Almanya’daki kritik 2025 federal seçimleri sona erdi. Seçime katılım oranı, bir önceki 2021 seçimlerine göre 5 puan artarken yüzde 76,4 olan katılım oranı, geçtiğimiz Pazar günü yüzde 82,5’i buldu.1https://www.tagesschau.de/wahl/archiv/2025-02-23-BT-DE/index-content.shtml Bu artış, seçmen gözünde de 2025 Alman federal seçimlerinin ne denli kritik olduğunu gösteriyor.
Bir önceki Olaf Scholz hükümetinin koalisyon ortakları Sosyal Demokrat Parti (SPD), Hür Demokrat Parti (FDP) ve Yeşiller seçimin kaybedenleri olurken kazanan Hristiyan Birlik Partileri (CDU/SDU), Almanya İçin Alternatif Partisi (AfD) ve Sol Parti (Die Linke) oldu. Geçtiğimiz yıllarda Die Linke’den ayrılan ve ilk kez bir federal seçime giren Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ise yüzde 4,97 oyla, çok az bir farkla barajın altında kaldı.
Kaybeden neden kaybetti: Alman sosyal demokrasisinin krizi
Seçimleri değerlendirmeden önce SPD-FDP-Yeşiller koalisyonunun neden erken seçim kararı aldığına, kısa da olsa değinmemiz gerekiyor. SPD’den Olaf Scholz’un 2021 yılında Angela Merkel’den Şansölyeliği devralması, pandemi sonrasında ekonomik sorunlar yaşayan Almanya’da bir “umut ışığı” olarak gösterilmişti. 16 yıllık Merkel devri kapanmış, seçmen sosyal demokratlara bir “şans” vermişti. Lakin Scolz’un bu “şansı”, pandemi kısıtlamalarının devam etmesi, akabinde de Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarıyla koca bir “şanssızlığa” dönüştü.
Rusya-Ukrayna savaşı sadece bu iki ülkeye zarar vermedi, Almanya da bu savaştan hasar alan ülkelerin başını çekti. Savaşla birlikte Almanya bir dizi enerji ve doğalgaz kriziyle, ekonomik sorunlarla boğuştu. Kira sorunu daha da artarken konut/barınma krizi iyice derinleşti, gıda enflasyonu kontrolden çıktı, doğalgaz kullanımına limit getirildi ve savaşın tarafı olması nedeniyle Almanya’ya 1,2 milyonu aşkın Ukraynalı mülteci geldi. Scholz hükümeti, savaşın başlangıcından bu yana Ukrayna’ya toplam 34 milyar euroluk maddi yardım yaptı.2https://www.welt.de/politik/ausland/plus253965858/Waffenlieferungen-So-ist-Deutschland-zur-Fuehrungsnation-bei-der-Ukraine-Hilfe-aufgestiegen.html NATO ülkelerinin Rusya ambargosunda başı çeken Almanya, bu ambargo sonucu doğalgaz ihtiyacının yüzde 64’ünü karşıladığı Rusya’yla ilişkilerini koparmış oldu.3https://tr.euronews.com/2022/03/01/avrupa-ulkeleri-enerjide-d-sa-ne-kadar-bag-ml-dogal-gaz-hangi-ulkelerden-al-yor Avrupa’da sıcak çatışmanın patlak vermesiyle Scholz hükümeti, Alman ordusunu çağdaşlaştırmak için de 100 milyar euroluk bir özel fon oluşturdu.4https://tr.euronews.com/2022/02/27/almanya-savunma-harcamalar-icin-100-milyar-euroluk-ozel-fon-kuruyor
Enerji ve doğalgaz krizi, göçmen krizi, akabinde ekonomik sıkıntılar derken koalisyonun üç ortağı da tabiri caizse, birbirine düşmüş oldu. Görece homojen yapıdaki Alman seçmenler, ekonomik ve siyasal sorunların bedelini ödemek değil, ödetmek istedi.
Şansölye Olaf Scholz da hükümetinin son dönemlerinde mali politikalar ve bütçe konusunda FDP ile anlaşma sağlayamayınca koalisyon çıkmaza girdi. Maliye Bakanı ve FDP lideri Christian Lindner’in masaya getirdiği “Temel Ekonomi Belgesi”, çıkmazın doruk noktası oldu. FDP bu teklifle yenilenebilir enerjiye yapılan yatırımlardan vazgeçilmesi ve emeklilerin çalışmaya teşviki gibi sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmayan biz dizi öneride bulunuyordu. Scholz bu önerilerin kabul edilemeyeceğini belirtirken hükümet ortağı Lindner’i görevden aldı, ki bu da koalisyondaki yönetememe krizinin en üst noktasıydı. Bu görevden almayla birlikte FDP koalisyondan çekil ve Scholz hükümeti de resmi olarak dağılmış oldu.
Kim ne kazandı, ne kaybetti: Birlik yeniden iktidarda
Erken seçim kararı sonrası Scholz’un SPD’sinin birinci parti olamayacağı hemen hemen tüm anketlerde görülüyordu, keza 23 Şubat da bu anketleri doğrulamış oldu. SPD, 2021’deki seçimlere oranla yüzde 9’dan fazla oy kaybederek yüzde 16,41’e kadar geriledi. Yeşiller, yine 2021’e oranla yüzde 3 civarında oy kaybederken yüzde 11,61 aldı. Scholz koltuğundan oldu ama Lindner’in FDP’si adeta Almanya’dan “silinirken”, yüzde 7 gerileyerek ülke genelinde yüzde 4,33 alabildi ve barajın altında kaldı.
2021 öncesi Almanya’yı 16 yıl aralıksız yöneten CDU/CSU ise 5 puandan fazla artışla yüzde 38,52 oy alarak seçimlerin birinci partisi oldu. Hükümet kurma görevini üstlenen CDU/CSU lideri Friedrich Merz’in Merkel döneminden hatırladığımız birçok “klasik” politikayı terk edeceği tahmin ediliyor. Zaten Merz, Angela Merkel’le düştüğü fikir ayrılıklarının neticesinde uzun yıllar politikadan uzak kalmıştı, ta ki Merkel emekli olana dek… Merkel’in emekli oluşu, Merz’i de yeniden partiye döndürmüştü. O da göçmen/mülteci konusuna AfD gibi son derece mesafeli. Merz’e göre Almanya, eski Almanya olmayacak.
Merak edilen bir diğer konu da Almanya-Türkiye ilişkileri… Merz’in daha önce Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecine karşı olduğu bilinen bir gerçek, Müslümanların ve Türklerin Avrupa’ya ait olmadığını savunuyor.5https://www.voaturkce.com/a/almanyada-secimler-yaklasirken-turkiye-ile-iliskilerde-hangi-parti-ne-oneriyor/7978820.html Tabi ki AB üyeliğinin Türkiye’nin gündemindeki yeri de ayrı bir tartışma konusu ancak yeni dönemde Merkel’in CDU’suna göre daha temkinli bir CDU ve Merz hükümetine tanıklık edeceğimiz aşikâr.
Aşırı sağcı AfD nasıl kitleselleşti?
23 Şubat’ın en önemli sonuçlarından biri aşırı sağcı AfD’nin önceki seçime göre oyunu ikiye katlayarak yüzden 20,8 oy almasıydı, ki bu Almanya federal seçimlerini ikinci sırada tamamlamaları anlamına geliyor. Dolayısıyla AfD’nin üzerinde özellikle durmamız gerekiyor.
Tüm Avrupa’da dolaşan bu “aşırı sağ” popülasyonunun başkent neresi, diye sorsanız hiç düşünmeden Almanya derim. Tabi ki insanlar durup dururken aşırı sağa kaymıyor, AfD’nin çekirdek bir seçmeni de var ancak bu kitleselleşme dalgasını üç başlıkta ele alabiliriz:
- Olaf Scholz hükümetinin 2021-2024 arası politikaları
- Solun etkisizleşmesi
- Son bir yılda göçmen ya da Almanya-dışı kökenlerden gelen faillerin kitlesel saldırıları
Scholz hükümetinin siyasi ve ekonomik politikalarını, tekrar düşmemek adına, burada yeniden açmayacağım. O yüzden direkt ikinci başlıkla devam etmek istiyorum.
Almanya’da parlamento-içi sol muhalefetten Die Linke’nin uzun zamandır sol popülist politikalar benimsemesi, sınıf odağını ikinci plana atması ve siyaset kurumunun AfD eliyle göçmen/mülteci “düşmanı” haline gelmesine karşın “hiçbir mülteciyi geri göndermeyeceğiz” gibi yuvarlak ifadelerin ötesinde bir politika oluşturmaması, doğal olarak partiyi zayıflattı. Bu genel siyasetsizlik atmosferi de Die Linke seçmenini farklı partilere itmiş oldu. AfD gibi ülkedeki yoksullaşma ve sosyal adaletsizliği göçmen/mültecilere “yıkan” bir parti için bu siyasetsizlik hali mükemmel bir ortam sağlıyor. Yani Almanya’da sol stratejik politikalar üretmekten kaçınıp kısa vadeli sorunları gündemleştirmeyi seçtikçe zayıflamaya devam ediyor. Almanya’daki seçmen profilinin de Türkiye’deki bir “net” olmadığını, değişken nitelikte olduğunu vurgulamak gerek. Soldan sağa, sağdan sola oy geçişlerinin olması, Alman parlamenter siyasetini şekillendiren faktörlerden biri.
Üçüncü başlıkta, son bir yılda Almanya’da siviller yönelik saldırıların artmasıyla, bu saldırıları gerçekleştiren faillerin göçmen statülerinin AfD tarafından işlevlendirildiğini söylememiz lazım. 2024’te akılda kalan iki önemli saldırı var. 25 Ağustos’ta Solingen’deki bıçaklı saldırıda 3 kişi hayatını kaybederken 8 kişi yaralanmıştı.6https://www.bild.de/news/inland/nach-der-messerattacke-mit-drei-toten-bundesanwaltschaft-uebernimmt-solingen-ermittlungen-66cad1da8f6dcc755dc73c01 20 Aralık’taysa Talep Al-Abdulmohsen isimli bir kişi Magdeburg’daki Noel pazarına aracıyla dalarak 6 kişinin ölümüne, 200 kişinin yaralanmasına neden oldu.
AfD bu saldırıları “gündelik” politikaya entegre eden bir çalışma yürüttü ve “Almanya’da bir güvenlik sorunu var, bunun bir numaralı sebebi de hükümetin göçmen/mülteci politikası” fikrini örgütleyen bir propaganda yürüttü.

AfD’nin artan “popülaritesinin” yanında, tekno-baron Elon Musk’ın açıktan AfD’yi “kurtarıcı” ilan etmesini de anmamız gerekir. Musk, Arjantin ve Birleşik Krallık’tan sonra Almanya’da da aşırı sağı destekledi, hatta patronu olduğu X platformundaki bir ses odasında AfD Eş Başkanı Alice Weidel ile bir program da yaptı. Musk’ın süregelen AfD desteği, propaganda toplantılarına katılması ve haftalık Welt am Sontag gazetesine partiyi destekleyen bir yazı yazması, Alman kamuoyunda “seçimlere müdahale” olarak değerlendirildi.7https://www.welt.de/debatte/kommentare/article254982012/Warum-Elon-Musk-auf-die-AfD-setzt-und-warum-er-dabei-irrt.html Yine de Musk, seçim günü X platformunda AfD’yi destekleyen birçok paylaşım yapmaktan da geri durmadı.
🇩🇪🇩🇪🇩🇪 AfD! 🇩🇪🇩🇪🇩🇪
— Elon Musk (@elonmusk) February 23, 2025
AfD medya gücünün önemli bir bölümünü X, TikTok, Instagram ve Facebook gibi platformlardan alıyor. Almanya’daki siyasi partilerin genel olarak AfD ile yan yana gelmeme tutumları, Alman medyasına da yansıdı. Bunun karşılığında AfD’nin de geleneksel medyaya karşı son derece antipatik bir tutumu var – nitekim 23 Şubat günü, seçim sonuçlarını AfD genel merkezinden izlemek isteyen basın mensuplarının büyük bölümüne akreditasyon verilmedi. Medyaya karşı bu tutum AfD’yi klasik aşırı sağ partilerin arasına katıyor ama sosyal medya için oldukça açık bir politika yürüttüklerini söylemek mümkün. Araştırmalar ve seçim sonuçları da bu sosyal medya operasyonunu doğrular nitelikte.
2024 yılını kapsayan “Sosyal Medya Atlası” araştırmasına göre AfD seçmenlerinin yüzde 86’sı sosyal medya platformlarını aktif olarak kullanıyor.8https://www.welt.de/regionales/hamburg/article253223970/Neue-Studie-AfD-Waehler-sind-Spitzenreiter-in-der-Nutzung-sozialer-Netzwerke.html Öyle ki, 23 Şubat’tan elde edilen sonuçlara göre AfD, 18-24 yaş arasındaki gruptan yüzde 21 oy alarak, bu yaş grubundaki ikinci parti konumunda.9https://www.spiegel.de/politik/deutschland/bundestagswahl-2025-so-hat-ihr-wahlkreis-abgestimmt-a-6f0bc7e7-ea30-4bee-a193-c233b6206108 Birinci partiyse Die Linke!
Anti-Nazi güvenlik duvarı delinebilir mi?
23 Şubat’taki seçim sonuçlarının gündeme getirdiği sorulardan biri parlamentodaki diğer siyasi partilerin AfD ile işbirliği yapıp yapmayacağı sorusu. Alman parlamentosundaki partiler aşırı sağcı AfD ile işbirliği yapmayacaklarını açıklamıştı, ki bu yıllardır uygulanan adı konmamış bir “anti-Nazi güvenlik duvarı”! Ancak seçimlerin hemen öncesinde CDU/CSU bu duvarda bir gedik açmıştı. Birlik, geçtiğimiz Ocak ayında Alman parlamentosuna Avrupa dışından gelen göçmenlerin ülkeye girişinde kontrolleri sıkılaştırmak için bir önerge verdi. Bu önerge, AfD’nin desteğiyle parlamentodan geçerken, bu işbirliği Alman kamuoyundan CDU/CSU’ya tepki olarak döndü.
Tabi ki bu duvardaki ilk gedik değil. 2020’de Thüringen eyaletinde FDP’li başbakanın seçilmesine giden süreçte de benzer bir işbirliği yaşanmıştı. CDU ve AfD birlikte, FDP’nin eyalet başkan adayını desteklemişti.10https://www.theguardian.com/world/2020/feb/05/centre-right-german-parties-vote-with-afd-to-oust-thuringia-premier-bodo-ramelow
Bu iki örnek, gelecekte hiçbir şeyin garanti altında olmadığı anlamına da geliyor. Yani bu “anti-Nazi güvenlik duvarı” CDU/CSU’nun çıkarları doğrultusunda elbette tekrar delinebilir.
Ehvenişer: Sol ne yaptı?
Almanya federal seçimleriyle ilgili en büyük merak konularından biri, 2024’teki son eyalet seçimlerinden hezimetle çıkan, üstelik iki bölünmüş durumdaki Die Linke’nin ne yapacağıydı. Pek çok ankete göre Die Linke yüzde 5’lik seçim barajının ya kıl payı üstünde ya da kıl payı altında görünüyordu. Bence 23 Şubat’ın en büyük sürprizi, ayrışmaya ve eyalet seçimlerindeki hezimete rağmen 2021’e göre oylarını yüzde 3,77 artırarak yüzde 8,77 alan Die Linke’ydi. Bu sonuca göre Die Linke parlamentoda 64 milletvekiliyle temsil edilecek.
Die Linke’yi “popülistlikle” itham eden ve 2 yıl önce partiden ayrılarak kendi ittifakını kuran Sahra Wagenknecht İttifakı’nın (BSW) ne yapacağı da merak konusuydu. İlk kez girdiği eyalet seçimlerinden ciddi bir başarıyla çıkan BSW, yine ilk kez girdiği Almanya federal seçimlerinde yüzde 4,97’yle barajın hemen altında kaldı.
Bu seçim sonuçları hiç şüphesiz Die Linke’nin “yeniden” kendine gelmesini sağlayacaktır. Ancak şunun altını çizmemiz gerekiyor: Alman solunun turnusolü Filistin meselesidir. Die Linke Eş Başkanı Jan Van Aken her ne kadar İsrail’in Filistin’de işgalci olduğunu söyleyip ateşkes önerse de partinin pek çok milletvekilinin ve üyesinin kendisiyle aynı fikirde olmadığını da belirtelim.11https://www.welt.de/politik/deutschland/plus254094852/Parteitag-Wie-auf-dem-Fischmarkt-Linke-sucht-Frieden-in-der-Nahost-Debatte.html
Gençlerin birinci tercihi Die Linke!
Almanya’daki 18 yaş altı gençlerin siyasi eğilimlerini ölçen bir ankette Die Linke yüzde 20,8’le ilk sırada yer alıyor. Onu takip eden SPD’nin yüzde 17,9; CDU/CSU’nun ise yüzde 15,7 oyu var. Bu listenin dördüncüsü olsa da Almanya’nın en çok kazanan partisi olduğunu söyleyebileceğimiz aşırı sağcı AfD’nin payı yüzde 15,4.
Die Linke’nin 18 yaş altı gençler arasındaki bu başarısı tesadüf değil. Bunu tesadüf olmaktan çıkaran faktörlerin başında da geçtiğimiz yıl Eş Başkanlığa seçilen Heide Reichinne var.

Reichinne, klasik bir parti başkanı gibi davranmayan, daha çok gençlere hitap eden ve TikTok, Instagram gibi platformları aktif ve “eğlenceli” kullanan bir figür. “Yaşlı” Alman liderlere kıyasla 37 yaşında genç bir kadın olması da cabası! Reichinne liderliğindeki Die Linke’nin seçim vaatleri arasında kira artışlarının durdurulması, yoksullukla mücadele, barışçıl dış politika gibi “geleceği” ilgilendiren temel konular yer alıyor.12https://www.die-linke.de/bundestagswahl-2025/wahlprogramm/
23 Şubat’taki seçim sonuçları da genç kitleler bakımından gelecek için bazı ipuçları veriyor. Öncelikle henüz oy kullanamayan gençlerde ve 18-24 yaş arası seçmende birinci parti Die Linke. Her ne kadar aşırı sağ ülkeye “yavaş yavaş” hakim olsa da genç kitlelerin birinci tercihi sol politikalar. Ama şunu da unutmamamız lazım: Die Linke’nin hemen arkasından AfD geliyor!
Almanya’daki acil sorunların (kira, barınma, sosyal adaletsizlik, asgari ücret vb.) çözümü için ilk “umut” solda. Önceki yıllarda yapılan “hatalar” tekrarlanmazsa Die Linke’nin bir sonraki seçimde çok daha fazla sürpriz yapmaması için hiçbir neden yok. Ancak AfD gibi bir tehlikenin varlığını da asla aklımızdan çıkarmadan, bu gerçeği atlamadan mücadele etmeyi sürdürmemiz gerekiyor.