Hayatı Değerli Kılan…

Tüm tomurcuklarınızla ve “tuhaflıklarınızla” yaşama Spinozacı bir davet. Dün aramızdan ayrılan Helen De Cruz’un değerli anısına saygıyla.
Okuma listesi
Çeviren:
Editör:
Wondering Freely
Özgün Başlık:
Can’t take it with you
29 Mayıs 2025

Çevirenin Notu

Helen De Cruz felsefeyle yaşamanın, kendi deyimiyle “tuhaflıkların” en güzel örneklerindendi. Kendisiyle yazıştığımız Türkçeye çevrilecek yazılarından birisi değildi bu, ancak dün aramızdan ayrıldığını öğrenerek, “değerli” hatırasını bu son yazısıyla yâd etmek istedik.

Hospis bakımı1Kanser bakım hastaneleri/klinikleri ve evde bakım/destek programı – ç. n. altındayım ve iyi bir yaşamın ne anlama geldiği üzerine epey düşünüyorum. Yazmak zor, bu iş bir sabahımı ya da öğleden sonramı değil, günlerimi alacak. Yine de düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Düşüncelerinizi yanınızda götüremezsiniz, yine de onlarla kendimizi ölümsüz hisseder ve öyleymiş gibi davranırız.

Dünyanın en zengin adamı mutlu olmasa da, dilediği her şeyi satın alabilir, canı istediğini yapabilir. Oysa geçmişteki sevinçle yâd ettiklerimizi bir düşün, Marie Curie, Vincent Van Gogh, bilge büyükannemiz… pek de zengin sayılmazlardı. Aslında bu insanları bize bıraktıkları şeyler için seviyoruz. Sahip oldukları şeyler için değil.

Üç yıl önce Moma’da Van Gogh’un Yıldızlı Gece tablosunu görüşümü, beni nasıl derinden etkilediğini anımsıyorum. Elbette birçok reprodüksiyonunu görmüştüm ama Yıldızlı Gece’nin özgün tablosu beni hiçbir kopyasının yapamayacağı kadar etkiledi. Oysa bir akıl hastanesindeydi Van Gogh, son derece mutsuzdu, depresifti ve çılgınca üretkenlik nöbetleri içerisinde çalışıyordu. Gördüğü gökyüzü, tutulduğu odanın penceresindendi. Van Gogh’un iyiye giden ve mutlu bir yaşamı olduğunu pek söyleyemeyiz. Yine de bizim serpilip yeşermemize katkıda bulunur, en azından pandeminin zirveye ulaşmasının ardından 2022’de ilk seyahatimde Yıldızlı Gece’yi canlı kanlı gördüğümde bana kattığı buydu.

Cenazelerde veya farklı vesilelerle, başkalarının tuhaflıklarını, kendine özgülüklerini sevdiğimizi fark ederiz. Rahmetli, nazikti, sevecendi ama balık tutmayı da severdi, Cardinals’in büyük hayranıydı. Spor tutkunu olmanın birinin erdemine katkıda bulunması şaşırtıcı gelebilir. Ama öyle, çünkü bu, onu o yapan şeylerin bir parçasıydı. Mark Alfano, ölüm ilanlarını inceleyerek bu konu üzerinde sistematik çalışmalar yaptı ve çalışmalar, hayatta kalan akrabaların spor taraftarı olmanın bir erdem olduğunu düşündüklerini gösteriyordu. Dansçı veya kuş gözlemcisi olmak da öyle.

Susan Wolf, Moral Saints (Ahlaki Azizler) kitabında, her zaman başkalarına yardım etmek üzere hareket eden mükemmel ahlaki bir varlığın sıkıcı olabileceğini söyler. Böyle birinin ne bir hobisi ne de tuhaflıkları vardır. Öyle ya, tüm o zaman daha iyi şekilde geçirebilir. Yine de, bu hobiler ve tuhaflıklar bir şekilde değer taşır ve biz başkalarında bunları görmeyi severiz. Bu bakış, tasarılar ve tutkuların birer erdem olabileceği fikrini destekler. Peki ama nasıl?

Audre Lorde ve Spinoza, iyi bir insan olmanın birçok alanda serpilmek ve yeşermek anlamına geldiğini anlamama yardımcı oldu. Caleb Ward’ın, Lorde üzerine yazdığı monografide dediği gibi: Lorde, kendini öncelikle bir şair olarak görse de, aynı zamanda siyahi bir kadın, bir anne, bir aktivist ve lezbiyendi (kendi deyimiyle “diğer kadınları seven bir kadın”). Tüm boyutlarıyla tanınmak konusunda ısrarcıydı.

Spinoza, Ethica eserinde sezgilere aykırı bir şekilde etik egoizmi savunmuştur. Kendimize fayda sağlamamız gerektiğini söylüyordu. Ancak Spinoza’nın çizdiği tabloda benliğimiz Tanrı’nın sonlu dışavurumları gibidir. Ve sınırlı olan şu benliğimizle o mükemmelliğe erişebiliriz. Çok zengin, güçlü veya saygın olmak, kendinize fayda sağlamaz çünkü bunlar Spinoza’ya göre boş şeylerdir. Bu, dünyanın en zengin insanının neden mutlu olmadığını ve sürekli bir tasdik arayışında olduğunu açıklar. Ayrıca, görece sade bir yaşam süren Türk müzisyenin muhtemelen neden daha mutlu olduğunu da açıklar.

Boş saygınlık ve itibar peşinde koşmak sizi kaygılandırır, çünkü saygınlık, başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğüne bağlıdır. Bu yorucu bir iştir, bu yüzden Spinoza başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğünü umursamadığına karar verdi. Ve biz hâlâ onun çalışmalarını takdir ediyorsak sebebi bu tutumudur.

Bunun yerine, kendinizi eksiksiz bir varlık olarak, tüm tomurcuklarıyla çiçek açan bir gül fidanı gibi dışavurarak esasında kendinize iyilik yapmış olursunuz. İnsanlar sizden keyif alırlar. Siz de Lin Manuel Miranda’nın güzel müziklerinden keyif alırsınız. Ancak, sadece kuşları izlemekten hoşlanan bir kuş gözlemcisi gibi, bir şey “üretmeseniz” bile, insanlar yine de sizde değerli bir şey bulurlar. Çünkü Spinozacı, kendini her şeyiyle dışavurur, erdemli olan da işte budur. Spinoza ayrıca, uğraşlarınızda başkalarına zarar vermemeniz gerektiğini vurgulamıştır. Sevdiğiniz şeyleri yapın, sevdikleriniz de ardınızda bıraktıklarınızda iyi olanı bulacaktır. Ben ud çalıyorum. Vasat bir çalgıcı olsam da, insanların bende buna değer verdiğini biliyorum.

Başkalarının çok yönlülüğünü takdir etmekten fazlasıdır bu. Tuhaflıkları ve tutkuları, kişinin en önemli özellikleri olarak görürüz. Onlar öldükten sonra da uzun süre değerini koruyabileceğimiz şeylerdir bu özellikler.

Not: Bu eski yazıda birçok düşünce yineleniyor, ancak düşüncelerim, belirli şeylere olan tutkumuzu ve dans ve şiir gibi becerileri geliştirmemizi erdem olarak görme yönünde gelişti. Elbette MacIntyre’yi unutmuş değilim, ama bu daha uzun bir yazı gerektirir.

Notlar

(1) Kanser bakım hastaneleri/klinikleri ve evde bakım/destek programı – ç. n.

Bunları okudunuz mu?