Friedrich Engels daha 1872 yılında Konut Sorunu başlıklı metni kaleme alarak işçi sınıfının süregelen konut krizini Viktorya dönemi İngilteresi’ndeki serbest piyasaya bağlıyordu. O zamandan bu yana geçen bir buçuk asırlık süreçte yaşanan konut krizleri Engels’in haklılığını kanıtlar niteliktedir.
Friedrich Engels’in 1872 yılında yayımlanan Konut Sorunu kitapçığı şaşırtıcı derecede ileri görüşlüdür. Bu kitapçıkta, konut sorununun temel nedenlerini ve kapitalist sistemle olan içsel ilişkisini analiz eder. Viktorya dönemi işçi sınıfının sefalet içindeki gecekondu mahallelerini, hastalık ve erken ölüm saçan yaşam alanlarını anlatır.
Aradan yüz elli yıl geçtikten sonra, Birleşik Krallık’taki en kalabalık konutların bulunduğu ilçeyi aşırı derecede etkileyen COVID, Newham’daki İşçi Partili bir meclis üyesi tarafından “konut hastalığı” olarak adlandırıldı. Grenfell Tower felaketinin1Batı Londra, Kuzey Kensington’daki Grenfell Tower binasında 14 Haziran 2017’de 72 yurttaş öldü. (Ed.) beşinci yıldönümü ve soruşturmanın sona ermesinin ardından, Engels’in “toplumsal cinayet” kavramı hala yankılanmaya devam etmiştir.2Friedrich Engels İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu’nda bu kavramı şöyle tanımlar: “Burjuvazi bu konuda gerçeği konuşmaya cesaret edemez, çünkü kendini suçlamış olur. Oysa tüm emekçiler buna “toplumsal cinayet” diyorlar ve tüm toplumumuzu bu suça ortak olmakla suçluyorlar… Toplum binlerce insanı yaşamın gereklerinden yoksun bıraktığı, içinde yaşayamayacakları konumlara soktuğu –kaçınılmaz sonuç olan hastalık ve ölüm gelinceye dek o koşullarda kalmaya elindeki güçle zorladığı– bu milyonlarca mağdurun yok olacağını bildiği ve gene de bu koşulların sürmesine izin verdiği zaman, toplumun o yaptığı, bir bireyin yaptığı gibi kesinlikle cinayettir; örtülü, kasıtlı cinayettir; hiç kimsenin kendisini savunamadığı bir cinayettir; kimse katili görmediği için, mağdurun hastalık ve ölümü doğal göründüğü için cinayet gibi olmayan cinayettir; çünkü suç bir şeyi yapmaktan çok yapmamanın sonucudur. Ama cinayettir.” (Ed.) Bugün olduğu gibi 1872’de de Engels’in “sözde konut sıkıntısı” olarak adlandırdığı bir durum vardı. Engels bununla konut kıtlığının bir yanılsama olduğunu kastetmiyordu. Engelsin söylemek istediğini Herbert Marcuse oldukça iyi açıklamaktadır: “Konut krizi sistem işlemediği için ortaya çıkan bir fenomen değildir. Konut krizi diye bir kriz vardır çünkü sistem bizatihi olarak böyle işlemektedir.”
Engels bu broşürü tıpkı günümüze benzer sosyopolitik dalgalanmaların yaşandığı bir dönemde kaleme almıştır. 1870’ler büyük bir endüstriyel ve teknolojik gelişmeyi beraberinde getirirken, aynı zamanda giderek militanlaşan sendikacılığın hızlı büyümesine de yol açacak sınıfsal gerilimleri de derinleştirmişti. Bu tarihsel koşullar, Avrupa’da Prusya ve Fransa arasında yaşanan ve işçi sınıfı tarihinde ilham verici bir dönüm noktası olan Paris Komününe yol açan bir savaşla daha belirgin hale geldi.
Kapitalist metropol, yoğunlaşan yerli ve emperyalist sömürüyle beslenerek sınıf çatışmasının merkezi haline geldi. Kent yoksullarının sefil barınma koşulları, tıpkı bugün olduğu gibi işçi sınıfı topluluklarını yerinden eden zengin mega kalkınma projeleriyle bir tezat oluşturuyordu. Engels’in Konut Sorunu‘nda bundan şöyle bahsediyordu:
Modern büyük şehirlerin genişlemesi, bu şehirlerin belirli bölgelerindeki, özellikle de merkezi konumdaki arazilere yapay, çoğu zaman ekonomik olarak artan bir değer kazandırmaktadır; bu bölgelerde inşa edilen binalar ise bu değeri düşürmektedir (…) çünkü artık değişen koşullara cevap vermemektedirler (…) Sonuç olarak işçiler kentin merkezinden dış mahallelere doğru itilmektedir.
Bu sözler, şu anda yıkım tehdidi altında olan çok sayıdaki şehir içi toplu konutun kiracıları arasında yüksek sesle yankılanacaktır. Fakat yakın zamanda tekrar göreceğimiz üzere, konut alanındaki kapitalist yatırım dalgaları oldukça kısa ömürlüdür; dolayısıyla “kamu-özel sektör ortaklıklarını” konut sorununa bir cevap olarak görmeye devam etmek büyük bir ahmaklıktır.
1873 yılına gelindiğinde aşırı spekülasyon çılgınlığı finansal bir çöküş ve on yıldan fazla süren bir ekonomik bunalım getirdi. O sıralarda Engels maaşlı çalışmayı bırakmış, Marx’a daha yakın olabilmek ve işçi hareketi içinde süregelen kapitalist krize verilecek doğru siyasi yanıta ilişkin hararetli tartışmalara katılabilmek için Manchester’dan Londra’ya taşınmıştı. Konut Sorunu başlıklı Engels metni, kısmen kapitalist konut piyasasının verdiği zarara aracılık etmeye yönelik liberal ve anarşist argümanların bir eleştirisidir.
Engels, konut mülkiyetinin işçileri konut güvencesizliği ve sefaletten koruyabileceği önermesine karşı özellikle sert çıkmıştır. Kapitalizmin belirleyici özelliğinin ücretli emekten elde edilen kâr olduğunu savunur. Diğer tüm toplumsal ilişkiler bundan kaynaklanır ve bu nedenle bir ev satın almak diğer sömürücü meta mübadelesi biçimlerinden özünde farklı değildir. Engels, kapitalist konut sisteminin içsel yıkıcılığını geçersiz kılmak ya da inkâr etmek isteyenlerin “toplum şarlatanlığına”3Konut Sorunu’nun Önsözüne gönderme: “…o dönemde basını “konut sorunu” hakkındaki inceleme yazılarıyla dolduran ve her tür toplumsal şarlatanlığa fırsat sunan şey, tam da bu akut konut kıtlığı, Almanya’da gerçekleşmekte olan sınai devrimin bu belirtisiydi.” (Ed.) ve ahlakçılığına karşı uyarıda bulunur. Ayrıca, hayırseverliğin konut sorununu çözme kapasitesini de reddeder. Hayırseverlik (veya filantropi) bugün bile bazı insanların umut bağladığı bir şey…
Ne var ki, Engels’in yazdıklarından bu yana konut konusundaki tablo değişmiştir. Onun döneminde, belediye ve toplu konutlar bir alternatif sunmaya başlayana kadar, Birleşik Krallık’taki çoğu insan ev sahibi değil, kiracıydı. Bu durum Engels’in ekonomik analizini de elbette etkiledi. “Kira, faiz ve borçlardaki dalgalanmaları, günlük hayatta kalma mücadelelerini işyeri etrafında sürdüren çoğu işçi için yalnızca marjinal bir öneme sahip” unsurlar olarak tanımlıyordu.
Elbette insanca yaşamayı sağlayacak bir ücret için mücadele devam ediyor ve bu durum grev eylemlerindeki mevcut artışla kendini gösteriyor. Fakat konut, Engels’in bakış açısını tamamen değiştirecek bir şekilde ve ölçekte finansallaştı. Küresel toprak ağalığının katlanarak büyümesi, ipotekle ev satın almanın önemli ölçüde (şu anda duraklamış olsa da) yaygınlaşması ve bunun sonucunda faiz oranlarının artması, işçi sınıfı için büyük sonuçlar doğuruyor. Şüphesiz, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, ev satın almak pek çok kişi için bir servet biriktirme kaynağı haline geldi. Ancak Engels’in de işaret ettiği gibi, bu durum doğası gereği istikrarsız ve adaletsizdir. Ve kesinlikle, doğrudan egemen sınıfın çıkarlarına hizmet etmektedir.
Engels’in döneminden bu yana konut konusunun nasıl değiştiğine dair bir başka önemli örnek, konutun kapitalist sistem içinde nasıl kilit bir ideolojik ve siyasi silah haline geldiğidir. Thatcher’ın Satın Alma Hakkı ve buna bağlı olarak toplu belediye konutlarına verilen kasıtlı zarar bunun bir örneğidir. Oyun yazarı Arthur Miller, Satıcının Ölümü‘nü yazarken aldığı ilhamı izah ederken esasında ev sahiplileri hegemonyasını ve bunun tüketim kültürüyle olan içsel bağını çok güzel özetlemiştir4Arthur Miller, Timebends, 1984, s. 184. Alıntı düzenlenmiştir. (Ed.):
[K]apitalizmin saçmalıkları altında, bir buzdolabının tepesinde dikilerek bulutlara dokunmayı düşleyen bu sahte hayat, ödenmiş bir ipoteği aya doğru sallayarak nihayet zafer kazandığını sanıyordu.
Bununla birlikte, giderek artan sayıdaki insan için ev satın almak pek mümkün değil ve insanların kirada oturmaktan başka alternatifleri de yok. Oysa Viktorya dönemindeki konut koşulları ne kadar acımasız olursa olsun, kiracılar bugünkü kiracılar gibi gelirlerinin üçte biri ila yarısı oranında bir ücreti kira olarak ödemiyorlardı. Engels, Konut Sorunu‘nda kapitalizmin, işçilerin sürekli bir konut ve istihdam güvensizliği içinde yaşadıkları bir durumu nasıl kasten yarattığını tarif eder. Bugün Birleşik Krallık hükümeti bir kez daha, kiracıların hayatını karartan kusur aranmaksızın ev sahiplerinin keyifleri doğrultusunda yapılan tahliyeleri sona erdirme sözü veriyor. Bakalım bu kez sözlerini tutacaklar mı, yoksa gerekli mevzuat yine ev sahibi lobisi tarafından engellenecek mi?
Engels’e göre, konut sorununu kapitalizm çerçevesinde tanımlayan temel sınıfsal çıkarlardan kaçınmak mümkün değildi. Eminim ki Engels, konut politikası söyleminin bazı alanlarında tartışmayı hiziplere indirgemeye yönelik mevcut eğilimi şiddetle eleştirirdi. (Bunlardan birisi “Benim Arka Bahçeme Değil – NIMBY” ve bunun karşısındaki “Buyurun Arka Bahçeme – YIMBY” hareketidir.)
Bu anlamsız analiz biçimi, gayrimenkul sektörü çıkarları tarafından yerel toplulukları bölmek ve böylece daha fazla kâr amacı güden planları hayata geçirmeyi kolaylaştırmak için istismar edilmektedir. Bunun yerine Engels, 1872’deki argümanını tekrarlayarak “Bugün var olan haliyle devlet, konut felaketini düzeltmek için ne bir şey yapabilir ne de yapmaya niyetlidir” diyecektir.
Marx gibi Engels için de mesele bu düzeni değiştirmekti. İngiltere’de tabandan örgütlenme ve kiracı sendikaları yükselişte, ancak kapitalist konut normlarına meydan okumak için gerekli hareket gücü hala çok uzakta görünüyor. Parti politikaları açısından bakıldığında, ne Muhafazakâr Parti’nin kasvetli başkan adaylarının ne de Yeni İşçi Partisi 2.0’ın bu konuda söyleyecek işe yarar bir şeyleri var. Bir yön değişikliği sağlamak amacıyla, Engels tarafından savunulan ve Michael Roberts tarafından Engels 200 kitabında zarif bir şekilde tanımlanan, konutun toplumdaki yerine ilişkin daha geniş bir vizyon etrafında kampanya yürütmek gerekmektedir:
Engels’e göre, endüstriyel ücretli emek, işyerindeki tehlikeler, kötü ve katkılı beslenme, yetersiz giyim, hava ve su kirliliği, aşırı kalabalık, nemli ve hijyenik olmayan konutlar, endişe, moral bozukluğu, hastalık ve erken ölüm arasında karmaşık da olsa açık nedensel bağlantılar vardı.
Gezegenimiz yanarken, bu kapitalist ölüm yolculuğuna alternatifler inşa etmek hiç bu kadar ivedi olmamıştı!
Notlar
(1) Batı Londra, Kuzey Kensington’daki Grenfell Tower binasında 14 Haziran 2017’de 72 yurttaş öldü. (Ed.)
(2) Friedrich Engels İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu’nda bu kavramı şöyle tanımlar: “Burjuvazi bu konuda gerçeği konuşmaya cesaret edemez, çünkü kendini suçlamış olur. Oysa tüm emekçiler buna “toplumsal cinayet” diyorlar ve tüm toplumumuzu bu suça ortak olmakla suçluyorlar… Toplum binlerce insanı yaşamın gereklerinden yoksun bıraktığı, içinde yaşayamayacakları konumlara soktuğu –kaçınılmaz sonuç olan hastalık ve ölüm gelinceye dek o koşullarda kalmaya elindeki güçle zorladığı– bu milyonlarca mağdurun yok olacağını bildiği ve gene de bu koşulların sürmesine izin verdiği zaman, toplumun o yaptığı, bir bireyin yaptığı gibi kesinlikle cinayettir; örtülü, kasıtlı cinayettir; hiç kimsenin kendisini savunamadığı bir cinayettir; kimse katili görmediği için, mağdurun hastalık ve ölümü doğal göründüğü için cinayet gibi olmayan cinayettir; çünkü suç bir şeyi yapmaktan çok yapmamanın sonucudur. Ama cinayettir.” (Ed.)
(3) Konut Sorunu’nun Önsözüne gönderme: “…o dönemde basını “konut sorunu” hakkındaki inceleme yazılarıyla dolduran ve her tür toplumsal şarlatanlığa fırsat sunan şey, tam da bu akut konut kıtlığı, Almanya’da gerçekleşmekte olan sınai devrimin bu belirtisiydi.” (Ed.)
(4) Arthur Miller, Timebends, 1984, s. 184. Alıntı düzenlenmiştir. (Ed.)
Orijinal Başlık: 150 Years Ago, Friedrich Engels Correctly Assessed What’s Wrong With Housing Under Capitalism
Yazar: Glyn Robbins
Türkçeye Çeviren: Aliberk Akbulut
Editör: Bekir Demir