Balinalar Uzaylılarla Konuşmamıza Nasıl Yardım Edebilir?

Yeryüzündeki karmaşık iletişimi çözmeyi öğrenmek, zeki bir uzaylının bizimle temas kurması durumunda biz insanlara avantaj sağlayabilir.
Okuma listesi
Editör:
Redaksiyon:
Nautilus
Özgün Başlık:
How Whales Could Help Us Speak to Aliens
26 Nisan 2024

19 Ağustos 2021’de Twain adlı bir kambur balina, araştırmacılara “whup” sesleriyle yanıt verdi. Özellikle Alaska açıklarında bir araştırmacı teknesinden yapılan “whup” kayıtlarına karşılık olarak Twain, bu karakteristik çağrıları tekrarladı. Balina ve ses kaydı arasında 36 kez çağrı alışverişi gerçekleşti.

Teknede, 20 yılı aşkın süredir kambur balinaları inceleyen Alaska Whale Foundation’dan doğabilimci Fred Sharpe ve Kaliforniya Üniversitesi, Davis’ten hayvan davranış bilimcisi profesör Brenda McCowan bulunmaktaydı. Sharpe’a göre gerçekleşen bu ses alışverişi çığır açıcıydı, çünkü bu durum iki dilsel varlığı, insanları ve kambur balinaları bir araya getirdi. “Duyulmanın ortak bir his olduğunu hissetmeye başlıyorsunuz” diyor Sharpe.

McCowan, Sharpe ve meslektaşları, 2023’te yayınlanan çalışmalarında, Twain ile kurulan bu iletişimi bir sohbet olarak nitelendirmemeye özen gösteriyor. “Twain, oynatılan ses kayıtlarıyla belirli bir vokal koordinasyon türüne aktif bir şekilde katıldı” diye yazıyorlar. Araştırmacılar için bu türler arası iletişim, belki de çok daha olağanüstü bir şeyin, dünya dışı bir zekâyla diyalog kurmanın bir modeli olabilir.

Sharpe ve McCowan, onlarca yıldır gökyüzünü tarayıp, dünya dışı yaşama işaret edebilecek sinyalleri dinleyen SETI Enstitüsü’nden bilim insanlarının oluşturduğu Whale SETI (Search for Extraterrestrial Intelligence) ekibinin bir parçası. Whale SETI ekibi, hayvan iletişiminin, özellikle kambur balinaların karmaşık vokalizasyonlarının, bilim insanlarına dünya dışı bir zekâdan gelen mesajları tespit etme ve çözmede yardımcı olabilecek bir model sunabileceğini göstermeye çalışıyor. Ve yıllardır balinalarla iletişim kurmaya çalışan ekip için bu son karşılaşma, balinaların ilk kez yanıt verdiği bir deneyim oldu.

Bu kulağa pek gerçekçi gelmeyebilir. Ancak Whale SETI ekibinin kurucusu ve 1987’den beri SETI Enstitüsü’nün üyesi olan astrofizikçi Laurance Doyle, anaakım bilim dünyası tarafından şüpheyle karşılanmaya alışkın.

Doyle, yıllarca güneş sistemimizin ötesindeki dünyaları aramaya çalıştı. O ve meslektaşları bu dünyaları ararken, astronomi topluluğu tarafından reddedildiler. Ancak bugün, binlerce ötegezegenin var olduğunu biliyoruz ve bazıları yıldızlarına yaşam barındırmaya uygun görünecek mesafede görünüyor, ne çok sıcak, ne çok soğuk, biraz da ıslak. Bu gezegenler yaşam barındırabilir. Hatta bazıları kozmosta iletişim kurabilecek karmaşık yaşam formları bile barındırabilir.

Doyle ve ekibi, uzay boşluğundan gelen dar bantlı radyo sinyallerini tespit etmek için radyo teleskopları kullanıyor. SETI’nin kuruluşunun temelinde yatan fikir şu: Eğer dünya dışı zekâlar evrende iletişim kurmak isteseydi, bunu ışık hızında hareket eden ve uzay “gürültüsünü” engelsiz aşan radyo sinyalleriyle yapardı. SETI’nin belirttiği gibi; evren, pulsarlar, kuasarlar ve Samanyolu’muzun yıldızlararası gazı da dahil olmak üzere birçok “kozmik gürültü kaynağı” ile doludur. SETI’nin dar bantlı sinyallere odaklanmasının sebebi, bu sinyaller kozmik gürültüden ayırt edilebilir ve daha da önemlisi, yalnızca vericiler tarafından üretilebilir olmaları. Bu şu anlama geliyor, bu sinyallerin bir tür zekâ tarafından tasarlanmış olması ve bir şekilde bilgi taşıması gerekiyor. SETI bu sinyallere “tekno-imzalar” diyor.

Tabii ki, 50 yılı aşkın bir radyo astronomi geçmişine rağmen, henüz tek bir tekno-imza bile tespit edemedik. Peki diyelim ki ettik, bunu nasıl yorumlayabilirdik? Bilim insanları bu soruya gerçekten hazır mı?

Doyle, diğer SETI bilim insanlarına yaptığı bir konuşmayı anlattı. Yalnızca beş dakikası vardı ve bu sürenin bir dakikasını bir kambur balina şarkısı çalarak harcamaya karar verdi. “Yaklaşık bir dakika süren bir kambur balina şarkısı çaldım. Sonra dedim ki, ‘Ya bu uzaydan gelseydi? Bunu zeki bir yaşam formunun ürünü olarak kabul eder miydik?’ Ve dinleyen herkes hemen mesajı anladı. Dediler ki, ‘Vay canına! Hiç hazırlıklı değiliz, değil mi?’”

Sorunun büyük bir kısmı, bilim insanlarının bir uzaylı sinyalinin karmaşık bilgi içerip içermediğini, hatta anlaşılmak üzere tasarlanıp tasarlanmadığını belirlemek için bir yönteme sahip olmamaları. Bilgiye anlam verme gibi zorlu bir işe kalkışmadan önce bu iki sorunun cevaplarını bilmeleri gerekiyor. Doyle’a göre, bu sorunu çözmeye başlamanın tek yolu pratik yapmaktan geçiyor ve pratik yapabileceğimiz tek örnekler de Dünya’daki insan dışı türler.

Doyle bu çalışmaya 1999 yılında, şişe burunlu yunusların tıklama ve ıslıklarını inceleyerek dilsel repertuvarlarında karmaşıklık ve zekâ işaretlerini tespit etmeyi önererek başladı. Carl Sagan’ın da desteklediği daha önceki bir kavrama dayanan bu fikir, yunusları incelemenin ve nihayetinde onlarla konuşmanın, dünya dışı bir zekâdan gelen sinyalleri aramaya yardımcı olabileceği idi. 2016 yılında Nautilus, Doyle ile yaptığı bir röportajda, yunus iletişiminin nasıl dilbilimsel özellikler ortaya koyduğunu ve bunun da kozmostaki gürültüden bir sinyali ayırt etmeye nasıl yardımcı olabileceği hakkında konuştu.

O zamandan bu yana Doyle, dikkatini daha da karmaşık bir iletişim biçimine sahip olan kambur balinalara çevirdi. Doyle’a göre kambur balinalar bu tür çalışmalar için ideal pratik partnerlerdir. Son derece zeki olmalarının yanı sıra, çağrıları genellikle son derece uzun, tekrarlı ve okyanusun geniş alanlarına yayılır; üstelik bu çağrılar karmaşık bilgiler içerir.

Tıpkı insanların uzak mesafeden birbirlerine bağırırken söylediklerinin bir kısmının yolda kaybolması gibi, bir balinanın diğerine ilettiği mesajın bir bölümü de katetmesi gereken mesafe ve karşılaştığı parazit nedeniyle eksilebilir. Buna rağmen balinalar, söylenilen şeyin özünü anlarlar. Bu da sinyalin bazı bölümlerinin diğerlerinden daha fazla bilgi taşıyabileceği veya belki de sinyalin bazı bölümlerinin, balinaların eksikleri tamamlamasına yardımcı olacak anahtar bilgileri taşıyor olabileceği anlamına gelir. Bilim insanları balina sinyallerinin doğasını ne kadar iyi anlarlarsa, uzaylı sinyallerin doğasını anlamaya da o kadar hazır olabilirler.

Doyle’un teorilerinin büyük bir kısmı, bilgi kuramına ve özellikle de niceliksel dilbilimde bir kelimenin veya harfin bir dildeki sıklığının herhangi bir metindeki sıklığıyla karşılaştırmak için kullanılan Zipf yasasına dayanmaktadır. Çoğu insan dilinde, kelime sıklıkları, dildeki en yaygın kelimenin bir sonraki en yaygın kelimeden iki kat daha sık olduğu bir dağılım kalıbını takip etme eğilimindedir. Çoğu dilin neden Zipf yasasına uyuyor gibi göründüğü tam olarak net değildir.

Amerikalı dilbilimci George Kingsley Zipf’in bizzat öne sürdüğü ve Doyle’un da katıldığı bir fikir, dilin hem konuşan hem de dinleyen tarafından en az çabayla kullanılıp anlaşılacak biçimde tasarlanmış olduğudur. Örneğin, bir arkadaşınız uzaktan size seslendiğinde ve sadece “gidiyor… plaja … Çarşamba” gibi ifadeler duyduğunuzda, birinin Çarşamba günü plaja gideceğini çıkarabilirsiniz. Zipf yasası bunun bir ifadesidir.

Zipf yasasına göre dilbilimsel verilerin yerini belirlemek, bir dilin kurallarını ve sözdizimini ortaya çıkarabilir. Eğer hayvan iletişimi ya da bir dünya dışı sinyal Zipf yasasına uyuyorsa, bilim insanları bunun bir dil olduğunu varsayabilirler ve böylece sinyalin taşıdığı bilgi hakkında çıkarımlar yapabilirler. Doyle, “Kambur balinalarda sözdizimini keşfettik, dolayısıyla iletişim sistemleri belli bir yapıya sahip” diyor.

Cambridge Üniversitesi’nde hayvan iletişimi üzerine çalışmalar yürüten ve aynı zamanda dünya dışı zekâya yönelik mesajlar tasarlamaya odaklanan Messaging Extraterrestrial Intelligence (METI) düşünce kuruluşunun yönetim kurulu üyesi olan zoolog Arik Kershenbaum, “Diğer organizmaların iletişim biçimlerini incelemek, ‘Bir dil parmak izi var mı, yok mu?’ sorusunu sormanın etkili bir yoludur” diyor. Kershenbaum, Whale SETI ekibinin parçası değil.

“Balinaların bir dili var mı? Tahminimce hayır” diye ekliyor Kershenbaum. “Bence muhtemelen yok. Ancak iletişimlerinin, karmaşık iletişim modelleri oluşturmak için kullanabileceğimiz kadar karmaşık olduğunu düşünüyorum.” Kershenbaum’a göre bunun, SETI bilim insanlarının uzaydan gelen bir sinyalde ne kadar bilgi olduğunu anlamalarına yardımcı olabileceğini söylüyor.

“Bu yaklaşımın asıl avantajı da burada yatıyor: Bir sinyaldeki bilgi miktarını niceliksel olarak ölçebilir miyiz?” diye soruyor Kershenbaum. “Oysa çevirmeyi düşünmeye başladığınızda bu pek işe yaramaz.”

Kershenbaum’ın altını çizdiği önemli bir gerçek şudur: Bilim insanları, ister bir kambur balinadan ister dünya dışı bir zekâdan gelen karmaşık bir iletişim parçasına sahip olsalar bile, iletişimin bağlamına dayalı genel çıkarımların ötesinde somut anlamlar yükleme konusunda hâlâ büyük ölçüde yetersiz kalmaktadır. Hayvan davranışları uzmanı McCowan, “Verilerdeki örüntüleri tespit etmek için yapay zekâ ve diğer makine öğrenimi sistemlerini kullanabiliriz” diye açıklıyor. “Ama yalnızca örüntüler yeterli olmayacak. Bu örüntülerin ne anlama geldiğini anlamamız gerekecek. İşte hayvan davranış bilimcilerinin ve hayvan iletişim araştırmacılarının odaklandığı zorlu iş bu.”

Doyle bu süreci taşıma kapasitesine yönelik bir arayış olarak tanımlıyor; başka bir deyişle, bir kambur balinanın çağrısı tek seferde ne kadar bilgi taşır? Ve buna karşılık, çağrılarında ne kadar belirsizlik vardır? Örneğin, insanlar bir mesajın bazı parçaları eksik olsa bile özünü anlayabilir ve balinaların da benzer bir şey yapıyor olması mümkün olabilir.

Whale SETI’nin bir sonraki adımı, yapay zekâ kullanarak balina çağrılarını iyileştirmek ve gelecekte yapılacak karşılaşmalarda daha dinamik bir “diyalog” kurmayı hedeflemektir. Böylece balinalar ve araştırmacılar, vokalizasyonları daha doğal bir şekilde alışveriş edebilir. Nihai amaç, balinaların farklı çağrılarında ne kadar bilgi taşıdığını daha iyi anlamak ve belki de bu çağrıların anlamlarına dair ipuçları elde etmektir.

Kershenbaum, 2016 yapımı bilim kurgu filmi Arrival (Geliş) ile bir benzetme yapıyor; filmde dilbilimci Louise Banks (Amy Adams tarafından oynanan), daha önce hiç karşılaşmadığı karmaşık bir uzaylı dilini, dünyayı kurtarmaya yetecek derecede hızlı bir şekilde çözüyor.

“Ancak gerçekte böyle olmayacak, çünkü henüz Dünya’daki insan dışı iletişimi çözmeye başlamadık” diyor Kershenbaum. “Ve başlangıç noktamız, bu karmaşık hayvan iletişimidir. Elimizde olan tek şey bu.”

Doyle’a göre, kambur balinaların iletişiminde -diğer hayvanlardan farklı olarak- SETI’ye yardımcı olabilecek önemli bir özellik, mesajlarını muazzam mesafelere iletebilme ve anlaşılır kılma yetenekleri. Eğer SETI bilim insanları, kambur balinaların kavrayışı için hangi bilgi parçalarının kritik olduğunu çözebilirlerse, bu, önemli bilgilerin uzay ve zaman boyunca büyük bir mesafeye yayılan tekno-sinyalde nerede olduğunu çözmelerine yardımcı olabilir.

Hatta Doyle’un belirttiğine göre, balinalar SETI bilim insanları için çoktan önemli bir soruyu yanıtlamış durumda.

“Şu anda SETI’nin temel varsayımlarından biri,” diyor Doyle, “dünya dışı varlıkların meraklı olacağı ve bizimle iletişim kurmak isteyeceği yönünde. İşte tam da bu, Twain ile yaşanan karşılaşma gibi araştırabileceğimiz bir şey. Twain, kambur balina dilinde ‘merhaba’ çağrısını duydu duydu ve yanımıza geldi!”

Bunları okudunuz mu?