Demo v1.0

22 Aralık 2024, Pazar

Beta v1.0

Gerici Zamanlarda İlerici Müzik Yapmak

The Ocean Collective, 2000 yılında Berlin'de kurulmuş bir progresif/post-metal grubu. Bugüne kadar 10 albüm yayımlamış grubun şarkı sözlerinde ilgilendiği konular arasında modernite, globalizm ve çevre yer alıyor.

Başlıklar

Heavy metal müziğin ağırlıkla radikal, neredeyse bir isyan türüyle özdeş olduğu zamanlar vardı.1https://toiletovhell.com/rock-against-anything-how-metal-became-so-fucking-reactionary-and-what-to-do-about-it/ Çok uzak değil, özellikle 1980’lerin sonlarında thrash metal grupları Metallica, Megadeth, Slayer gibi dev isimler kapitalist sistemi eleştiren, anti-militarist, batıl inanç karşıtı şarkılar yazıyor ve kitleleri peşlerinden sürüklüyorlardı. Aynı gruplar kitleleri bugün de peşlerinde sürüklemeye devam etseler de şarkı sözleri, belki bir yandan sistem içinde kendilerine güçlü bir yer edindikleri, belki kaybetmek istemeyecek kadar fazla para kazandıkları, yani kaybedecek çok şeyleri olduğu için, eski sivriliklerini, radikalliklerini yavaş yavaş kaybetmeye başladı. Zamanında “Peace Sells”i söyleyen Dave Mustaine 2009’da faşist komplo teorisyeni Alex Jones’un programına konuk olup “New World Order”ın gelişini beklediğinden bahsediyor,2https://www.youtube.com/watch?v=VVKbDQpX400 aynı tarihte “Americon” isimli görünürde solcu görüşlere sahip bir şarkı yazan Slayer vokalisti Tom Araya ise, 2016’da Trump karşıtlarıyla “snowflakes”3https://www.merriam-webster.com/dictionary/snowflake diye dalga geçebiliyordu.

Metal müziğin rahatsız edici, sivri ucu yavaş yavaş endüstri tarafından ve endüstriyi ve farklı düşünceden olan potansiyel tüketicileri karşısına almaktan çekinen metal müzik müzisyenlerinin karşılıklı etkileşimiyle törpülenmeye devam ederken, “eskilerden” sadece Kreator gibi bazı gruplar 80’lerin sonlarıyla 90’ların başlarındaki politik duruşlarını açık bir şekilde sürdürmeye devam ediyordu. Tabii “Elveda proleterya” dalgasından onlar da nasiplerini az çok almışlardı. 90’ların ortasında “Progressive Proletarian” şarkısını haykıran Kreator’un ilericiliği yavaş yavaş proleteryayı, işçi, emekçi sınıfını bir kenara bırakmış, burjuvazinin sinsi bir şekilde ilgileniyormuş, umursuyormuş gibi davranarak kontrolünde tutmak istediği iklim ve iklim aktivistliği konularına kaymıştı. Tabii aslında kapitalistler için yeşil olan tek şey paranın rengiydi; yeşil kapitalizm sadece bir yalandı. Şarkı sözlerindeki sınıftan bu geri çekiliş ve sınırlarını egemen sınıfların belirlediği kimlik-iklim konularına kayış sadece Kreator gibi köklü gruplarla sınırlı kalmadı.

İşte tam burada The Ocean Collective ve 2023’de çıkmış, şu an için son albümleri “Holocene”den bahsetmeye başlayabiliriz.

The Ocean Collective, 2000 yılında Berlin’de kurulmuş bir progresif/post-metal grubu. Bugüne kadar 10 albüm yayımlamış grubun şarkı sözlerinde ilgilendiği konular arasında modernite, globalizm ve çevre yer alıyor. 2023 yılında yayımlanan albümleri “Holocene”, adından da anlaşılacağı gibi, içinde bulunduğumuz jeolojik döneme atıf yapıyor. Tabii daha bu noktada kapitolosen yerine holosen demeyi tercih etmiş olmaları grubun farkında olsun olmasın sorunlara hangi sınıfın bakış açısına sahip şekilde yaklaştığını da ele vermiyor değil.

Holosen burjuva bilim insanlarının kullanıp yaygınlaştırdığı ve sayelerinde ana akım medya ve burjuva devletleri nezdinde kabul görmüş bir terim; ekolojik krizin tüm insanların yaşam şekilleri, tüketim ve seyahat tercihlerinden vb. ötürü kaynaklandığını iddia ederek kurnazlıkla üretmek için üreten kapitalist sistemin doğaya verilen zararın asıl sorumlusu olduğunu inkâr etmese bile gözlerden ırak yerlere itmiştir. A isimli birisi yılda bir kere (o da şüpheli ama) uçağa binerken ardında bıraktığı karbon ayak izinden ötürü üzüntü duyup sorumluluk hissederken, ense yapıp, dünyanın öbür ucunda insanlık haysiyetine zıt koşullarda üretilmiş binlerce dolarlık takım elbisesini giyen kapitalistimiz fabrikasının doğaya bıraktığı pisliklerden zerre pişmanlık duymadan yaşamaya devam etmektedir. Ama suçlunun kim olduğunu açıkça söylemezseniz suçlu da suçluluk hissetmez ki.

Ama her ne kadar A suçlu olmasa da suçluluk hisseder. “Holocene” de suçluluk hissedenler arasında ve diğer tüm A’lara da problemin bir parçası olduklarını söylüyor. İlk şarkıdaki tüketim çılgını insanı son şarkıda camdan bir kubbeye hapsedilmiş olarak buluyoruz ve “Holocene” bunu yaparken ekolojik yıkımın suçunu içine tüm gelirini hayatta kalmaya ve barınmaya harcamak zorunda kalan ezici çoğunluğu da dahil ettiği insanlığa atarak yapıyor. Çünkü albümde ne sermayeye ne de sermaye taraftarı düzen siyasetçilerine, ünlülere vs. herhangi bir atıf yok (eğer bu kişileri de soyut olarak aldığı insanlığa katmışlar, o yüzden ayrı bahsetmemişlerse bu da ayrı bir sorun). Hemen hemen tüm şarkılarda eleştirilen holosen çağı insanının davranışları, özellikle tüketim ve çevreyle olan ilişkileri bu yüzden tek yönlü ve soyut bir şekilde ele alınmış oluyor.

Grubun kurucusu Robin Staps’e göre “Holocene” önceki iki albüm “Phanerozoic” ve “Precambrian” ile bir üçlü oluşturuyor ve özellikle holosen çağıyla, daha doğrusu insanın ta kendisiyle ilgileniyor. “Holocene” içinde bulunduğu nesnel gerçekliği -eksikleri de olsa- yansıtmaya çalışan bir albüm olarak tanımlanabilir. Staps’ın deyişiyle, içinde öfke, yabancılaşma, mantığın ve eleştirel düşüncenin kayboluşuyla, komplo teorilerinin yükselişi ve modern çağda değerlerin yapısökümü mevcut bir albüm.

Bu gerçeklerin damgasını vurduğu bir albüme son derece uygun bir şekilde albümdeki şarkıların başlangıçları ve bitişleri sentezleyiciden çıkan karamsar elektronik melodilere sahip. Ve tabii her post-metal grubunda alışageldiğimiz üzere yavaş ve ağır olan başlangıçların kreşendoyla katarsise varana değin yolculuğunu da unutmamalıyız. Bunların yanında progresif melodiler ve kimi şarkılara eşlik eden trampetlerin kullanımı da çok oturaklı olmuş. Hemen hemen tüm şarkılar benzer bir formülden türetilmiş olsa da albüm asla kendini tekrar ediyormuş duygusu vermiyor, hatta dinleyiciyi garip bir şekilde daha fazlasını isteme durumunda dahi bıraktığını söyleyebilirim. The Ocean’ın bu noktada aynı şablondan birbirinden bu kadar farklı ve tatmin edici şarkılar yazmadaki becerisini takdir etmek gerek.

Burada belki değinmemiz gereken bir başka nokta şarkı sözlerinin etkileyiciliği ve müzikle olan ahenki. “Holocene” asla kulaklığı takıp, kendinizi müziğe verip sözleri boş vermek isteyeceğiniz herhangi bir metal albümü değil. Sözlerin dikkatle ve özenle yazıldığı ortada. Dahası, sözlerin müzikle olan uyumu, özellikle temiz vokallerin sentezleyici ya da post-metal kreşendolarıyla içiçe geçtiği duraklarda, dinleyici de olağanüstü bir etki bırakabiliyor.

Açılış parçası “Preboreal” açık bir şekilde Marksist düşünür Guy Debord’un toplumun sosyo-ekonomik analizine ve 1967 tarihli Gösteri Toplumu adlı eserine atıflar içeriyor (The spectacle is not a cluster of images / rather it’s a social relation / mediated by all those images) ve de ardından gelecek şarkıların temposunu ele veriyor. Fiziksel albüm kitapçığı Guy Debord ve Raoul Vaneigem gibi tüketim karşıtı Durumcu Enternasyonalistlerin sözleriyle döşenmiş vaziyette zaten. Ancak bu kadar alıntıya ve isminin bahsinin geçmesine rağmen grup üyelerinin hiçbir yerde Debord’un Marksist bir filozof olduğundan bahsetmemelerini de not düşelim. Önemsiz bir ayrıntı mı yoksa plak şirketinin ticari bir tercihi mi ya da başka bir şey mi dışarıdan bilmek mümkün değil.

“Boreal” nefret uyandırıcı popülist hatta ırkçı söylemlere (Ooh, is this what he preaches? / Incendiary speeches camouflaged as Nietzsche’s / to divide world into two camps) ve görüş ayrılıklarına dikkat çekerken (Cleave to your opinions / we’re doomed to agree on / the lowest of common / denominators), “Atlantic” dinleyicinin kulağına hiç beklemediği bir anda radikal bir değişikliğe ihtiyaç duyduğunu haykırıyor. “Subboreal” artan “Fake-News” modası ve alternatif medyanın da yükselişiyle aynı orantıda yükselişe geçen ve Covid-19 zamanı tavan yapmış komplo teorilerine kapalı bir atıfta bulunurken (It’s clear that you have a strong tendency / to fall for conspiracy theories / have you ever noticed the myths you believe / they grow on the soil of your own inner fears?), “Parabiosis” insanın ölümsüzlük ve her zaman genç kalma hayalini ele alarak bir bakıma tüketim çılgınlığına hapsolmuş insanın en sonunda estetik kaygıları yüzünden kendisini de tükettiğinin altını çiziyor. “Subatlantic” ise sonunda insanlık için karanlık bir gelecek çiziyor ve konsept albüme manidar bir nokta koyuyor. İlk parçadan bu yana egoist, tüketmeye düşkün, ölmeyecekmiş gibi yaşayıp, nefretini kusan insanı sonunda engelleyemediği küresel ısınma yüzünden yakıcı güneşin altında camdan bir kubbeye hapsediyor (Pay heed / it’s getting warm / under glass / this is our new civilisation).

Müziksel açıdan zaten tatmin edici bir post-metal serüveni sunan “Holocene”in şarkı sözleri oldukça ilerici bir duruşa sahip. Bu günümüzdeki diğer pek çok metal grubuyla karşılaştırıldığında takdir edilesi bir durum. Ama yeterli mi? Elbette değil. Ekolojik sorunlara dikkat çekmek, içinde bulunduğumuz gerici çağda, yani devrimi geçtim, en ufak reforma bile tahammülü olmayan, Trumpçıların, neofaşistlerin, sermayenin siyasetçilerinin çağında, radikal bir hareket gibi görünse de sorunun nasıl çözüleceğine dair somut fikirler ve adımlar, asıl suçluları (holosen yerine kapitolosen terimi kullanmada boşuna ısrar etmiyoruz) alenen deşifre etme cesareti ve karşı konulan şeyin yerine ne, nasıl bir ideoloji konulacağı bilinmediği sürece ve hareket sadece “anti-bilmemne”den öteye gitmediği sürece egemen sistem tarafından sönümlenme riskiyle karşı karşıya kalmaya devam edecektir.

Michael Löwy’nin dediği gibi her komünistten bir çevreci, her çevreciden de bir komünist yapmak için çalışmalıyız. Ancak bunu başarır, işçi sınıfını, emekçileri çevre konusunda militanlaştırır ve çevre duyarlılığının sınıf bilincinden ayrılamayacağını ortaya koyabilirsek işte o zaman “Atlantic” parçasında dendiği gibi (Son, you’ll need a radical change / son, you deserve something better than this) o radikal değişiklik sadece sözde radikal olmakla kalmaz, hakettiğimiz o bir şey de o kadar somutlaşır ve gelecek kuşakları camdan bir kubbede yaşamak zorunda kalmaktan kurtarmış oluruz.

 

Notlar

(1) https://toiletovhell.com/rock-against-anything-how-metal-became-so-fucking-reactionary-and-what-to-do-about-it/

(2) https://www.youtube.com/watch?v=VVKbDQpX400

(3) https://www.merriam-webster.com/dictionary/snowflake

 

Editör: Bekir Demir