir bağıntı hem de bir karşıtlık söz konusudur. Bilim insanlarının keşfetme girişiminde bulunduğu bir dizi yasa tarafından yönetilen şey gerçekliktir; oysa psikanalizin araştırdığı gerçek, tam da bilimsel söylemin gerçeklik bünyesinde ortaya çıkarmaya devam ettiği tüm tahrifatlar tarafından önü açılan bir alandır. Bu anlamda gerçek, hem bilimsel söylemin ürettiği hem de eşzamanlı olarak bilimsel söylemden paçayı kurtaran şeydir. İşte bu yüzden, Lacan’a göre, bilimsel söylemin gerçeklik bünyesinde ortaya çıkardığı gerçek söz konusu olduğunda gündeme gelen yegâne sorun, o gerçeğin yorumu sorunudur; daha net bir biçimde söylersek, o gerçeğin dinsel yorumu sorunudur. Bu incelikli meseleyi yorumlayan Lacan şu fikirleri ileri sürmüştü:
Bilimin ortaya çıkaracağı bütün bu tedirgin edici fenomenlere birinin anlam vermesi gerekecek. Dinlerin kendisi [dinsel söylemler] ise anlamla ilgili çok fazla şey biliyorlar. Herhangi bir şeye ne hikmetse anlam vermeye muktedirler; örneğin insan yaşamına bir anlam verebilirler. Anlam versinler diye inşa edilmişlerdir. En başından beri din, her şeyden evvel doğal şeylere anlam vermekle ilgili bir mesele olmuştur. Gerçek (real) sayesinde her türlü fenomen daha fazla yapaylaşacağı için, insanlar bütün bu şeylerin anlamını muhafaza etmekten vazgeçmeyeceklerdir. Din, bizzat bilim insanlarının yakın vakitlerde ilgilenmeye başladıkları en acayip deneyimlere anlam verecektir. Din, bütün bunlara uygun rengârenk [acımasız] bir anlam sunacaktır.
Dolayısıyla Lacan’a göre, bilimin ürettiği gerçek ile –ki “yasadan mahrum”5“The Real is Without Law”, Jacques-Alain Miller, Trans. Frederic Baitinger & John Wallace, Lacanian Ink, #47, 2016, s. 50-78. bir gerçektir bu– dinsel söylemin Geleneğin otoritesini ileri sürerek bastırma ya da yorumlama hünerine sahip olduğu iddiasında bulunduğu gerçek arasında yapılması gereken keskin bir karşıtlık söz konusudur. Bu nedenle, gerçek ve harekete geçirdiği endişe söz konusu olduğunda, yapılması gereken bir seçim vardır. Ya din ve anlam tercih edilecek ve böylece gerçeğin bünyesinde taşıdığı kaygının bastırılması seçilecektir; ya da gerçeğin bünyesinde taşıdığı endişeyi devam ettirmeyi ve onun anlamsızlığını bilimle kurulacak yepyeni bir ilişkiye uygun bir kalkış noktası hâline getirmeyi ve bilimin söylemi nedeniyle dünyada ortaya çıkan bütün aksaklıklara işaret eden psikanaliz tercihinde bulunulacaktır.
Notlar
(1) Jacques Lacan, The Triumph of Religion, Preceded by Discourse to Cathalics, Lacan, Jacques. Cambridge, Polity, 2015.
(2) “Analysis Terminable and Interminable”, Sigmund Freud, The Standart edition of the complete Psychological works of Sigmund Freud. (1937-1939) Vol. 23. London: Vintage. Ayrıca bkz. Psychoanalysis – The Impossible Profession, Malcolm, Janet. 2018.
(3) Özellikle bkz. Plato’s Republic: A Dialouge in 16 Chapters, Alain Badiou, New York, NY: Columbia University Press, 2016.
(4) The Triumph of Religion, Preceded by Discourse to Cathalics, Lacan, Jacques. Cambridge, Polity, 2015. Lacan’dan yapılan diğer tüm alıntılar aynı metinden alınmıştır.
(5) “The Real is Without Law”, Jacques-Alain Miller, Trans. Frederic Baitinger & John Wallace, Lacanian Ink, #47, 2016, s. 50-78.
* “Psikanalizin Tercihi”, Lacan and the Posthuman başlıklı bir dizi makaleden oluşan kitabın üçüncü bölümüdür.