İnsanoğlunu diğer canlılardan farklı kılanı bulma arayışımızda, kendimizi genellikle en yakın akrabalarımız olan büyük maymunlarla karşılaştırırız. Fakat konu tabiatımızdaki dil becerisine geldiğinde, bilim insanları bu gizemi çözmeye henüz yaklaşamadığımızı düşünüyor.
İnsan dili, vokal öğrenimi konusundaki etkileyici yeteneğimiz sayesinde gelişebilmiştir. Bebekler sesleri ve kelimeleri duyar, bunlarla ilgili hatıralar oluşturur ve sonrasında bu sesleri çıkartmaya çalışırlar. Büyüdükçe de bu konuda daha başarılı hale gelirler. Çoğu hayvan, sesleri taklit etmeyi öğrenemez bile.
İnsandışı primatlar, farklı vokal teknikleriyle ses çıkarmayı öğrenebilseler de, yeni sesleri öğrenme konusunda böyle bir yetenekleri yoktur. İlginç bir şekilde, yunuslar ve yarasalar da dahil olmak üzere, benzerliğimizin çok daha az olduğu memelilerin bir kısmı, bu yeteneğe sahiptir. Bu yeteneğe sahip olan canlı türleri arasından en etkileyici olanları ise şüphesiz kuşlardır.
Papağanlar, sinek kuşları ve ötücü kuşların tümü, yeni sesler çıkarmayı öğrenirler. Hatta bu gruplardaki türlerin bazılarının çağrıları ve şakımaları, bilgiyi kasten iletebildiği ve dilimizdeki fonoloji, semantik ve sözdizimi gibi bazı öğelerden basit bir biçimde yararlandığı için insan diliyle daha da fazla ortak noktaya sahip gibi görünmektedir. Eğer benzer bir beyin yapısına sahip olmayan, vokal öğreniminden yoksun türleri de hesaba katarsak, bu benzerlikler daha da derinleşir.
Columbia Üniversitesi’nde zebra ispinozlarının (diğer adıyla Hint bülbülü) şakımalarının sosyal yönlerini inceleyen etolog Julia Hylandd Bruno, bu paralelliklerin son yıllarda konuyla ilgili araştırmada büyük bir artışa yol açtığını söylüyor. “Pek çok insan, dil ve kuş şakıması arasında benzerlikler kurdu” diyor.
Hyland Bruno zebra ispinozları üzerinde çalışıyor çünkü bu kuşlar çoğu göçmen kuştan daha sosyal -zaman zaman daha büyük gruplar halinde toplanan küçük sürüler halinde- gezmeyi seviyorlar. 2021 Annual Review of Linguistics dergisinde, kuş şakımasının öğrenilmesini ve kültürünü insan dili ile karşılaştıran makalenin yazarlarından biri olan Hyland Bruno, “Ben, kuşların kültürel olarak aktarılan ötüşlerini bu gruplar içerisinde nasıl öğrendikleriyle ilgileniyorum” diyor.
Kuş şakıması da insan dili de, sonraki nesillere vokal öğrenimi yoluyla kültürel olarak aktarılır. Coğrafi olarak uzak bölgelerde bulunan ama aynı türden olan kuş popülasyonları, zaman içinde ötüşlerinde küçük değişiklikler yaparak yeni bir lehçe yaratabilir; bu süreç bazı açılardan insanların farklı aksanlar, diyalektler ve diller edinmesine benzer.
Bütün bu benzerlikler göz önünde bulundurulduğunda, kuşların da kendi dillerinin olup olmadığını sormak gayet makuldür. Sorunun cevabı, dili nasıl tanımladığınıza bağlı olarak değişebilir.
Rockfeller Üniversitesi’nden bir nörobiyolog ve aynı zamanda Hyland Bruno’nun kuş şakıması ve dil üzerindeki makalesinin yazarlarından biri olan Erich Jarvis, “Dilbilim uzmanlarının tanımladığı anlamda bir dile sahip olduklarını söyleyemem’’ diyor. Ama Jarvis gibi kuşların sesli iletişiminin nörobiyolojisi üzerine çalışan bilim insanları için, “Konuşma dili olarak adlandırabileceğimiz şeyin bir kalıntısına veya ilkel bir biçimine sahip olduklarını söyleyebilirim. Bu tıpkı ‘aşk’ kelimesi gibi. Farklı farklı insanlara ne anlama geldiğini sorduğunuzda, pek çok farklı cevap alırsınız. Bu da onun kısmen bir gizem olduğu anlamına gelir.’’
Jarvis, konuşma dilinin birden fazla öğesi olduğunu ve bu öğelerin bazılarının daha çok canlı türü tarafından paylaşıldığını söylüyor. “Oldukça yaygın olan öğelerden biri, işitsel öğrenmedir, buna örnek olarak bir köpeğin, sözlü ‘otur!’ komutuna nasıl tepki göstereceğini anlamasını verebiliriz. İnsanların ve bazı kuşların sahip olduğu vokal öğrenme, en özel öğelerden biridir, ancak bu öğelerin hepsi diğer hayvanlarda da bir dereceye kadar ortaktır” diyor Jarvis.
Kuş çağrılarının grameri
Dilimizin kilit unsurlarından biri anlambilim, yani kelimelerin anlamlarla olan bağlantısıdır. Bilim insanları, uzun zamandır hayvan seslerinin, bizim kelimeleri kullanma şeklimizden farklı olarak iradeleri dışında çıktığını ve herhangi bir bilgi iletmeksizin sadece hayvanın duygusal durumunu yansıttığını düşünüyordu. Fakat son kırk yılda yapılan pek çok çalışma, hayvanların belirli anlamları olan farklı çağrıları olduğunu göstermiştir.
Birçok kuş türü, farklı yırtıcılar için farklı uyarı çağrıları kullanır. Ağaç kovuklarında yuva yapan Japon baştankaralarının, yavrularının kargalar tarafından yuvadan çekip çıkarılmalarını önlemek için çömelmelerini ve ağaç yılanlarından korunabilmeleri için yuvanın tamamen dışına atlamalarını sağlayan çağrıları vardır. Sibirya alakargaları, yırtıcı bir şahini tünerken, av ararken ya da aktif olarak saldırırken görmelerine bağlı olarak çağrılarını değiştirir ve her çağrı, yakındaki diğer alakargalardan farklı bir tepki alınmasına neden olur.
Amerika baştankaraları ise yırtıcıların tahmini boyutunu ve yarattıkları tehlikeyi belirtmek için karakteristik çağrılarındaki “dee” sesinin miktarını değiştirir.
Yakın zamanda yapılan iki çalışma, kuşların ötüşlerinin sırasının, anlamı etkileyebileceğini öne sürüyor. Fikir henüz tam olarak kabul görmese de bu durum, “köpek adamı ısırdı’’ ve “adam köpeği ısırdı’’ örnekleri üzerinden görebileceğimiz, sözdizimi olarak bilinen; dilimizdeki kelimelerin ve öğelerin düzenini sağlayan kuralların ilkel bir biçimini temsil ediyor olabilir.
Uyarı çağrılarına ek olarak birçok kuş türü, türlerinin diğer üyelerini yanlarına toplamaya yarayan çağrılar yapar. Hem Japon baştankaraları hem de güney alaca ebabilleri; bir tür silahlanma çağrısı oluşturmak için uyarı çağrılarını ve türlerini yanlarına toplama çağrılarını âdeta birleştirmekte, yırtıcılara rahat vermemek ve onları kovalayabilmek için türdeşlerinden bir çete oluşturmaktadır. Kuşlar bu çağrıyı duyduklarında, tehlikeye karşı tetikte bir biçimde, çağrının kaynağına doğru yaklaşırlar.
Kyoto Üniversitesi’nden etolog Toshitaka Suzuki liderliğindeki bilim insanları, iki farklı çağrının birleşmesiyle oluşan bu çağrının sıralarının Japon baştankaraları için önemli olduğunu tespit etti. Suzuki’nin ekibi, baştankaralara kaydettikleri bir “uyarı + toplanma” çağrısı dinlettiklerinde; bu çağrıyı yapay olarak tersine çevirip dinlettiklerden çok daha güçlü bir toplanma, çeteleşme tepkisi ortaya çıktı. Bu durum basitçe kuşların “uyarı + toplanma” çağrısını, çağrıyı oluşturan parçaları tek tek algılamadan, ayrı bir çağrıymış gibi görmesiyle açıklanabilir; fakat bilim insanları bu soruyu test etmek için zekice bir yol buldular.
Dağ baştankaralarının kendilerine özgü toplanma çağrıları vardır ve Japon baştankaraları da vahşi doğada bu çağrıları algılar ve yanıt verir. Suzuki’nin ekibi, dağ baştankaralarının toplanma çağrısını Japon baştankaralarının uyarı çağrısıyla birleştirdiğinde Japon baştankaraları, aynı ortak ayırt etme ve yaklaşma biçiminde karşılık verdiler, fakat yalnızca çağrılar doğru “uyarı + toplanma’’ sırasındaysa.
Suzuki ve meslektaşları, 2017 yılında Current Biology’de, “Bu sonuçlar, hayvan iletişim biçimleri ve insan dili arasında yeni bir paralelliğe işaret ediyor” şeklinde yazmışlardı.
Ancak San Diego’daki California Üniversitesi’nden davranışsal sinirbilimci Adam Fishbein, baştankaraların ve ebabillerin çağrı kombinasyonlarının, çok daha karmaşık diziler içeren insan dili hakkındaki çalışmalarla gerçekten ilgili olup olmadığının, bir yorum meselesi olduğunu söylüyor.
Fishbein, “Eğer dile daha benzer bir sistem kullanıyor olsalardı, bir sürü farklı kombinasyon elde edilirdi” diyor: “Kuşlarınki çok kısıtlı bir sistem.”
Ses Çıkarma Konusu
Fishbein’in zebra ispinozunun ötüşüyle ilgili araştırması, sözdiziminin kuşlara göre, insanlar için olduğu kadar önemli olmayabileceğini gösteriyor: “İnsanların, iletişim hakkındaki bu beşeri düşünme tarzını kuşlara empoze etmeye çalıştıklarını hissediyorum” diyor.
Kuş sesleri çok karmaşık olabilir ve notalar, heceler ve motiflerden oluşan tipik dizilere ve kalıplara sahip olma eğilimindedir. Bu nedenle kuşların ötüşü, insan diline, baştankaraların uyarı ve toplanma çağrılarından daha yakın bir analog olabilir.
Kuş seslerinin bazı kısımları, insan kulağına kelime heceleriymiş gibi gelir, dolayısıyla bu kısımların sırasının mesaj için önemli olduğunu varsaymak kolaydır. Ancak, belki de şaşırtıcı bir şekilde, kuş sesi dizilerinin kuş kulağı tarafından nasıl algılandığı hakkında çok az şey biliyoruz. Fishbein’in araştırması, kuşların kuş seslerini dinlediklerinde duyduklarının, insanların duyduklarından çok daha farklı olabileceğini gösteriyor.
Maryland Üniversitesindeki lisansüstü çalışması için Fishbein, dinledikleri seslerde bir değişiklik duyduklarında bir butona basmaları için eğitilen zebra ispinozları üzerinde çalıştı. Kuşlar, değişikliği doğru tespit edip butona bastıklarında yiyecekle ödüllendiriliyor, hata yaptıklarında ise kafeslerindeki ışıklar kısa süreliğine söndürülüyordu. Fishbein, kuşların hangi değişiklikleri tam anlamıyla algılayabildiklerini test ederek, bilim insanlarının kuş seslerinin hangi yönlerinin kuşlar için önemli olduğunu anlamalarına yardımcı oldu.
Bir testte Fishbein ve meslektaşları, ispinozlara, standart ötüşlerini düzenli aralıklarla tekrar tekrar dinlettikten sonra bir de ötüşün yapay olarak yeniden sıralanmış hecelerden oluşan bir versiyonunu dinlettiler. Bu değişiklik, insanlar tarafından kolaylıkla fark edilebilmesine rağmen, kuşlar karıştırılmış hece sıralamasını fark etmekte şaşırtıcı derecede başarısız oldular.
Kuşlar, Fishbein’in onlara verdiği başka bir testte çok daha iyi performans gösterdiler. Her bir şarkı hecesi içerisinde, “zamansal incelikli yapı” adı verilen ve insanların tını ya da ton niteliği olarak algıladıkları türden bir şey olabilecek daha yüksek frekanslı parçalar bulunmakta. Bilim insanları, hecelerden birinin tersini kullanıp ötüşün bu hassas yapısını bozduklarında ispinozlar bunu yakalamada son derece başarılı oldular.
Fishbein, “Bu, onların bizden çok daha iyi duydukları bir ses boyutu” diyor. “Yani kuş seslerini rastgele dinlediğimizde bizim duymadığımız bir ses seviyesine ulaşıyor olabilirler.”
Maryland Üniversitesi’nde Fishbein ile birlikte çalışan dilbilimci Juan Uriagereka, kuşların neyi duydukları ve önemsedikleri hakkında bildiklerimizin, duyduklarımızla ve kuş seslerini ayrıştırmak için kullanılan istatistiksel analizlerle sınırlı olduğunu söylüyor. “On yıl önce, kuşların çağrı oluşturmak amacıyla birleştirdikleri parçaların neler olduklarını bile bilmiyorduk” diyor. “Ve elbette, bu parçaların ne olduğu hakkında düşündüklerimiz, sadece tahminlerden ibaret, değil mi?”
Erkek zebra ispinozlarının hepsi aynı şakımayı öğrenseler de, bilim insanları, standart şakımanın çeşitli versiyonlarının zamansal incelikli yapılarında, farklılıklar olduğunu tespit etti. Bu tespit bize, kuşların düşündüğümüzden çok daha zengin bir iletişim sistemine sahip olduklarının ipucunu veriyor.
Fishbein, “Anlamın çoğu, tek tek ayrı ögelere doldurulmuş olabilir” diyor ve ekliyor: “Nasıl düzenlendikleri anlamın iletilmesinde o kadar da önemli olmayabilir.”
Söylediklerinde Ciddi Ol
Bazı kuşların insan dilinin ilkel yönleriyle ortaklıkları olsa bile, zihinlerinde gerçek anlamda neler olup bittiği hakkındaki bilgimiz hala çok kısıtlı. Hayvanlar arasındaki iletişim üzerine yapılan çalışmaların çoğu, dışarıdan bakıldığında insan davranışına çok benzeyen sinyalleri ve davranışları tanımlamaya odaklanmıştır. Davranışı yönlendiren, altta yatmakta olan bilişsel süreçlerin de benzer olup olmadığını kararlaştırabilmek ise, çok daha zorlayıcıdır.
Bu sorunun kilit noktasında niyet faktörü yer alır. Hayvanlar sadece çevrelerine karşı tepki mi vermektedirler yoksa birbirlerine bilgiyi iletme niyetleri var mıdır? Örneğin, bir kuş yiyecek bulduğunda, diğer kuşları da yiyeceğe doğru çekebilen bir çağrı yapabilir. Bu çağrı, diğer kuşları yiyeceğe yönlendirme amacı gütmeden yapılan “Yaşasın! Yemek!” şeklinde bir çağrı mıdır? Yoksa daha çok “Hey çocuklar, gelip bulduğum yemeğe bakın!” türünden bir çağrı mıdır?
Niyetlilik belirtileri birçok hayvanda gözlemlenmiştir. Yer sincapları, kavgacı siyam balıkları, tavuklar, hatta meyve sinekleri sinyallerini, çevrelerinde sinyallerini alacak olana göre değiştirir, ki bu da sinyaller üzerinde bazı istemli kontrollere sahip olduklarının bir göstergesidir.
Diğer hayvanlar, bir insan ile bir çanta dolusu ödül maması veya gizli bir oyuncak arasında gidip gelen, hatta belki de önce insanın dikkatini çekmek için havlayan bir köpek gibi, kasıtlı olarak başkalarına bir şeyler “gösteriyor” gibi görünmektedir. Kuzgunlar da nesneleri gagalarında tutarak, o nesneyi öteki kuzgunlara gösteriyor gibidir, ki genelde bunu sadece diğer kuş onları ilgiyle izliyorsa yaparlar.
Kuşlardaki kasıtlı iletişime dair son zamanlardaki en iyi kanıtlardan bazıları, İsrail’deki Shezaf Doğa Koruma Alanı’ndaki yabani Arap Yedikardeşi kuşlarının gözlemlerinden gelmektedir. Etolog Yitzchak Ben-Mocha liderliğindeki bir ekip, yavru kuşları yeni bir yuvaya taşınmaları için ikna eden yetişkin Yedikardeş kuşlarını kaydetti. Gözlemlere göre yetişkin kuşlar, yavruların önünde çağrılarını yapıyor, kanatlarını sallıyor ve ardından barınağa doğru ilerliyorlar. Eğer yavru onları hemen takip etmez veya yol esnasında durursa, yetişkin geri geliyor ve yavru ona uyana kadar ötüşünü ve kanat çırpma hareketini art arda tekrarlamaya devam ediyor.
Bilim insanları, bu tür sinyalleri birinci dereceden amaçlı iletişim olarak adlandırıyor. Bazı araştırmacılar, bizimki gibi bir dilin en önemli önkoşulunun ikinci dereceden amaçlı iletişim olduğunu savunuyor. Bu iletişim türü, sinyal verenin alıcının zihnindekiler hakkında bir şeyler bilmesini içerir. Örneğin yiyecek bulan kuşun, diğer kuşun yiyecekten habersiz olduğunu bilmesi ve bilinçsiz kuşa haber vermek için ona kasıtlı olarak seslenmesi gibi. Tahmin edebileceğiniz gibi, bu tür bir zihinsel çıkarım, test edilmesi zor bir davranıştır.
Diğer bilim insanları, ötücü kuşlarda ve insanlarda vokal öğrenimini mümkün kılan beyin yapılarını karşılaştırarak, bu tür bir iletişimin altında neyin yattığını anlamaya çalışmak adına farklı bir yol izliyorlar.
Arap Yedikardeşleri; yetişkin bir kuşun yavru kuşa seslenerek ve kanatlarını çırparak onu yeni bir yuvaya çekmeye çalıştığı bu videoda, iletişimlerinin bir anlamı ve maksadı olduğunu gözler önüne seriyor. Yetişkin, yuvaya doğru ilerlemeden önce yavruya sinyal veriyor, onun takip edip etmediğini kontrol ediyor ve ardından sinyali tekrarlamak için geri dönüyor.
Daha Derin Bağlantılar
İnsanlar ve kuşlar, sadece çok uzaktan akraba olmalarına rağmen -son ortak ataları 300 milyon yıldan daha uzun bir süre önce yaşamıştır- vokal öğrenimi konusunda oldukça benzer beyin mekanizmalarına sahiptirler. En yakın akrabalarımız olan insan dışı primatlarda sesleri taklit etmek için özelleşmiş bir mekanizma bulunmaması, bilim insanlarını bu yeteneğin ortak bir atadan gelmediği sonucuna götürüyor. Kuşlarda bu özellik bizden bağımsız olarak evrimleşmiş olmalı; bu, yakınsak evrim olarak bilinen durumun bir örneğidir.
“Bizimle daha yakın akraba olan türlerin bize daha çok benzeyeceği varsayımı vardır. Ve bu, birçok özellik için doğrudur” diyor Rockefeller’dan Jarvis, “Fakat her özellik için doğru değil” diye ekliyor.
Jarvis, ötücü kuşların beyinlerine bakarak dilin evrimini inceliyor. Sadece doğuştan gelen sesleri çıkaran hayvanlar, bu sesleri çıkaran kasları, nefes alma ve kalp atışı gibi otomatik fonksiyonları düzenleyen omuriliğe yakın bir bölge olan beyin sapındaki bir mekanizma aracılığıyla kontrol eder. Jarvis, “İnsanlar ve ötücü kuşlar, sonradan öğrenilen sesleri üretebilmek için doğuştan gelen seslerini kontrol etmelerini sağlayan beyin sapındaki ön beyin mekanizmasını geliştirdiler” diyor.
Jarvis’in benzer ses mekanizmalarının uzak türlerde nasıl birden fazla kez evrimleştiğine dair teorisi, bunların bazı hareketlerin öğrenilmesini kontrol eden bitişik bir mekanizmadan meydana geldiği yönünde. Jarvis, “İnsanlardaki sözlü dil beyin mekanizması ve kuşlardaki şakıma öğrenme mekanizması, etraflarındaki motor yollarının tamamen çoğaltılmasıyla evrimleşti” diyor.
Bütün bir beyin devresinin nasıl kopyalanabildiği belirsiz, fakat bu, genlerin bazen kopyalanıp daha sonra başka amaçlar için kullanılmasına benzer olabilir diyor. Nasıl evrimleşmiş olurlarsa olsunlar, vokal öğrenimine sahip kuşlar ve insanlar, sesi öğrenmelerini ve taklit etmelerini sağlayan bu nadir benzer beyin mekanizmalarına sahipler. Bu durum, zebra ispinozları gibi uzaktan akraba kuşların nasıl iletişim kurduklarını inceleyerek insan dili hakkında bilgi edinmeye çalışan davranış bilimcilerin doğru yolda olduklarını gösteriyor.
Jarvis, “Bence biz insanlar ne kadar farklı olduğumuzu abartma eğilimindeyiz” diyor. Kendisi bile laboratuvarda şakıyan zebra ispinozlarını ya da ağaçta şakıyan bir sığırcık kuşunu gözlemlemiş ve biz insanlardan çok farklı göründüğünü düşünmüş. “Ve bir yıl sonra, bu canlı türlerinin sahip olduğu mekanizmaların bağlantısallığı veya sesleri nasıl ürettikleri hakkında bir keşif yapıyoruz ve bu insanlara çok benziyor.”
Orijinal Başlık: Do birds have language?
Yazar: Betsy Mason
Türkçeye Çeviren: Alara Akdurgut
Editör: Bekir Demir