Demo v1.0

22 Aralık 2024, Pazar

Beta v1.0

Yalanın Hakikati: Filozof-kral ve Morpheus

Simülasyonun simülasyonu mümkünse, gerçeğe giden bir yol da mümkündür, yeter ki Morpheus’u aradan çıkarmanın bir yolunu bulalım.

Başlıklar

Post-hakikat kavramı, “hakikatin önemsizleştirilmesi” olarak tanımlanabilir ve bu durum, yalan söylemenin veya yalanlara karşı kayıtsız kalmanın artmasıyla ilişkilidir. Artık doğruyu söylemek, varsayılan bir davranış biçimi olarak kabul edilmemektedir (Keyes, 2019: 12). 2016 yılında post-hakikat, “nesnel olguların, kamuoyu oluşturmada, duygulardan ve kişisel inançlardan daha az etkili olması durumu” olarak açıklanmıştır (Word of the Year 2016). Bu tanımın sosyo-psikolojik bir temeli vardır, çünkü mesele, yalan söylemeye olan toplumsal tepkilerimiz ve bu davranışa dair motivasyonlarımızla bağlantılıdır. Tanımın dikkat çeken yönü, “nesnel olgular” halen varlığını sürdürmekte, ancak kamuoyu oluşturma ve yargıya varma süreçlerinde etkilerini kaybetmektedir. “Yalan” kavramı, birçok farklı kullanımıyla bu durumu ifade eder: “kurgu” (fiction), “kasıtlı yanlış cevap” (prevarication), “gibi yapmak, rol yapmak” (pretense), “uydurma-üretim” (fabrication), “uydurmak” (fib), “gerçek-dışılık, sahtelik” (falsehood), “palavra, şarlatanlık” (humbug), “asılsızlık” (untruth), “boş laf, beyaz yalan” (tarradiddle), “hilekârlık” (deceit), “kaçınmak, gibi yapmak” (fudge), “hikâye anlatmak” (story), “sanrı, hayal” (illusion). Bu tür versiyonlar tarih boyunca politik ve kişisel amaçlar için kullanılmıştır. Ancak tüm bu örneklerde, “hakiki-olan” veya “hakikat” kavramı, bir ikilik oluşturacak şekilde varlığını sürdürmektedir. Kısacası, yalancı, motivasyonu ne olursa olsun, yalan söylediğinin farkındadır; çünkü yalanını “yalan” kılan bir “şey” vardır.

Benzer bir biçimde, hikâyeler, kurgular hatta sanrı ve hayallerde de gerçek-dışılığı ve buna bağlı hakikatsizliği teşhis edecek kerteriz noktaları olduğu sürece anlamlıdır. Sinema filmleri belki de bize bu durumu en net gösteren ürünlerdir. Matrix (1999), bu bağlamda dikkat çekici bir örnektir. Film, insanların yapay bir simülasyon içinde yaşadığını ve bu simülasyonun onların gerçeklik algılarını tamamen kontrol ettiğini ortaya koyar. Bu bağlamda Matrix, post-hakikat dünyasının bir metaforu olarak okunabilir. İnsanlar, tıpkı yalanlara inanmayı seçen bir toplum gibi, farkında olmadan sahte bir gerçekliğin parçasıdırlar. Yalan ile hakikat arasında bir ayrım yapmak güçleşmiş, simüle edilen dünya, gerçekliğin yerine geçmiştir. Neo’nun, gerçek dünya ve simülasyon arasındaki farkı anlaması, hakikati arama çabasının bir metaforu olarak düşünülebilir. Dikkat edilecek olursa, azınlıkta olan bir grup için –ki bunlar birisi (filmde bu karakter Morpheus’tur) tarafından “kurtarılan” kişilerdir– simülasyondan çıkış mümkündür. Çünkü, simülasyonun dışında bir gerçek mevcuttur. Morpheus karakteri, filmde bir rehber ve lider figürü olarak öne çıkar. Bu karakter, ismini Yunan mitolojisinde rüyalar tanrısı Morpheus’tan alır, bu da onun filmdeki rolünü belirginleştirir: insanları “rüya”dan, yani simülasyondan uyandıran kişi; çünkü, tekrar etmek gerekirse rüya uyanmakla son bulan bir simülasyondur. Morpheus, filmde hakikatin peşinde olan, en azından “gerçek ve kurgu farkı”nı bilen bir liderdir. Morpheus’un Neo’ya sunduğu iki hap –mavi ve kırmızı hap– seçenekleri, bilgi ve cehalet arasında seçim yapma özgürlüğünü simgeler. Bu sahne, özellikle Platon’un mağara alegorisiyle paralellik taşır. Morpheus, mağaradaki insanların gölgelerden ibaret olan dünyalarını sorgulamalarını sağlayan bilge kişidir. Platon’un alegorisinde olduğu gibi Morpheus da Neo’nun gözlerini açarak onu gerçek dünyaya yönlendirir ve Neo’nun bu hakikatle yüzleşmesi gerektiğini öğretir. Bu yönüyle, Morpheus bilge filozof olarak da görülebilir. Morpheus’un amacı, insanları bu sahte gerçeklikten kurtarıp onların özgür iradeleriyle gerçek dünyada yaşamalarını sağlamaktır.

Tam bu noktada, her ikisi de Platon’dan gelen epistemolojik bir paradoks ve sosyo-politik bir ironi karşımıza çıkar. İlk paradoks şu durumları nasıl ayırt edeceğimize ilişkindir: bilmek, bildiğini bilmek (bildiğinin farkında olmak), bilmemek, bilmediğini bilmek (bilmediğinin farkında olmak) ve bildiğini sanmak. Platon, Menon Diyaloğu’nda (2020: 162 [80e]) şu paradoksu görünür kılar:

Menon: Peki ama Sokrates, ne olduğunu hiç bilmediğin bir nesneyi nasıl araştırabilirsin? Hiç bilinmeyen bir şeyi araştırmak için, onu ne şekilde tasarlayacaksın? Diyelim ki, bahtın oldu da iyi bir nokta buldun, bu noktanın o nesneye ait olduğunu nerden anlayacaksın?

Sokrates: Ne demek istediğini anlıyorum, Menon. Mantık oyuncularının o tanınmış sözünü ortaya atıyorsun. O söze göre insan için ne bildiği şey üzerinde araştırmada bulunmak mümkündür, ne de bilmediği şey üzerinde; bilinen şey üzerinde araştırma lüzumsuzdur, çünkü zaten bilinir. Bilinmeyen şeye gelince, ne araştırılacağı bilinmediği için araştırma olmaz.

O halde, Morpheus bir bilen ve bildiğini bilen olarak, paradoksu kırarak bilmeyen ve bilmediğini de bilmeyen kişileri, önce biliyor sanmakta ve fakat bilmiyor olduklarının farkına vardıran ve sonra da ‘öğreten’ filozof-kral mıdır? Ama ya kendisi bilmiyor ve fakat biliyor sanmakta ise? Diğer bir deyişle, filmde hiç kimse aslında Matrix’ten hiç çıkmadıysa?

Bir zamanlar Türkiye’de popüler dile siyasi bir gündemle giren bir kelimeyi kullanmak gerekirse, ‘velev ki’ Morpheus hakikati bilen filozof kral olsun ve “kırmızı hap”ın sembolize ettiği gibi bilgisizlik bilinciyle yola çıkıyor olalım, bu kez de karşımıza Platon’dan gelen sosyo-politik ironi çıkacaktır. 2400 yıl öncesinden hem de sıkı bir hakikat-savunucusundan, politik olarak meşru yalanlar kategorisini duymak oldukça ilginç ve ironiktir. Bilgiyle (episteme) erdemi (arete) doğrudan ilişkilendiren Platon öncelikle “gerçek yalandan (gerçek yalan terimi yerindeyse) tanrılar da insanlar da tiksinmez mi?” demekte, ardından da “nesnelerin gerçek yüzü üzerine ruhunda yanılgıya düşmek, yanılgı içinde kalmak, doğruyu hiç bilmemek, yanlışı ruhuna almak ve ruhunda tutmak insanın en zor katlanabileceği şeydir” diye eklemektedir (2002: 90 [382-a-b]).  Fakat Platon yalanın yasaklanmasını kategorik bir buyruk olarak konumlandırmaz; yalanın söylenmesine dair istisnai durumlar tanımlar. Platon’a göre, gerçek yalan “yanılgıya düşmüş insanın ruhundaki o bilmeme hali”dir ve “sözlerdeki yalan, ruhtaki bu halin bir kopyası, sonradan meydana gelme bir görüntüsüdür” (2002: 91 [382c]).  Sözlerdeki yalanın düşmanlara söylenmesi veya dost denilenlere çılgınlıkla kötü şeyler yapmalarına engel olmakla için söylenmesi yararlıdır (2002: 91 [382d]). Bununla birlikte ikinci ve daha önemli istisna ise sitenin (devletin) yöneticileridir ve onlar devlet çıkarına ve düşman zararına olacak şekilde topluma yalan söyleyebilirler (2002: 97 [389c]). Platon’un devletinde site (devlet) yöneticilerinin filozoflar (philosophos) olduğu hatırlandığında, şöyle bir sonuca ulaşılmaktadır: Gerçek bilgiye sahip filozoflar sözlerinde yalan söyleyebilme hakkına sahiptirler. Dahası, Platon’un kendisi de bir filozof olarak geçmişteki olayların nasıl geçtiğini bilmediği için, elden geldiğince gerçeğe benzer masallarla (mitoslarla), onları amaca ulaştıracak kurgular olarak kullanarak, yalanı gerçeğe benzetmektedir. Çünkü bu mitoslar, gerçekliği kavramsal değil imgesel/imaj olarak kavranabilir hale büründürmektedir. İmajlar, en azından bazen ve bazı kişiler (gruplar) üzerinde kavramlardan daha etkilidir; aynı post-hakikatte olduğu gibi. O halde, Morpheus hakikati biliyor ve fakat yalan söylüyor olabilir mi? Ya da söylemediğinin garantisi nedir? Neo, kırmızı hapı aldıktan sonra dünyanın gerçek yapısının farkına varmıştır ve fakat Morpheus tarafından çoğu derin bir uykuda ve gerçeğe kör olan insan ırkının gerçekliğinin de farkında olması için uyarılır. “Kurtarılmışlar” hariç, insan ırkının çoğunluğunun, Platon’un Mağara Alegorisini anımsatan, makinelere hizmet etmek için farkında olmadan bir simülasyonda yaşadıkları ve bu durumda her an ‘düşmana’ dönüşebileceklerinin altı çizilir. Böylece hemen herkes politik-düşmana dönüşür; onlar bunun farkında olsun veya olmasın. Filmde bu sahne ‘çekici kırmızılı kadın’ın bir anda Neo’ya silah doğrultan ajana dönüşmesiyle gösterilir. Ancak burada film gerçekliği katmanlanmıştır. Neo’nun bu eğitimi aldığı yer bir Matrix simülasyonudur ve simülasyonun alt-simülasyonu “eğitim” amacıyla ‘kurtarılanlar’ tarafından oluşturulmuştur. Tıpkı Platon’un mitolojik anlatıları gibi.

O halde, Morpheus’un sunduğu “kırmızı hap” bir hakikat anahtarı mı yoksa bir başka yanılsamanın kapısını açan bir sembol mü? Post-hakikat dünyasında, gerçeği aramanın boşunalığı, hakikatin kendisinin belirsizleşmesiyle örtüşür. Platon’un filozof-kralı yalan söyleme hakkına sahipse, Morpheus’un hakikat iddiası da sorgulanabilir hale gelir. Bilinen ve bilinmeyen arasındaki bu paradoks, bizi hakikatin gerçekten ulaşılabilir olup olmadığını sorgulamaya iter. Tıpkı Matrix’in derinliklerinde olduğu gibi, her bir hakikat katmanının altında bir başka katman, her bir gerçeğin ötesinde yeni bir belirsizlik yatıyor olabilir. Bu durumda, asıl soru şudur: Hakikate ulaşmak mümkün mü, yoksa hakikat dediğimiz şey de nihayetinde bir kurgunun içinde kaybolmuş bir imge mi? Morpheus’un uyanış vaadi, belki de yalnızca bir başka rüyaya, Morpheus’un politik rüyasına açılan bir kapıdır. ‘Velev ki’ durum buysa, yalan ve kurgu anlamsızlaşır.

Çıkış yolu, çok ilginç bir noktada karşımıza çıkmaktadır: Taklit varsa bir asıl da olmalıdır. Günümüz için yaygınlaşan, “kopya” veya “taklit” sözcüğü de herhangi bir şeyin, birebir veya daha küçük ölçülerle orijinaline dayanarak kopyalanmış olan sürümüne gönderme yapmakta ve sahtecilik amacıyla üretildiğinde alıcısını, orijinale öykünme amacıyla üretildiğinde veya ‘satın alındığında’ başkalarını aldatma motivasyonu taşır. Ancak her iki durumda da “aslından ayırt edemezsiniz” reklamıyla ‘satılıyor’ olsa da ayırt edilemez bir “asıl” mevcuttur ve varlığını sürdürmektedir. Simülasyonun simülasyonu mümkünse, gerçeğe giden bir yol da mümkündür, yeter ki Morpheus’u aradan çıkarmanın bir yolunu bulalım.

 

Kaynaklar

Keyes, Ralph (2016). Hakikat Sonrası Çağ: Günümüz Dünyasında Yalancılık ve Aldatma, çev. Deniz Özçetin, 2. Basım, Ankara: DeliDolu.

Platon (2002), Devlet. çev. Hüseyin Demirhan, İstanbul: Sosyal Yayınlar.

Platon (2020). “Menon”, Diyaloglar. çev. Adnan Cemgil. 16. Basım. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Word of the Year 2016, Oxford Languages, Erişim: 20.12.2020, https://languages.oup.com/word-of-the-year/2016/

 

Editör: Özlem Kırtay
Redaksiyon: Eren Yılmaz