Komünist Parti, devrimci işçi sınıfının tarihsel olarak belirlenmiş siyasi partisidir.
İşçi sınıfı, burjuva demokrasisinin hüküm sürdüğü bir coğrafyada, anayasal ve parlamenter bir rejimin sınırları dâhilinde doğup örgütlenmiştir. Devasa fabrikaları ve kaynaşan ama kafası karışık kitleleriyle geniş modern sanayi alanında sıkışıp kalan işçi sınıfı, yavaş yavaş ve en acımasız deneyimlerden, en acı hayal kırıklıklarından sonra aslında bir bütün olduğunun farkına varmıştır. İşte bu andan itibaren kendi kaderini de ancak kendisinin yazabileceğinin bilincindedir.
İşçi sınıfının gelişimi boyunca sıradan ve alışılagelmiş siyasi partileri desteklememesinin nedeni de budur. İşçiler işe liberal partileri destekleyerek başlamış ve bunu yaparken de kent burjuvazisiyle bir araya gelmiştir; ekonomik feodalizmin kırsal kesimdeki kalıntılarını yok etme mücadelesi vermesi sayesinde sanayi burjuvazisi gıda maddeleri üzerindeki tekeli kırmayı, ekonomik liberalizmi kırsal kesime taşımayı ve hayat pahalılığını azaltmayı başarmıştır; gelgelelim tüm bu yapılanlar, ortalama ücretlerin ciddi anlamda düşmesine neden olduğundan, işçi sınıfı için bir felaketle sonuçlanmıştır. İşçi sınıfı, yine de küçük burjuvazinin demokratik partilerini desteklemeye devam ederek burjuva devletinin yapısının genişletilmesi, yeni örgütlerin kurulması ve hâlihazırda var olanların geliştirilmesi için elinden geleni yapmış ancak bir kez daha oyuna getirilmiştir. Savaş11866 yılında Garibaldi’nin öncülüğünde başlatılan Bağımsızlık Savaşı. (Çev.) sırasında ortaya çıkan tüm yeni yönetici figürler tası tarağı toplayıp burjuva saflarına geçmiş; eski egemen sınıfı ihya etmiş ve bürokratik parlamenter devlet için yeni bakanların yanı sıra önemli memurlar sağlamıştır. Devletin kendisi de değişmemiştir. Albertino Fermanı’nın2Statuto Albertino (4 Mart 1848); Piyemonte-Sardinya Kralı Carlo Alberto tarafından uyruklarına tanınan ve İtalya’nın Piyemonte liderliği altında birleştiğinde (1861) İtalya Krallığı’nın anayasası haline gelen belge. (Çev.) çizdiği sınırlar çerçevesinde varlığını sürdürmüş, sıradan insanlar için yeni özgürlük alanları da açılmamıştır. Kraliyet, İtalyan toplumundaki tek gerçek iktidar olarak kalmış ve hükûmet yoluyla yargı sistemini, parlamentoyu ve ülkenin silahlı kuvvetlerini kendi iradesine tabi kılmaya devam etmiştir.
İşçi sınıfı, Komünist Parti’nin kurulmasıyla birlikte geçmişin geleneklerinden kopmuş ve kendi siyasi olgunluğunu tasdik etmiştir. İşçiler artık diğer sınıflarla birlikte bürokratik parlamenter devletin gelişimi ve bu devlet için gereken değişimin sağlanması için çalışmak istemiyor; kendi sınıfının gelişimi için ter dökmek istiyor. Evet, işçi sınıfı kendisini bir yönetici sınıf olarak ortaya koyuyor; dahası bu tarihsel rolü ancak mevcut olandan farklı bir kurumsal çerçevede, bürokratik parlamenter devletin var olan bağlamından ziyade yeni bir devlet sistemi içinde yerine getirebileceğini gösteriyor.
Komünist Parti’nin kurulması, işçi sınıfının kendisini siyasi mücadelenin öncüsü, itici gücü olarak ortaya koyabilmesini sağlamıştır; dolayısıyla bu hareketi, artık başka bir toplumsal sınıfın yüksek sistemi tarafından yönlendirilen bir kitle hareketi olarak görmek mümkün değildir. İşçi sınıfı ülkeyi yönetmek istiyor ve genel tarihsel durumun neden olduğu güncel sorunları çözmek için kendi araçları, kendi ulusal ve uluslararası kurumları aracılığıyla bunu yapabilecek tek sınıf olduğunu gösteriyor. Peki, işçi sınıfının gerçek güçleri kimlerdir? İtalya’da kaç proleter kendi sınıfının tarihî misyonunun farkına varmıştır? Peki Komünist Parti İtalya toplumunda nasıl bir kitleye hitap etmektedir? Tüm bu karmaşanın, mevcut kaosun içinde yeni bir tarihsel düzen için gereken büyük şahsiyetlere hâlihazırda sahip miyiz? İtalya toplumunun bünyesindeki farklı toplumsal güçler, sınıflar ve kesimler sürekli olarak ayrılıp birleşirken, parçalanıp yeniden bir araya gelirken, acaba temel çekirdeğin oluştuğunu söyleyebilir miyiz? Komünist Enternasyonal’in ve dünya devriminin fikirlerine ve gündemine sadık, etrafında işçi sınıfının yeni ama kesin siyasi ve idari teşkilatını oluşturabileceği güçlü ve sağlam bir çekirdek var mı? İşte bu soruların yanıtları seçimlerde ortaya çıkacaktır.
Bu sorulara ancak seçimlerde kesin ve somut bir yanıt verilmiş olacaktır. Evet, bu cevap ilerde de doğrulanabilir zira kayıtlara geçmiştir; Komünist Parti, seçimlere katılmaktadır. Toplumsal güçler seçimlerle bölündüğünde, Komünist Parti de kime izcilik ettiğini bilmek, arkasında duran şahsiyetleri görmek isteyecektir. Bu, proletarya diktatörlüğüne ve bir işçi sınıfı devletinin inşasına giden tarihî süreçte atılması gereken bir adımdır. Komünistler nezdinde seçimler, modern topluma özgü pek çok siyasi örgütlenme biçiminden biridir. Parti en iyi örgütlenme biçimidir; sendikalar ve konseyler, proletaryanın en bilinçli üyelerinin sermayeye karşı mücadelede kendilerini konumlandırdıkları ve üye alımının sendikal platformda gerçekleştiği ara örgütlenme biçimleridir. Kitleler seçimlerde genel siyasi amaçlarını, yani devletin nasıl olması gerektiğine dair fikirlerini, işçi sınıfının egemen sınıf olarak etkin kılınması gerektiğini ilan ederler. Komünist Parti özünde devrimci proletaryanın, kent sanayisinde çalışan işçilerin partisidir; öte yandan yoksul köylüler ve entelektüel proletarya gibi diğer kesimlerin desteği ve mutabakatı olmadan hedeflerine ulaşmaları mümkün olmayacaktır.
Bu bir ilke beyanıdır; sorarım sizlere bugün, devrimci proletaryanın genişleme gücü nedir? Diğer emekçi sınıflardan kaç kişi proletaryayı geleceğin egemen sınıfı olarak kabul ediyor ve kaç kişi bu kaotik duruma, yaşanan hayal kırıklığına, gericiliğin uyguladığı terörizme rağmen, bugün bile proletaryayı mücadelesinde desteklemeye niyetlidir?
Bilhassa Sosyalist Parti geçmişte “kitleleri peşinden sürüklemeyi” başardığı o cüretkâr demagojiyi terk etmek niyetinde olduğunu gösterdiğinden beri, Komünist Parti elde edemeyeceği sonuçlara dair boş umutlar beslememektedir. Yine de İtalya halkı kaos ve karmaşaya saplandıkça ve devrimci güçlerin önceki vücut bulmuş hâllerini parçalayan güçler etkisini artırdıkça, inançlı yoldaşlar; dünya devrimi ve komünizm için sadık askerler edinmemiz gerektiği daha da açık hâle geliyor. Bu olgunun yaratığı dinamizmin ve olgunun kendisinin derin anlamının ne kadar önemli olduğu, mevcut durum daha da çalkantılı hâle geldikçe ve parti ilerleyen dönemlerde genel İtalya siyaseti alanında boy gösterecek araçlardan mahrum kaldıkça daha da belirginleşecektir.
Notlar
(1) 1866 yılında Garibaldi’nin öncülüğünde başlatılan Bağımsızlık Savaşı. (Çev.)
(2) Statuto Albertino (4 Mart 1848); Piyemonte-Sardinya Kralı Carlo Alberto tarafından uyruklarına tanınan ve İtalya’nın Piyemonte liderliği altında birleştiğinde (1861) İtalya Krallığı’nın anayasası haline gelen belge. (Çev.)
Orijinal Başlık: The Communists and the Elections
Yazar: Antonio Gramsci
İtalyancadan İngilizceye Çeviren: Natalie Campbell
Türkçeye Çeviren: Onur Gayretli
Editör: Bekir Demir