Katalonya… İspanya’nın kuzeydoğusunda yer alan, tarihin hiçbir anında sıradan olmamış bir coğrafi bölge. Tarihsel süreçler onlara hiçbir zaman sıradan olmayı hak görmedi. Dili, kültürü ve ruhuyla var olduğu günden beri direnen canlı bir tarih oldu bu coğrafya.
Katalanlar da tarih boyunca bu topraklardan ne aldılarsa onu geri verdiler. Direnişi öğrendikleri topraklara bağlı olan Katalanlar, her anlarında Visca Cataluna mottosunu da yaşattılar. Katalan kimliğinde hafızayı yok saymak imkânsız. Ve bu hafızaya hizmet eden şeyler, silahıyla direnmiş, kanını dökmüş militanları kadar FC Barcelona oldu. Yakın tarihe baktığımızda ise özellikle 80 ve 90’lı yıllarda Katalanların hafızasına Barcelona ile birlikte bir şey daha düşüyordu: Terra Lliure, Özgür Toprak…
FC Barcelona, özellikle bugünden bakınca dünya futbolunun en köklü kulüplerinden biri olabilir; ama onlar, hiçbir zaman bir topun peşinde koşan 11 oyuncudan ibaret olmadılar. Söylemek zor ama bu kadar futbol endüstrisi içine battıkları gün bile sadece endüstriyel bir oyuncak değiller. FC Barcelona hâlâ bir kimlik, bir bayrak, bir tavır olarak İspanya tarihindeki yerini koruyor. “Més que un club” yani “Bir kulüpten fazlası” derken kastedilen, tam da bu. Camp Nou’da bir Real Madrid maçında açılan dev “Catalonia is Not Spain” pankartı da bunun tezahürüydü.
Ama başka bir iz daha vardı Camp Nou’nun tribünleri ve etrafında… Özellikle 70’li yılların sonundan 90’lı yılların başına kadar iz bırakan bu yapının adı Terra Lliure’ydi. 1978’de kurulan, bağımsız bir Katalan devleti için silahlı mücadeleyi seçmiş olan bu örgüt, Franco rejiminin gölgesinden çıkıp gelmiş, tarihin öfkesiyle dolu bir hareketti.
1981 yılında Camp Nou, futbolun ötesine geçen tarihî bir ana ev sahipliği yaptı. “Som una nació” (Biz bir ulusuz) sloganıyla düzenlenen Crida a la Solidaritat mitingine yaklaşık 100.000 kişi katıldı. Bu büyük buluşma, Katalan kimliğinin futbol sahasında da güçlü bir şekilde ifade edilebileceğini gösterdi ve Camp Nou’yu politik bir sembole dönüştürdü.
Aynı mitingde Terra Lliure militanları da yer aldı. Stadyum içinde dağıttıkları bildirilerle örgütün adını daha geniş kitlelere duyurdular. Bu, Terra Lliure’nin bu denli büyük bir halk hareketiyle temas kurduğu ilk andı ve kamuoyu nezdinde görünürlüğünü artırdığı önemli bir başlangıç oldu.
Kimi zaman sokakta bir patlamada, kimi zaman duvarlara yazılan yazıda, kimi zaman da tribünde dalgalanan bir pankartta karşımıza çıkan bir hareket… Terra Lliure, futbolun kimlik savaşına dönüştüğü bu topraklarda, tanınırlığını sağladığı Camp Nou gibi FC Barcelona’nın yankı bulduğu her yere girebiliyordu.
Bu yazıda birbirinden bağımsız ilerleyen ama birbirinden güç bulan iki yapının kısa hikâyesi olacak.
Bir Bağımsızlık Sembolü: Özgür Toprak
İspanya’nın Franco sonrası “yeniden yapılanma” yılları, özellikle Katalonya için sancılı bir geçiş dönemiydi. Rejimin tasfiyesi, resmî olarak bir diktatörlüğün sonu olsa da, Madrid merkezli iktidarın baskıcı etkileri yaşamaya devam ediyordu. Madrid hâlâ Madrid, Katalonya hâlâ Katalonya’ydı.
İşte bu ortamda, 1978 yılında, Franco’ya karşı savaşmış, mücadele etmiş eski militanların, sendikacıların ve bağımsızlık savunucularının içinden doğan bir örgüt sessizce kuruldu: Terra Lliure; Özgür Toprak.
Marksist, sosyalist, anti-kapitalist ve anti-faşist bir çizgide konumlanan Terra Lliure’nin amacı açıktı: silahlı mücadele yoluyla İspanyol devletinden koparak bağımsız, birleşik bir Katalan Cumhuriyeti kurmak. Bu hedef, yalnızca günümüz Katalonya’sını değil; tarihsel olarak “Països Catalans” olarak tanımlanan tüm Katalanca konuşulan bölgeleri kapsıyordu. Yani bu örgüt için, siyasi sınırlar değil, dilin ve hafızanın sınırları esas alınmalıydı.
1980’li yıllar boyunca örgüt, yaklaşık 200’ün üzerinde eylem gerçekleştirdi. Bunlar çoğunlukla sembolik hedeflere yönelikti: postaneler, devlet daireleri, askeri binalar, Madrid merkezli finans kuruluşları… Eylemlerin çoğunda can kaybı yaşanmazken, örgüt bazen ölümle sonuçlanan saldırılarla da gündeme geldi. Özellikle 1987’deki Girona’daki saldırıda bir sivilin hayatını kaybetmesi kırılmaya yol açtı ve 1991’deki vedaya giden yolu da bu olay hızlandırdı.
Ama Terra Lliure yalnızca bir silahlı örgüt değildi; aynı zamanda bir propaganda aygıtıydı. Bildiriler, duvar yazıları, bağımsızlık yanlısı dergiler ve radyo yayınları üzerinden Katalan gençliğine ulaşmayı hedefliyordu. Terra Lliure’nin varlık sebebi, devletin baskısına karşı alternatif bir Katalan halk devleti kurabilme cüretini göstermekti. Ve bu cüretin dergiden de, radyodan da, gazeteden de, bildiriden de güçlü sembollerinden biri çoğu zaman FC Barcelona oldu.
Baskılanmış Duyguların Protestosu: Tribün, Tezahürat ve Camp Nou
Futbol sahası, basit bir mücadele alanı değildi. Katalonya’yı yok sayanlara karşı direniş sahnesiydi aynı zamanda. FC Barcelona’nın mabedi Camp Nou, 1957’de açıldığında yalnızca yeni bir stat değildi; baskılanmış bir halkın duygularını örgütleyebileceği, görünmeyeni gösterebileceği bir sosyal alan hâline geldi. Franco rejiminin sert sansürüne rağmen, tribünler birer protesto sahnesi olmaya başladı. Tezahüratlar, bayraklar, marşlar hepsi otoriteye dönük kendilerini görünür kılabilmenin bir aracı ve bir “varız” simgesiydi. Barcelona kazandıkça da var olduklarını hem İspanya’ya hem de dünyaya daha fazla gösteriyorlardı.
Terra Lliure’nin militanları, tribünlerde elbette silahlı mücadele vermiyordu. Ama silahların gölgesinde büyümüş öfkeleriyle giriyorlardı Camp Nou’ya. 1980’li yıllarda, Camp Nou’nun bazı tribün grupları –özellikle bağımsızlık yanlısı “Boixos Nois”un ilk yıllarındaki bazı fraksiyonları– siyasi söylemlerle sahada görünmeye başladı. Bu grupların içinde, militan geçmişi olan ya da hâlen aktif Terra Lliure üyeleri olduğu yönündeki söylentiler, basında sıkça yer aldı. Resmî kanıtlar asla net olmasa da, pankartlar, sloganlar ve koreografiler bu bağlantının kültürel düzeyde kurulduğunu ortaya koyuyordu.
Bugünün diliyle “merkezden”, Barcelona kulübüne “terörle arasına mesafe koyması” gerektiği söyleniyordu. Barcelona ise Terre Lliure ile asla organik bir bağ kurmamanın verdiği özgüvenle suçlamaları her fırsatta reddediyordu.
“Llibertat presos polítics!” (Siyasi tutuklulara özgürlük!) gibi pankartlar, yalnızca günümüz siyasetine değil, Terra Lliure’nin o dönem hapisteki üyelerine de bir selam niteliğindeydi. Terra Lliure’den alınan o pankart yıllar sonra Tek Taraflı Bağımsızlık Bildirisi sonrası tutuklanan siyasetçiler için 2017 yılında Barcelona-Sevilla maçında bir kez daha tribünlerde görünüyordu.
FC Barcelona’nın Katalan kimliğini temsil eden sembolik gücü, özellikle 1980’lerdeki siyasi atmosferde bağımsızlık yanlısı hareketlerin söyleminde önemli bir yer buldu. Her ne kadar Terra Lliure ile kulüp arasında doğrudan bir ilişki kurulmamış olsa da, bazı bağımsızlık yanlısı taraftar grupları ve yerel fanzin yayınlarında FC Barcelona’nın kültürel direnişin bir simgesi olarak ele alındığı görülmüştür. Bu sembolik çerçeve içinde Barça, kimi zaman halk nezdinde Terra Lliure’nin ifade etmeye çalıştığı siyasal öfkenin barışçıl ve kitlesel temsilcisi olarak yorumlanmıştır.
FC Barcelona yönetimi ise bu tür ilişkilere doğrudan müdahale etmiyordu. Kulüp, kendini siyaseten “tarafsız” olarak konumlandırmaya çalışsa da, Camp Nou’nun tribünleri her zaman başka bir hikâye anlatıyordu. Terra Lliure ve Barcelona hiçbir zaman ortak hareket etmedi ancak ikisi de bu halkın içinden çıkarak bu halka umut olabilmeyi başardı.
Terra Lliure’nin mücadele pratiği, yalnızca yer altındaki hücrelerin planladığı sabotajlarla sınırlı değildi. Örgütün eylemleri, bir tür “siyasi tiyatroya” da dönüşüyordu. Hedef alınan postaneler, jandarma karakolları ya da Madrid merkezli bankalar, aynı zamanda İspanyol devletinin simgeleriydi. Bu sembollerin karşısında, Terra Lliure’nin kendisini anlatabileceği bir yer vardı: Camp Nou tribünleri ve Camp Nou’nun etrafındaki kalabalıklara temas edeceği stat çevresi.
Terra Lliure için FC Barcelona, kültürel bir cepheydi. FC Barcelona’nın resmî söylemi olan “Més que un club”un ne anlama geldiği tüm Katalanlar için malumdu. Terra Lliure militanları, futbolda vücut bulan bu halk hareketini kendi mücadelelerinin devamı olarak görüyordu. Bu bağlamda FC Barcelona’nın maç günleri, sadece sportif karşılaşmalar değil; bir tür “ritüel” hâlini aldı.
Sadece Terra Lliure değil farklı isimlerle mücadele eden bağımsızlık yanlısı grupların, FC Barcelona maçlarını kitlesel mesaj yayımı için fırsat gördüğü yıllarda, stadyum çevresinde politik içerikli bildirilerin dolaşıma girdiği iddia edilmişti. Bu bağlamda, Terra Lliure’nin doğrudan değilse bile, bağımsızlık hareketinin genel yaygınlığı içinde stadyum çevresinde görünmez etkiler bıraktığı düşünülüyor.
FC Barcelona, doğrudan hiçbir silahlı hareketle bağ kurmamış olsa da, Katalan halkı nezdinde özellikle 20. yüzyıl boyunca siyasal direnişin sembolik bir parçası hâline geldi. Bu nedenle, bağımsızlık yanlısı çevrelerde kulüp kimi zaman ‘kültürel bir müttefik’ olarak görülmüş, bu bağlamda halk hafızasında bir ‘sessiz yoldaş’ figürü olarak anıldı.
1991’den Sonra: Uzlaşı Yılları ve Küreselleşen Barcelona
1991 yılı, Terra Lliure için bir dönüm noktasıydı. Baskılar artmış, iç bölünmeler büyümüş, bazı üyeler siyasi uzlaşma arayışına yönelmişti. Aynı yıl, örgüt resmî olarak silahlı mücadelesini sonlandırdığını ilan etti. Ateşkes olarak duyurulan süreç 1995’te Katalonya Ulusal Günü’nde örgütün tamamen sahneden çekilmesiyle sonuçlandı. Bazı militanlar, Esquerra Republicana de Catalunya (ERC) gibi yasal Sol partilere katıldı. Diğerleri ise tamamen yeraltına çekildi. Bazı militanların ETA’ya katıldığı ve yaptıkları eylemlerin ardından yapılan polis baskınlarında ölü olarak ele geçirildiklerinde anlaşıldı.
FC Barcelona ise 1990’lardan itibaren küresel bir marka hâline gelse de, kulübün Katalan halkı için taşıdığı anlam değişmedi. Her ne kadar Camp Nou, dev reklam panoları ve uluslararası yıldızlarla dolsa da, tribünlerdeki ruh yerli yerindeydi.
FC Barcelona, şüphesiz ki artık küresel bir marka. Messi’ler, Ronaldinho’lar, Neymar’lar, Yamal’lar, dev sponsorluklar… Ama bu dev yapının kalbinde hâlâ yanan bir şey var: kolektif hafıza.
2000’li yıllarda FC Barcelona, yeniden bir halk hareketine dönüştü. Özellikle 2010 sonrası bağımsızlık referandumu tartışmalarıyla birlikte, kulüp bu kez doğrudan siyasi açıklamalar yaptı. Terra Lliure’nin doğrudan müdahil olduğu dönem geride kalmıştı, ancak onların fikri ve ruhu, artık resmi olarak da Camp Nou’da iktidardaydı. Terra Lliure’nin “yasadışı ve radikal” diye yaftalanan düşüncesi, özellikle 2000’li yıllarla birlikte Katalonya’da ana akım düşünce haline geldi. Bağımsızlık Bildirileri ya da Bağımsızlık Referandumu da bunun bir göstergesi.
Ama yine de FC Barcelona, çok değişti. Bir zamanlar “hiçbir şey Barcelona armasından büyük olamaz, o yüzden reklam almıyoruz” diyen kulüp, “UNICEF” ile göz boyayarak başladığı süreçte Qatar Foundation, Spotify gibi sermayesinin kaynağının hiç de önemsenmediği sponsorluklara imza atıyor. Şüphesiz ki artık onlar küresel dünyanın bir markası, endüstriyel futbolun bir oyuncağı. Hatta Avrupa Süper Ligi’nin kurulması için Real Madrid’le ortaklık yapıyorlar. Bu konudaki en önemli müttefikleri bir zamanlar düşman gördükleri, Franco aracılığıyla defalarca şampiyonluklarını elinden alan takım.
Ancak buna rağmen Real Madrid’le oynadığı her maç Barcelona taraftarı ve cumhuriyetçiler için bir maçtan öte anlam taşımaya devam ediyor. Bu maç dünyanın her yerinde “kültür ve tarih savaşı” olarak görülüyor. Yeşil saha özelinde bile sadece transfere dayalı düzenle kurulmuş Real Madrid’le, kendi yetiştirdiği “evlatlarıyla” mücadele eden Barcelona figürü alıcısı hayli fazla olan bir durum.
Futbolcuların da apolitikleştiği dönemde futbolculardan ümidi kesmiş durumdayız. Ama an geliyor Hector Bellerin gibi bir isim Barça’da forma giyerken çıkıp, “Ben Solcuyum, Katalan Solcusu olarak görüyorum kendimi” diyerek o formanın önüne ne yazarlarsa yazsınlar, o formanın birisi ya da birileri için bir maç giysisinden daha fazla olduğunu hatırlatıyor bize.
Terra Lliure’nin fikri, 1979 yılından önce de destansı Katalan direnişinde vardı. Onlar belki de 12 yıllık süreçte yaptıkları eylemlerle bu fikrin, bu idealin küçük bir köşe taşı oldular ama ne Barcelona’nın bu fikir içindeki yerini ne de büyüklüğünü inkar ettiler. Ona temas etmeden, onunla iş birliği yapmayı becererek taraftar içinde kendilerini var ettiler.
Bugün tribündeki bazı gruplar radikal bir şekilde Sağa düştü. Sosyalist olarak yola çıkanlar bile türlü yollara saptılar ama geriye dönüp baktığımızda tarihsel gerçeklik bağlamında Barcelona’nın özünü, tribün grubu olmayan, tribünlerle dirsek temasından kaçınmamış bir grup daha doğru yorumlamış olacak.
O grup bugün sadece tarih sayfalarında görebildiğimiz Terra Lliure…