Demo v1.0

22 Aralık 2024, Pazar

Beta v1.0

“Primitif” Resim

Halk sanatının çöküş sürecinin tam ortasında, resim üretimi alt tabakanın “sanatsal enerjisi” açısından yepyeni bir çıkış noktası sağlamıştı.
Çeviren:
Kadir Gülen
Kaynak:
Clement Greenberg, Art and Culture

Başlıklar

“Pazar resmi” veya “naif” de denilen “primitif” resim Sanayi Çağıyla birlikte başlar. Halk sanatının çöküş sürecinin tam ortasında, resim üretimi –daha doğrusu şövale resmi– alt tabakanın “sanatsal enerjisi” açısından yepyeni bir çıkış noktası sağlamıştı. Alman –en azından Almanca yazan– bir araştırmacı olan Nicola Michailow, bu düşünceyi alanında dönüm noktası olan makalesinde ileri sürer.1Zeitschrift für Kunstgeschichte, No. 5, 6 (1935). Doktor Michailow’un deyimiyle, Laienmalerei (amatör resim) uygulayıcıları, çoğu durumda “Halkın (Volk) kadim yaratıcılık dürtüsü”nden diğer sınıflara nazaran en fazla pay alan, o meşum addedilen küçük burjuva sınıfıdır. (Doktor Michailow Nazi Almanyası’nda yazıyor olsa da, bu kavramlar genellikle tipik Nazi öncesi Almanya’sı iklimine aittir.) Amatör ressam (layman painter), sanatında incelik (sophistication) kazanma konusunda çoğu zaman ya fazla yetersiz ya fazla yalıtılmış ya da her ikisidirler. Kayıt altına alınmış ilk amatör ressamlardan birinin I. Büyük Frederick gibi bir Prusya kralı olması bu durumla çelişmez. William zamanında, Kuzey Almanya resim sanatındaki zengin fakir hemen herkes eşit ölçüde gelenekten soyutlanmıştı. Bu ilişkide belirleyici olan şey, gelenekle kurulan bağın ortadan kalkmış olmasıdır.

Peki halk sanatının bıraktığı boşluğun doldurulmasında özellikle şövale resmi neden bu kadar can alıcı bir hâl almıştı? Her şeyden önce, halk sanatı bu tür resimleri hiçbir zaman bünyesinde barındırmamıştı; Avrupalılar yontma taş devrinden beridir süsleme dışında hiçbir amaçla renkleri ve çizgileri kullanmamışlardı. Doktor Michailow bunu sorgulamaya girişmez, fakat ben cevabın bir parçası olarak bizzat şunu ileri süreceğim: 18. yüzyılın küçük kasabalarında ortaya çıkan şehirli havalarına girmiş orta sınıf arasında resimlere, bilhassa da portrelere dönük bir talep ortaya çıkmıştı; işlenmiş reprodüksiyonların giderek artan dolaşımı sayesinde canlandırılan bir talep. Dolayısıyla “amatör” ressamlar o kadar da amatör değildi; en azından piyasa için çizim yaptıkları ve buradan güç aldıkları ölçüde profesyonellerdi. Yalnızca kendi şahsi tatminleri için çizim yapan “amatörler” açısından en önemli dürtü de reprodüksiyon ürünler olsa gerektir. Döneme dair bulgular, her iki durumda da, bu sanatın gerek Doktor Michailow gerek Jean Lipman’ın düşünüyormuş gibi göründüğü kadar orijinal olmadığını gösteriyor.2Lipman, American Primitive Painting, New York: Oxford University Press, 1942. “Naif” bir sanatçının, numune örneklerin teşviki olmadan, el değmemiş bir manzara ya da bir natürmort çizmeye girişmesi çok daha olası değildir.

Doktor Michailow, Laienmalerei’nin en fazla Almanya, Balkanlar, Kuzey Amerika gibi Batı uygarlığının dış bölgelerinde geliştiğine işaret eder. Amerika, neredeyse hiçbir resim kültürüne sahip olmayan put kırıcı Protestanların buraya yerleştirilmesi nedeniyle, ideal koşulları sağlamıştı. Aynı zamanda burada Almanlar ve Bulgarlarda olduğu gibi, yeni ortamlarında onlara resim sanatının eski geleneklerini hatırlatacak hiçbir şey yoktu. Yine de, Bayan Lipman’ın kitabında yeniden basılan resimler birçoğu, bilhassa da profesyonel ve yarı-profesyonel “ressamlar” tarafından yapılanlar, “primitif” Amerikan resminin geleneksizliğindeki farklı düzeyleri ayırt etmeyi gerekli kılacak derecede ekolleşmiş bir sanata delalet eder. Kuşkusuz, Doktor Michailow’un amatörün yaptığı resmin kültürel yoksunluğu tezinin kapsamlı biçimde değerlendirilmesi gerekir. Avrupa’da veya Amerika’da, basılı materyalin erişiminin ötesinde var olduğunu bildiğimiz neredeyse hiç “primitif” resim mevcut değildir: Resimler, en başından beri, bu meselenin bir parçasıydı ve bu küçük Amerikan kasabası Protestan olduğundan haydi haydi kitapkurduydu. Balkanlarda durumun nasıl olduğuna dair ise bir fikrim yok.

I. Dünya Savaşından bu yana “primitif” resmin yıldızının parlayışı –belki de bugün daha fazla dikkat kesildiğimizden parıldayış gibi görünen şey– bir parça farklı bir mesele olabilir. Kendi öncülü gibi, 20. yüzyılın “primitif” resmi de mütevazı bir sosyal kökenden gelme eğilimindedir, ama Batı natüralizminin aşırı olgunlaşmasıyla birlikte, doğru çizim ve gölgelendirmenin –yani gerçekçi akademik çizim ve gölgelendirmenin– öğrenilmesi daha kolay bir hâl aldığından, genellikle primitif resmin sanatsal incelik kazanmasını engelleyen şey, toplumsal faktörlerden ziyade psişik ve mizaçla ilgili faktörlerdir. (Nitekim sahne sanatlarını bir kenara bırakırsak, doğal yetenek ya da el becerisi faktörünün ağırlığı, toplamda azalıyormuş gibi görünüyor.) Prensipte “primitif” ressamlar, ister doğayı ister kendi bakış açılarını ya da hayallerini resmetsinler, gerçekliğe erişmek için çabalarlar ve yapıtlarının kati biçimde “primitif” olduğunun ilan edilmesinin nedeni de bu resmin baştan savma gerçekçiliğidir. Birçok “primitif ressam”ın sanatlarına harcadığı süreyi ve günümüzde tahsile dayalı sanata daha kolay erişilebilmesi göz önüne alındığında, gerçekçi çizimin ve gölgelendirmenin püf noktalarını er ya da geç öğrenmelerini beklenirdi. Ancak mevcut koşullarda çoğunun hiçbir zaman bunu gerçekleştirememiş olması, toplumsal ve kültürel engellerden ziyade zihinsel engellere atfedilebilir gibi duruyor. Geçmişteki “primitif ressamlar”ın büyük bir kısmı egzantirik tipler olmuş olmalı ama büyük bir kısmının günümüzde böyle olup olmadığından emin değilim. Henri Rousseau –şayet kanıtlar doğruysa– ancak yaşlılığında zekâsının zayıflamasıyla birlikte tam anlamıyla olgunlaşmış bir “primitif ressam” hâline gelmişti. Gençliğinde son derece yetenekli bir ressam olan Louis Eishemius da ancak zihinsel durumu kötüleştiğinde “primitif ” bir ressam olarak görünmeye başlamıştı. Aynı zamanda günümüzde birçok “primitif ressam”ın yaşları kendilerini bunaklaştırdığı ya da öğrenme yeteneğinden yoksun bıraktığı için, resim yapmaya geç yaşta başladığı gerçeği söz konusudur.

Her hâlükârda “naif” ve yabancılaşmış sanat arasında net bir çizgi çekmek her zaman güç olmuştur. Bunlar, Jean Dubuflet’in art brut (ham sanat) adını verdiği, yani duvarlara ve kaldırımlara grafiti ve karalamalar, umumi tuvalet küfürleri vb. gibi sanat eserlerine göre birbirlerine daha yakındırlar elbette. Sanat yapma niyeti taşımadan, doğrudan kendini ifade ve iletişimden başka bir derdi olmadan, tıpkı jestlere benzer şekilde üretilir art brut (ve hemen hemen her zaman tekyönlü ve tekrenklidirler); oysa primitif ya da çoğu durumda çılgın sanatçının amaçladığı şey sanat yapmaktır. Dubuffet, ham sanat ile yabancılaşmış sanatı aynı kefeye koyduğunda, kendi “keşfini” yanlış yorumlamış olur. Fakat şayet ham sanat özelinde sanat bir tesadüf meselesiyse, “primitif” resmin gerçek erdemlerinin büyük bir kısmı da öyledir, çünkü bu türden bir sanatın albenisi ya da gücü, yaratıcıları tarafından bilinçli şekilde peşine düşülmeyen, baskın bir şekilde soyut ya da dekoratif niteliklerinde yatar. Yaptıkları sanatı üsluptan yoksun bırakan şey, gerçekçiliğe erişmek yönündeki bilinçli çabaları ile resimlerini dekoratif biçimde derleyip toparlamak dışında bunları düzenlemekteki becerisizlikleri arasındaki çelişkidir.

“Primitif ressamlar”ın popülaritesi zayıflıyor ve yapıtlarında bir zamanlar yaptığımız gibi çok fazla nefaset bulamıyoruz. Bu fenomeni saygınlaştıran Rousseau hiçbir şekilde tipik bir örnek değildir ve onun durumunda bile çok sayıda ayrım yapılması gereklidir. “Primitif” ya da “amatör” kategorisi, onun sanatını tanımlamak açısından fazla dardır; kanımca bu durum, Kernevekeli Alfred Wallis’in şematik manzaraları ve Rousseau ile mukayese edilebilecek diğer yegâne primitif ressam için de geçerli olabilir. Wallis, en azından, gerçekçilikle ilgili her türlü değerlendirmeyi aşacak denli güçlü bir resimsel birlik duygusu ve içgüdüsü taşıması bakımından sıradışı bir örnekti.

 

Notlar

(1) Zeitschrift für Kunstgeschichte, No. 5, 6 (1935).

(2) Lipman, American Primitive Painting, New York: Oxford University Press, 1942.

 

Orijinal Başlık: “Primitive” Painting
Yazar:
Clement Greenberg
Türkçeye Çeviren:
Kadir Gülen
Editör:
Bekir Demir