Demo v1.0

5 Kasım 2024, Salı

Beta v1.0

Isaac Newton: Tanrı’yı Arayan Bir Mistik Rasyonel

Newton'a göre, bilim Tanrı'nın zihnine açılan bir kapıdır ve aynı zamanda insanlar ile Tanrı arasında bir köprüdür.
Çeviren:
Emre Güneri
Kaynak:
Big Think

Fizik, simya, teoloji ve eskatoloji1Eskatoloji insanlığın nihai kaderi veya dünya tarihini sonuçlandıran olaylar, daha kaba bir tabirle dünyanın sonu yani apocalypse ile ilgilenir. (Çev.) gibi alanlarla ilgilenen Isaac Newton’un araştırmaları esasında Tanrı’yı anlama ve onu keşfetmeye dayanırdı. Newton’un öğrenmeye karşı olan bu tutkusu, bizim şu anda bilim olarak adlandırdığımız ve uyguladığımız şeyin çok daha ötesindeydi. O, fiziğe kıyasla daha çok teoloji ve simya üzerine çalışmalar yaptı. Newton, evreni Tanrı’nın sonsuz gücünün bir simgesi olarak, bilimi de Tanrı’nın zihnine açılan bir kapı olarak görüyordu. Bilimsel yaratıcılığın kendi kendine ortaya çıkmadığını, aksine felsefe ve din gibi alanlarla derin bir bağlantı içinde olduğunu ve birbirlerinden etkilendiğini fark etmek, bilimin daha çekici hale gelmesine bir katkıda bulunmaz mı?

Bilim alanında Isaac Newton’dan daha etkili bir isim düşünebilmek gerçekten zor. Elbette, Einstein, Bohr, Heisenberg, Darwin, Curie gibi kişiler bilim dünyası için önemli ve özel isimlerdir ve hak ettikleri ölümsüzlüğe sahip oldular. Fakat Newton’ı eşsiz kılan nokta, Darwin’in durumuna benzer şekilde, kuantum fiziği gibi atom altı dünyada bulunan veya izafiyet teorisi gibi doğrudan insan beyninin algılayamayacağı hızlarda olmasının aksine, günlük hayatla ilişkilendirebileceğimiz bir bilim yaklaşımına sahip olmasıdır.

Isaac Newton, elmanın düşmesinden roketlerin fırlatılmasına, Mars’a seyahat edilmesinden gökkuşağının renklerine kadar günlük hayatta deneyimlediğimiz birçok fenomeni açıklayabilmek için hareket yasaları ve evrensel çekim yasasını geliştirdi. Buna ek olarak, Newton evreni daha iyi gözlemleyebilmek için kullandığımız reflektör teleskobunu da icat etti. En önemlisi, onsuz mühendisliğin veya fiziğin var olamayacağı kalkülüsü icat etti.2Aslında kalkülüsü icat eden sadece o değildi, Newton ve Gottfried Wilhelm Leibniz’in kalkülüsü ayrı ayrı geliştirmiş olmalarına rağmen, zaman içinde ikisinin de bağımsız olarak kalkülüsü icat ettiği kabul edilmiştir. (Çev.)

Tamamıyla sıra dışı bir kişilik

Bir arkadaşımla Newton’a olan hayranlığımı paylaştığımı hatırlıyorum. Bunun üzerine o, bana katılmadığını belirterek şunları ekledi: “Evet, bilim gerçekten muhteşem bir şey, ancak ne tuhaf bir adam ki hiçbir arkadaşı, evliliği hatta bir ilişkisi bile olmamış. Bu yüzden, Newton ismini duyduğumda senin kadar heyecanlanamıyorum.” Aslında Newton’ın sosyal tuhaflıklarının sizi içine çekebilmesi için, sadece bilimle sınırlı kalmaktan ziyade onu bir bütün olarak değerlendirmelisiniz. Bu yüzden Newton’ın öğrenim gördüğü Cambridge’de patlak veren vebadan kaçmak için 23 yaşında iki yıl boyunca annesinin Woolsthorpe’daki çiftliğinde kaldığı yıllara, yani 1660’lar İngilteresi’ne gitmeliyiz. Aslında bunu bir dönüm noktası olarak değerlendirebiliriz çünkü bu zaman dilimi Newton’ın bilimi etkisi altına aldığı, aynı zamanda mekanik ve kütleçekimi yasalarının temellerini attığı zamanlardı.

Mistik Rasyonel

Newton’ı tam anlamıyla anlayabilmek için sadece onun bilimine odaklanmak yeterli olmayacaktır. Hatta rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Newton’un öğrenme tutkusu, şu anda bilim olarak adlandırdığımız şeyin çok ötesindeydi. Öyle ötesindeydi ki, elementlerin dönüşümünden İncil kronolojisine ve Hristiyan Üçlemesi’nin doğasına kadar uzanan gizemli konularla ilgilenen teoloji ve simya alanlarında daha fazla çalışma yapmıştı. Okullarda Newton fiziğinin saf bir rasyonellik modeli olduğunu doğru bir şekilde öğrensek de, Tanrı’nın evrende oynadığı bu önemli rolü göz ardı edersek, Newton’ın anısına gerçekten büyük bir saygısızlık etmiş oluruz. Newton’ın bilimsel başarılarını anlayabilmek için, onun metafizik yönünü göz ardı edebiliriz. Fakat bu madalyonun yalnızca bir yüzü, çünkü Newton Evreni Tanrı’nın sonsuz gücünün bir yansıması olarak görmüştü ve bu nedenle Newton’ın hayatının Tanrı’yı arama çabası içinde geçtiğini, Evrendeki tüm bu güzellikleri ve düzeni bahşettiğine inandığı Tanrı ile birliktelik arayışı içinde olduğunu; yani onun varlığını ve yaratıcılığını daha derinlemesine kavramak için uzunca bir arayış içerisinde olduğunu söylemek abartı olmazdı. Onun bilimi bu inancın bir ürünü, rasyonel mistisizminin bir ifadesi, yani Tanrı ile insan arasında bir köprüydü.

Newton’ın yazılarında teoloji ve simyanın etkisini net bir şekilde görebiliriz. Bunun örneklerine, Newton’ın yeni mekanik kurallarını ve evrensel kütleçekim yasasını dünyaya açıkladığı Doğal Felsefenin Matematiksel İlkeleri‘nin Üçüncü Kitabı’nda rastlarız. Newton bu kitapta evrensel madde oluşumu, çöküşü ve yeniden doğuşu üzerine yorumlarda bulunur. Newton’ın maddeyi yıldızlar, gezegenler ve kuyruklu yıldızlar aracılığıyla geri dönüşümüne dair lirik vizyonu, mekanik bilimini ve simya keşiflerini bir araya getiriyordu. Büyük birleştirici, Tanrı’nın dünyadaki fiziksel dışavurumu olan kütleçekimi, kozmos boyunca değişim ve dönüşümü düzenlemiştir:

Güneşten, sabit yıldızlardan ve kuyruklu yıldızların kuyruklarından çıkan buharlar, gezegenlerin kendi kütleçekimleri sayesinde bir araya gelir ve sonunda atmosfere karışırlar. Orada yoğunlaşarak suya ve neme dönüşürler; ve sonra hafif bir ısı ile yavaş yavaş tuz, sülfür, tentür, çamur, kil, kum, taş, mercan ve diğer yersel maddelere dönüşürler.

Newton, göksel maddenin sürekli bir gelgit içinde oluşunu ve onun akışını tanımlar ve bunu da dünyaya, organik ve simyasal bir bakış açısıyla ifade eder. Gezgin kuyruklu yıldızlar, yıldızlardan gezegenlere malzemeleri taşıyan habercilerdir. Bu malzemeler, gezegenlerde kimyasal değişimlere uğrayarak yaşamı destekleyen maddelere dönüşürler. Simya deneylerindeki yavaş yanmaya bir gönderme olan “yavaş ısı” altında dönüşen yıldızlar ve kuyruklu yıldız buharları yersel maddeleri oluşturur. Newton’ın mekanik evren modelini oluştururken simyadan ilham aldığı görüşü, başka gezegenlerde yaşamın bilimsel olarak mümkün olabileceği fikrini desteklemektedir.

Uzaktaki gizemli eylemin dönüşü

Newton’ın teorisinde rahatsız olduğu nokta, “uzaktaki etki” kavramıydı. Kütleçekiminin, Güneş’in gezegenlerin üzerinde (aynı zamanda gezegenlerin Güneş’in üzerinde) bu kadar uzak mesafelere rağmen nasıl etki gösterebildiği gizemli bir olguydu. Bu durum, o dönemde fizikçilerin anlamakta zorlandığı bir konuydu ve Newton’ı da epey rahatsız etmişti. Bu nasıl olabilirdi? Newton da bunu tam olarak bilmiyordu ve Principia kitabında bu konu hakkında “hiçbir hipotez uydurmadığı”ndan söz etmişti. Gerçekten olduğuna inandığı şeyi bilimsel olarak kanıtlayamayacağını biliyordu, yani Tanrı’nın dünyadaki etkisini. Ancak Principia‘yı yayımladıktan birkaç yıl sonra Oxfordlu ilahiyatçı Richard Bentley ile mektuplaşmış ve konu orada açılmıştı:

Cansız maddenin, karşılıklı temas olmadan (maddi olmayan bir araç kullanmadan) diğer maddeler üzerinde etki göstermesi ve onları etkileyebilmesi düşünülemez. Kütleçekiminin maddenin doğasında var olması ve maddenin özünde bulunması, böylece bir cismin diğer bir cisim üzerinde, başka herhangi bir şeyin aracılığı olmaksızın, boşluktan geçerek etki edebilmesi veya birbirlerinden kuvvet alabilmesi bana göre o kadar büyük bir saçmalıktır ki, felsefi konular üzerinde yetkin bir düşünme yetisine sahip olan hiç kimsenin bu saçmalığa düşmeyeceğine inanıyorum. Kütleçekimine sürekli olarak belirli yasalara göre hareket eden bir etken neden olmalıdır, ancak bu etkenin maddi mi yoksa manevi mi olduğu sorusunu okuyucularımın değerlendirmesine bırakıyorum.

Maddi mi, manevi mi? Newton bu kararı okuyucularına bıraktı, fakat aynı zamanda Tanrı’yı da kozmosunda önemli bir etken olarak gördü. Onu, gezegenlerin, kuyruklu yıldızların ve yıldızların kütleçekiminin sürekli çekimine karşı dengesini sağlayan bir tür göksel mekanikçi olarak konumlandırdı. Bunu Principia‘nın sonunda, “Genel Scholium”da söylemiştir:

Güneş, gezegenler ve kuyruklu yıldızlardan oluşan bu eşsiz sistem, sadece zeki ve güçlü varlıkların hâkimiyetiyle mümkün olabilirdi. Her yerde aynı ve kesin olan bu kör metafiziksel zorunluluklar, çeşitlilik yaratmaz. Fakat, farklı zaman ve mekânlarda karşılaştığımız tüm bu doğal çeşitlilikler, var olması kaçınılmaz olan bir varlığın fikirleri ve iradesi dışında hiçbir şeyden kaynaklanamazdı.

Bilim: Tanrının zihnine açılan kapı

Isaac Newton’a göre, evren Tanrı’nın eseridir ve bu, sürekli hareket halinde olan bir sahne olarak tasvir edilebilir. Newton’a göre, bilim Tanrı’nın zihnine açılan bir kapıdır ve aynı zamanda insanlar ile Tanrı arasında bir köprüdür. Bu yüzden, büyük ekonomist ve düşünce tarihçisi John Maynard Keynes’in Newton’ı Aydınlanma çağının ilk ismi olarak adlandırması şaşırtıcı değildi. ”O, sihirbazların sonuncusuydu”. John Maynard Keynes onu neden sihirbazların sonuncusu olarak adlandırıyordu? Çünkü o tüm evreni ve içindeki her şeyi bir bilmece, saf düşünceyi belirli kanıtlara uygulayarak okunabilecek bir sır, Tanrı’nın ezoterik kardeşliğe bir tür filozofun hazine avına izin vermek için dünyaya koyduğu belirli gizemli ipuçları olarak görüyordu.

Newton, genellikle bir rasyonalist olarak tanınsa da aslında bilimin, Tanrı’nın zihnini anlama çabası gibi dini bir uygulamaya dayandığına inanıyordu. Yani, o rasyonel bir mistikti.

Şimdi soruyorum: Bilimsel yaratıcılığın kendi kendine ortaya çıkmadığını, aksine felsefe ve din gibi alanlarla derin bir bağlantı içinde olduğunu ve birbirlerinden etkilendiğini fark etmek, fizik eğitiminin daha çekici hale gelmesine katkıda bulunmaz mıydı? Elbette, her hikâye farklıdır, fakat bu ekstra boyutları anlatıya eklemek, bilimi insana indirger ve onu daha ilgi çekici ve erişilebilir kılar. Bu denklemler çok önemlidir, ancak yine de insanı insan yapan şeyler değillerdir…

Notlar

(1) Eskatoloji insanlığın nihai kaderi veya dünya tarihini sonuçlandıran olaylar, daha kaba bir tabirle dünyanın sonu yani apocalypse ile ilgilenir. (Çev.)

(2) Aslında kalkülüsü icat eden sadece o değildi, Newton ve Gottfried Wilhelm Leibniz’in kalkülüsü ayrı ayrı geliştirmiş olmalarına rağmen, zaman içinde ikisinin de bağımsız olarak kalkülüsü icat ettiği kabul edilmiştir. (Çev.)

 

Orijinal Başlık: Isaac Newton’s life was one long search for God
Yazar: Marcelo Gleiser
Türkçeye Çeviren: Emre Güneri
Editör: Bekir Demir