Geçtiğimiz cumartesi günü Belgrad’da yapılan büyük protestodan bir hafta önce, Donald Trump Jr. Sırbistan’ın başkentini ziyaret etti. Başkan Aleksandar Vučić, onu, Yugoslavya’nın en ünlü ve Nobel ödüllü yazarı Ivo Andrić’in adını taşıyan Andrićev Venac’taki evinde ağırladı. Kendisi edebi anlamda pek yetenekli olmasa da politik kurgu alanında dikkat çekici bir beceriye sahip olan Vučić, yolsuzlukla özdeşleşmiş Sava nehri üzerindeki lüks konut projesi Belgrad Waterfront’u ilerlemenin bir sembolü olarak gösterdi. Ardından protestoculara işaret ederek, onları bu ilerlemenin önündeki engeller olarak tanımladı. Trump Jr. için ne kadar önemsiz olsa da kendisini ağırlayan ev sahibinin aylardır ülkenin en parlak genç beyinlerinin ve bilinçli yurttaşlarının muhalefetiyle karşı karşıya olduğunu biliyor olmalıydı.
Yaklaşık on beş yıldır seçimlerin hileli olduğu bir ülkede başka seçenek kalmadığı için kurumsal siyasetin dışında örgütlenen Sırp öğrenciler, köylere, kasabalara yürüyüp kapı kapı dolaşarak modern bir seferberlik yürütüyorlar. Bu seferberlik, yaklaşık yarım milyon protestocunun Belgrad’da toplandığı cumartesi günü zirveye ulaştı. Ulusal parlamento ve Vučić’in her an saldırıya geçmek üzere holiganlarını ve eli sopalı milislerini konuşlandırdığı başkanlık binası hariç, ülkenin dört bir yanında büyük bir coşku ve dayanışma havası hâkimdi. Protesto, geçtiğimiz kasım ayında ülkenin ikinci büyük kenti Novi Sad’da tren istasyonunun çatısının çökmesiyle hayatını kaybeden 15 kişinin anısı için yapılan 15 dakikalık saygı duruşunun 12. dakikasında, birçok kişinin ses bombası olduğundan şüphelendiği bir silahla yapılan saldırıyla şiddetli bir şekilde dağıtıldı.
Novi Sad’daki bu trajik olaydan sonra öğrenci hareketleri ivme kazandı. Süreç, Belgrad’daki Güzel Sanatlar Fakültesindeki (FDU) öğrencilerin fakülteleri önünde düzenledikleri barışçıl eylemlerle başladı. Eylemler esnasında siyah kıyafetler içindeki çetecilerin öğrencilere saldırmasıyla tepkiler yükselmeye başladı. Bu şiddet, Sırbistan’daki dört üniversitede bütün fakültelerin peş peşe ablukaya alınmasına yol açan protesto dalgasını tetikledi.
Olayların ardından, çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu ve yurttaşların desteklediği barışçıl protestolar öğrencilerin dört temel talebini dile getirmek için ülke geneline yayıldı. Talepler arasında, FDU önündeki öğrencilere yönelik saldırının hesabının sorulması, Novi Sad tren istasyonunun yeniden inşa edilmesi, 15 kişinin yaşamını yitirdiği faciada devletin şeffaf olması ve sorumluluk alması da yer alıyordu.
FDU öğrencilerine yönelik ilk saldırının ardından, Sırbistan’daki şehir ve kasabalarda düzenlenen protestolar sırasında neredeyse her gün barışçıl yurttaşlara saldırmaya devam eden faşistler ile hükümet destekli çeteler arasındaki bağlantı inkâr edilemez hale geldi. Bu durum, Novi Sad tren istasyonu faciasıyla ortaya çıkan ihmal ve yolsuzluk gerçeği kadar açıktı. İstasyon, faciadan kısa bir süre önce Çinli müteahhitler tarafından, bir Macar ve bir Fransız şirketinin denetiminde yeniden inşa edilmişti. Bu durum, inşaatın sağlamlığı ve liyakatsizliğin yaşanan felakete doğrudan etkisi konusunda ciddi soruları gündeme getirdi.
Sırbistan’ın siyasi ekosisteminde sorumluluk, aracı kurumlar olmaksızın, doğrudan en tepede toplanır. Çünkü ister devlet tarafından finanse edilsin ister yabancı sermayeden gelsin, her büyük projeden kâr elde eden tepedeki yerleşik oligarşidir.
Despotlara Karşı
Sırp öğrenci hareketi yalnızca bu despot, yolsuzluğa batmış ve suçla iç içe geçmiş bir rejime karşı direnmiyor. Aynı zamanda, Sırbistan’da başlamamış ve yeni olmaktan çok uzak olan, daha geniş çaplı bir eğilime karşı duruyor. Dünya genelinde, ABD’den Avrupa’ya kadar yerleşik liberal demokrasiler bile (git gide) oligarşiye ve otoriterliğe doğru rahatsız edici bir kayma eğilimi gösteriyor. Bu sebeple, 21. yüzyılın en önemli öğrenci hareketlerinden biri olmasına rağmen Sırbistan’daki öğrenci hareketi büyük ölçüde tek başına kaldı.
Sırp öğrenci hareketin üyeleri, gençliklerinin getirdiği coşkuya rağmen sergiledikleri strateji ve disiplinle, en köklü siyasi hareketleri bile şaşırtabilecek bir örgütlülük düzeyine sahip. Ancak verdikleri mücadele, Sırbistan iç siyasetinin de ötesine uzanıyor. En büyük sınavları ise neredeyse tamamen Vučić ve onun oligarşik ağının lehine işleyen bir jeopolitik ortamda yollarını arıyor olmaları.
Vučić, dünya genelinde küresel ekonomik çalkantıların yaşandığı ama aynı zamanda umutların da diri olduğu 2012 yılında iktidara geldi. Bu dönem, ABD’deki halk hareketlerinden, Yunanistan ve İspanya dahil olmak üzere Akdeniz Avrupa’sındaki ilerici kıpırtılara ve Arap Baharı ile Türkiye’deki Gezi Parkı protestolarına kadar sisteme karşı itirazların yükseldiği bir dönemdi. Ancak Sırbistan, tıpkı 1990’larda Slobodan Milošević döneminde olduğu gibi, bu ilerlemeci dalgayı kaçırdı. Onun yerine, gerici bir yol izledi.
Bugün dünya gerici bir tutum benimsemeye başlamış gibi görünüyor. Bazıları bu durumu “Trumplaşma” olarak adlandırsa da yaşananlar bu tanımın ötesinde ve daha karmaşık bir yapıya sahip. ABD’den Rusya’ya, Macaristan’dan İsrail’e, Çin’den Türkiye’ye kadar otoriterlik ve siyasi istikrarsızlık, küresel güç dengelerinin belirleyicisi haline geldi.
Yine de bu düşmanca iklimde, Sırp öğrenciler doğrudan demokratik meclisler, şiddet içermeyen direnişler ve kayda değer bir kararlılıkla örgütlendiler. Sırp toplumunda iyileştirici bir güç haline geldiler, diğer yurttaşlara ayaklanmaları ve kendi meclislerini örgütlemeleri için ilham verdiler. Çelişkili şekilde, umut ışıklarının 2012’de olduğundan çok daha sönük olduğu bu zamanda, Sırp öğrenciler, sloganı “Pump it up!” (Pompala!) olan ve karanlık bir dünyaya ışık yaymaya çalıştıkları bir hareketi körüklüyorlar.
Ne yazık ki bu direniş ışığı, uluslararası medyanın geçen cumartesi günü yarım milyon insanın Belgrad sokaklarına çıkmasının ardından konuyu nihayet ele almaya başlamasına rağmen, Sırbistan sınırlarının ötesinde pek hoş karşılanmıyor. Ruslar ve Çinliler bir yana, ABD ve Avrupa ya olaylara kayıtsız ya da doğrudan Vučić’i desteklemeye devam ediyor. Bu durum, kendilerini küresel bir Golyat’a karşı duran Davut rolünde bulan öğrencilerin omuzlarına ağır bir yük yüklüyor.
Hem Batı’da hem de Doğu’da bu sessizliğin, hatta suç ortaklığının sebebi ne? Cevap küresel güçlerin çıkarlarında yatıyor. Washington’dan Moskova’ya, Berlin’den Pekin’e büyük güçlerin ekonomik ve stratejik öncelikleri Balkanlar’da, özellikle Sırbistan’da kesişiyor. Öğrencilerin talep ettiği türden köklü bir dönüşüm ise bu çıkarlarla çakışıyor. Büyük güçler, küresel ekonominin çevresinde olan ülkelerde, kendi halkları zararına olsa da yabancı çıkarlara hizmet edecek olan yerel seçkinler, kompradorlar arar. Karşılığında, bu seçkinler kârdan verilen bir payla ve demokratik bir halk hareketi ortaya çıktığında korunma sözü ile ödüllendirilir.
Vučić bu jeopolitik denge oyununun tam ortasında rahatça oturuyor. Sırbistan’ın petrol endüstrisini Ruslara, Belgrad Waterfront konut projesini Arap yatırımcılara, ulusal havalimanını Fransızlara, altyapı projelerini ise Çinlilere ve Macarlara devretti. Felakete yol açabilecek çevresel sonuçlarına rağmen, Almanların yeşil enerji dönüşümü için lityum haklarını güvence altına almayı umuyor. Vučić, Amerikalılara ise, özellikle Trump yönetimine, Trump ve Jared Kushner’e zaten sözü verilen Belgrad şehir merkezindeki lüks otellerden çok daha fazlasını, istedikleri her şeyi sunmaya hazır. Gazze Şeridi’ndeki “Riviera” projesi başarısız olursa, Vučić’in Sırbistan’ı Trump’a doğrudan teklif etmesi bile pek şaşırtıcı olmazdı. Hatta, “Bir denizimiz yok ama bir tane inşa edebiliriz” demesi oldukça mümkün.
Avrupa’nın Tereddütleri
Her şeye rağmen, Sırp öğrenciler küresel güçlerin jeopolitik beklentilerine meydan okuyor. Rusya yanlısı veya Amerika yanlısı olma şeklinde kalıplaşan ikiliği reddediyorlar. Gürcistan ve Ukrayna’daki protestoların aksine, Sırbistan’daki eylemlerde Avrupa Birliği bayrakları yok. Çünkü öğrencilerin talep ettikleri demokrasi, adalet ve özgürlük gibi değerler artık ne Avrupa Birliği’nde ne de diğer yerleşik demokrasilerde gerçek anlamda yaşamıyor.
Bir protesto pankartında “Sessiz kalanları unutmayacağız!” yazıyor. Bu söylem öncelikle Sırbistan’daki yerli imtiyazlıları kastediyor olsa da mesaj uluslararası alanda da yankı buluyor. Mevcut Sırp rejimi ile stratejik ortaklık ya da suç ortaklığı bulunan küresel güçlerin sessizliği de unutulmayacak.
Bu arada Trump Jr., babasının selamını ve muhtemelen desteğini Vučić’e iletti. Nitekim geçtiğimiz yaz, Vučić Batı Sırbistan’daki lityum madenciliğine karşı kitlesel protestolarla karşı karşıya kaldığında, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansölyesi Olaf Scholz dahi şahsen desteğini sunmuştu.
Eğer Sırp öğrenciler, kökleşmiş bir otokrasiyi devirmeyi ve daha adil bir sistemin temellerini atmayı başarırlarsa, bunu büyük ölçüde kendi başlarına yapmış olacaklar. Bu anlamda, Sırp hükümetinin sıklıkla tasvir ettiği gibi, mevcut öğrenci hareketi yurtdışından itilen veya finanse edilen bir “renkli devrim” değil, tam tersidir. Yine de öğrencilerin bu şekilde yalnız bırakılması ve hatta terk edilmesi, mutlaka kötü bir haber olmak zorunda da değil. Bu durum onları özgün kılıyor, başkalarının elinde basit bir araç değiller. Başarı şansları çok düşük, ancak başarırlarsa Milošević’in düşüşünün ardından olanlardan kökten şekilde farklı olabilir.
Bütün bunlar, Sırbistan’ın kendi toplumunu, yağmacı serbest piyasa politikaları ve acımasız rekabet yerine dayanışma ve işbirliği temelleri üzerine yeniden inşa etme şansına sahip olduğu anlamına geliyor. Dahası, bir despotun ve onun komprador oligarşisinin bu şekilde düşürülmesi, ‘’yoksulları kurtarmayı’’ vaat ederken onları hem küresel finans çıkarlarına hem de yerli otoriter ve/veya oligarşik yönetime iki kat köle eden başka bir despotun yükselişine de engel olabilir. Böyle bir sonuç onları, Şili’nin yakın zamanda anayasa reformu için başlattığı seferberlik gibi hareketlerle birlikte, 1968’den bu yana dünyadaki en önemli öğrenci hareketlerinden biri haline getirecek.
Andrić’in dediği gibi: “İnsanlar dünyayı ne kadar düşük bir zekânın yönettiğini bilselerdi, korkudan ölürlerdi.” Bu öğrenciler biliyorlar ve korkabilirler, ancak korku nedir bilmiyorlarmış gibi yollarına devam ediyorlar.