Demo v1.0

22 Aralık 2024, Pazar

Beta v1.0

Tekerrürün İmkânı: Kierkegaard ve Lacan

“Tekerrürün imkânsızlığına ışık tutan şey, onun bizzat yeniden keşfedilmesidir”
Çeviren:
Kadir Gülen
Kaynak:
Lacan Review Online

Başlıklar

Lacan’a göre, Freud’un kendinden önceki “ruh sorgulayıcılarından en keskini”1Lacan, J. The Four Fundamental Concepts of Psychoanalysis. Ed. by J.-A. Miller. Trans. by Alan Sheridan. London: Hogarth, 1977; 59. [Türkçesi: Jacques Lacan, Psikanalizin Dört Temel Kavramı, çev. Nilüfer Erdem, Metis Yayınları, İstanbul, 2014, s. 59.] olan Kierkegaard’un etrafı, kendisinin de bizzat tanıklık ettiği gibi, “bir tekerrürün mümkün olup olmadığı ve ne anlama sahip olduğu, bir şeyin tekerrür yoluyla kazanıldığı mı yoksa kaybedildiği mi”2Søren Kierkegaard, Repetition and Philosophical Crumbs, translated by M.G. Piety, New York, Oxford University Press, 2009, p. 3. [Türkçesi: Søren Kierkegaard, Tekerrür, çev. Nur Beier, Alfa Basım Yayın, İstanbul, 2021, s. 31. (çeviri biraz değiştirildi)] sorunuyla çepeçevre kuşatılmıştı. Kierkegaard bu soruyla karşı karşıya kaldığında “âdeta felç olduğunu” dile getirir; ona bir cevap verebilsin diye bir deneyimden yararlanır; geçmişte yaşadığına benzer bir mutluluk anını yeniden yaşamak ve böylece mutluluğu yeniden keşfetmek için adımlarını geçmişe döndürüp daha önceden ziyaret ettiği Berlin’e yolculuk etmeye karar verir. Burada Kierkegaard’un projesi, tam da kendisini bu denli yoğun bir biçimde alakadar eden teorik bir soruna kendisini kaydeden bir eylemle (Berlin’e yolculuk) karşılık verdiği için bir eylem felsefesi olarak tecelli eder. Bu nedenle Repetition (Tekerrür) teorik bir deneme değil, daha ziyade yazarın seyahat günlüğünün deneysel bir kaydı olacaktır.

Bu deneysel girişimin bir başarısızlık olduğu aşikâr olur. Örneğin, Kierkegaard’ın operada en sevdiği dramayı yeniden dinleyerek aynı tinsel yücelmeyi hissetmesi imkânsızdır. Duyumsadığı keyif her açıdan geçmişe aittir ve o geçmişe yeniden dönmenin bir olanağı yoktur. Hatta aksi gibi bu yolculuğun kendisine çektiği zahmetin mükâfatını vermediğini çünkü gerçekte tekerrür diye bir şeyin söz konusu olmadığına ikna olmak için koltuğunu terk etmesinin gereksiz olduğunu dile getirir. Kierkegaard “tekerrür eden tek şeyin herhangi bir şeyin imkânsızlığı” olduğunu onaylayıp bu kabule kendisini “mümkün olan her yoldan tekerrür ettirerek ikna etmiş”3Age., s. 38. ve temelde şöyle bir gözlemde bulunmuştu: “Her şey beyhudelikken ve uçup giderken, insan oturma odasında sessiz sakin oturuyor ama yine de trenle olduğundan daha fazla hız alıyor, kıpırdamadan oturduğu hâlde.”4Age., s. 42. En nihayetinde, tekrar beklentisini gölgeleyen şey geçmişteki bir hatıraydı.

Kierkegaard’un yapıtı ile Lacan’ın düşüncesi birbiriyle tam anlamıyla nerede kesişmektedir? IV. Seminer’de Lacan, Freudcu kayıp nesne probleminin Platoncu anımsamanın alanına değil, Kierkegaard’un öne sürdüğü hâliyle tekerrür kavramı sayesinde açılan alana kaydedilmiş olduğunu vurgular. Platoncu anımsama “önceden işlenmiş bir bilgi”nin yeniden keşfedilmesiyse eğer, tekerrür tam da imkânsızın deneyimidir: Fiziksel bir gereksinimden farklı olarak tekrar biyolojik yasalara tabi değildir ve “doğası gereği… tatmini imkânsızdır.”5Lacan, J. The Object Relation: The Seminar of Jacques Lacan, Book IV (1956-1957). Ed. by J.-A. Miller, Trans. by R. Grigg. New York/London: Norton, 2007, s. 51. Özneleri nesneden aldıklarını anımsayıp yine de bir daha asla elde edemeyecekleri o ilk tatmin deneyiminin durmaksızın peşine düşmeye iten şey, haz ilkesidir. Aslına bakılırsa Freud, kayıp nesneye duyulan nostaljinin yönlendirmesiyle bulduğumuz şeyin katiyen aradığımız şey olmadığı düşüncesinde ısrarcı olmuştur. Tekerrürün imkânsızlığına ışık tutan şey, onun bizzat yeniden keşfedilmesidir çünkü bulduğumuz şey hiçbir zaman aynı nesne olmayacaktır, olamazdı da zaten. Kayıp nesne sonsuza dek kaybolup gitmiştir zira.

Nitekim Freudcu yeniden keşif, tekerrürün imkânsızlığıyla eşanlamlı olan bir kayıp rejimi özelinde tanımlanır. Lacan’ın XVII. Seminer’de Kierkegaard ile Freud arasındaki “yakınlığı” tespit ettiği yer tam da burasıdır. Hem ilk uğrakta hem de ikinci uğrakta aynı nesneye bir geri dönüş yoktur: Her türlü ikame girişimi en nihayetinde başarısızlığa yol açar. Kierkegaard’ı felç eden soruya apaçık bir yanıt vermiştir Lacan: “Tekerrür etmekte olan şeyle mukayese edildiğinde, tekrarlanan şey, kayıp durumundan başka bir şey olamaz.”6Lacan, J. The Other Side of Psychoanalysis: The Seminar of Jacques Lacan, Book XVII. Ed. by J.-A. Miller. Trans. by R. Grigg. New York/London: Norton, 2007, s. 51. Fakat kaybı meydana getiren nedir? Kaybı meydana getiren şey, der Lacan, her zaman jouissance’ın kaybedilmesidir. Burada son derece ilgi çekici olan düşünce, Lacan’ın yapıtında jouissance’ın bariz biçimde tekerrürle ilişkili olmasıdır:Jouissance, tekerrürü kaçınılmaz hâle getiren şeydir.” Aslında jouissance, tekerrürü haz ilkesinin ötesine geçen bir alana ve dolayısıyla simgesel düzenin dışsal sınırlarına yerleştiren şeydir. Tekerrür imkânsız olduğu için tam anlamıyla dile dökülemez. Nihayetinde tekerrürü “gösterenler ağı”nın dışına çıkardığından, tekerrürün automaton’un aksine tuché (rastlantı) ile ilişkisini gün ışığına çıkaran şey de jouissance’tır.

Lacan’ın XI. Seminer’de Aristoteles’ten rastlantı kavramını ödünç aldığını ama bunu “buluşma olarak gerçek”7Lacan, J. The Four Fundamental Concepts of Psychoanalysis. Ed. by J.-A. Miller. Trans. by Alan Sheridan. London: Hogarth, 1977, s. 53-54. diye tercüme ettiğiniz biliyoruz. “Gerçek,” diye kaydeder Lacan, “automaton’un ötesindedir, dönüşün, geri gelmenin, haz ilkesince yönetildiğimizi görmemizi sağlayan o göstergelerin ısrarının ötesindedir. Gerçek her zaman automaton’un arkasında yatan şeydir.” Burada gerçek ile ilgili dile getirilenlerin tam anlamıyla tekerrür açısından da geçerli olduğunu kaydetmek gerekir. Bir bütün olarak Lacancı metnin mantığının tam da bu iki kavramın karşılıklı olarak birbirinin yerini alması olasılığına dayandığını anlamak için, en son yapılan alıntıda gerçek sözcüğünün yerine tekerrür sözcüğünün ikame edilmesi tek başına yeterlidir.

Bununla birlikte, Lacan’a göre, tekerrürü gerçek ve gerçeği de tekerrür olarak düşünmemize imkân tanıyan hatta bizi buna yönlendiren şey nedir? İmkânsız kategorisidir bu elbette. Tekerrür anı, geçmişin ölçütlerine göre tasarlanmış bir şimdiki zamanın değil, tekerrürün kendi ölçütlerine göre tasarlanmış bir şimdiki zamanın göstergesidir; Lacan XI. Seminer’de “tekerrürün yenilik istediği”8Age., s. 59. düşüncesini olumladığı zaman anlatmak istediği şey budur. Bu Lacancı iddianın Kierkegaard’un “tekerrürün diyalektiği”9S. Kierkegaard, age., s. 19. adını verdiği durumu ustalıklı biçimde özetlediği gözleminde bulunacağız. Bu çeşit bir diyalektik açısından, tekerrür hiçbir suretle önceden var olan bir kaydın yeniden üretilmesi değildir: “Tekerrür ettirilen şey olup geçmiştir, yoksa tekerrür ettirilemezdi; ama tam da olup geçmiş olması, tekerrürü yepyeni bir şey hâline getirir.” Burada, XI. Seminer’de ifade edildiği şekliyle “yeni bir şeyi, imkânsızı sonradan kabul eden”10Lacan, J. The Four Fundamental Concepts of Psychoanalysis. Ed. by J.-A. Miller. Trans. by Alan Sheridan. London: Hogarth, 1977, s. 152. Lacancı gerçeğin ekonomisi”ne fazlasıyla yakınız. Bir başka deyişle, tekerrür, tam da bizi imkânsızla tanıştırdığı için gerçeğe açılır.

Kierkegaard’un tekerrürü ile Lacancı gerçek (“comme par hasard”), imkânsız kavramının tanımladığı bu paradoksal alanda kesişir. Dolayısıyla tekerrür eden şey, katiyen tam zamanında gerçekleşmeyip sürekli olarak başarısız olan bir kaydı gerekli kılan gerçeğe tesadüf eder. XX. Seminer’de imkânsızın “kaydedilmeyi asla bırakmayan”11 Lacan, J. Encore, On Feminine Sexuality, The Limits of Live and Knowledge: The Seminar of Jacques Lacan, Book XX (1972-1973). Ed. by J.-A. Miller. Trans. by Bruce Fink. New York: Norton, 1998, s. 87. bir şey olarak tanımlandığını biliyoruz. İmkânsızın gerçekliğe dönüşmesinin imkânsızlığını ima etmesine rağmen, bu tekrar tekrar, encore et encore, tekerrür eden bir kayıttır. Gerçek söze dökülmemiş olsa da, bu en son gözlem ışığında, XX. Seminer’in başlığı olan Encore’un (yine/hâlâ) gerçeğin “adı” olduğunu iddia etmenin cazibesine kapılmamak imkânsız olacaktır.

Notlar

(1) Lacan, J. The Four Fundamental Concepts of Psychoanalysis. Ed. by J.-A. Miller. Trans. by Alan Sheridan. London: Hogarth, 1977; 59. [Türkçesi: Jacques Lacan, Psikanalizin Dört Temel Kavramı, çev. Nilüfer Erdem, Metis Yayınları, İstanbul, 2014, s. 59.]

(2) Søren Kierkegaard, Repetition and Philosophical Crumbs, translated by M.G. Piety, New York, Oxford University Press, 2009, p. 3. [Türkçesi: Søren Kierkegaard, Tekerrür, çev. Nur Beier, Alfa Basım Yayın, İstanbul, 2021, s. 31. (çeviri biraz değiştirildi)]

(3) Age., s. 38.

(4) Age., s. 42.

(5) Lacan, J. The Object Relation: The Seminar of Jacques Lacan, Book IV (1956-1957). Ed. by J.-A. Miller, Trans. by R. Grigg. New York/London: Norton, 2007, s. 51.

(6) Lacan, J. The Other Side of Psychoanalysis: The Seminar of Jacques Lacan, Book XVII. Ed. by J.-A. Miller. Trans. by R. Grigg. New York/London: Norton, 2007, s. 51.

(7) Lacan, J. The Four Fundamental Concepts of Psychoanalysis. Ed. by J.-A. Miller. Trans. by Alan Sheridan. London: Hogarth, 1977, s. 53-54.

(8) Age., s. 59.

(9) S. Kierkegaard, age., s. 19.

(10) Lacan, J. The Four Fundamental Concepts of Psychoanalysis. Ed. by J.-A. Miller. Trans. by Alan Sheridan. London: Hogarth, 1977, s. 152.

(11) Lacan, J. Encore, On Feminine Sexuality, The Limits of Live and Knowledge: The Seminar of Jacques Lacan, Book XX (1972-1973). Ed. by J.-A. Miller. Trans. by Bruce Fink. New York: Norton, 1998, s. 87.