%37 Kuralı

Evlenmeden Önce Kaç Kişiyle Çıkmalısınız?

Bir prens bulma şansınızı garantilemek için kaç kurbağa öpmeniz gerekir? Aşk söz konusu olduğunda da geçerli olan, matematik ve psikolojiyi birleştiren bir cevabımız var: optimal durma problemi.
Okuma listesi
Çeviren:
Editör:
BIGTHINK
Özgün Başlık:
The 37% rule: How many people should you date before settling down?
20 Ekim 2025

Temel Çıkarımlar

  • Birçok seçenek arasından en iyisini seçmeye çalışırken, karar vermeden önce kaç tane seçeneği incelemeniz gerekir? Bu, optimal durma problemi olarak bilinir.
  • Matematikçiler, en iyi sonucu elde etme şansını en üst düzeye çıkarmak için, seçenekler arasında ilk %37’yi bir kenara bırakmamız gerektiğini söylüyor.
  • Psikolojiye göre insanlar ya “keşfetme” ya da “sömürme” eğilimindedir. Öte yandan ne yazık ki, ilişkiler olasılıkların öngördüğünden biraz daha karmaşık.

Macy’nin evine taşınma zamanı geldi. Terfi aldı ve üst katındaki adamın Fransız müziklerinden bıktı. Bu yüzden emlakçısıyla birkaç ev bakmaya karar verdi ve ev arayışına başladı. Üç ev gezdikten sonra resmen âşık oldu: Büyük bir arka bahçesi ve güzel bir açık mutfağı olan bir evdi. Üstelik, yolun aşağısındaki okulun muazzam bir saygınlığı vardı. Teklif vermeye hazırdı.

Bir gece, aklına şöyle bir soru takıldı: Ya bir sonraki ev daha iyiyse? Aklından bu düşünceyi bir türlü atamaz. Ya bir sonraki evin daha büyük bir bahçesi varsa, ya da çift garajı varsa? Ya daha ucuzsa?!

İster iş tekliflerini değerlendirirken, ister yeni bir araba satın alırken, ister yeni insanlarla çıkarken, hepimiz kendimizi bu durumlarda bulmuşuzdur. Aşk söz konusu olduğunda, hayatınızı paylaşacağınız kişiyi bulmadan önce kaç kişiyle çıkmalısınız? Bu, matematik ve psikolojiyi birleştiren bir sorun ve bir adı da var: optimal durma problemi.

%37 Kuralı

Macy (ya da aşkı arayan müstakbel bekârımız) için matematiksel soru, olasılığı en üst düzeye çıkarmakla ilgilidir. Bu soru, başarılı bir son karara varmak üzere en uygun şansı elde etmek için seçenekleri denemeye ne kadar zaman ayırmanız gerektiğini sorgulamaktadır. Bir prens bulma şansınızı garantilemek için kaç kurbağa öpmeniz gerekir?

Matematikçiler bize cevabı veriyor bu sorunun cevabı: %37. Buradaki ana fikir, 100 farklı seçenek arasından bir karar vermeniz gerektiğinde, ilk 37 seçeneği inceleyip elemeniz (veya bir kenara bırakmanız) gerektiğidir. %37 kuralı, akletme içermeyen, otomatik bir süreç değildir. Bu, neyin işe yarayıp neyin yaramadığını belirlediğiniz bir dengeleme sürecidir. Reddedilen %37’lik kısımdan en iyisini seçer ve bu bilgiyi ileride kullanmak üzere aklımızda tutarız. Daha sonraki seçeneklerden herhangi biri bu karşılaştırma standardını aşarsa, en iyi sonucu elde etmek için o seçeneği tercih etmelisiniz.

Kendinizi bekâr ve ilişki isteyen biri olarak hayal edin (hayal gücü gerekmeyebilir). Birkaç ay boyunca 10 farklı randevuya çıkmaya karar veriyorsunuz. %37 kuralı, ilk üç randevuda eğlenmenizi (gülüp, bir iki içki içmenizi) ama hiçbiriyle ikinci bir randevu ayarlamamanızı söylüyor. Bundan daha iyisini yapabilirsiniz. %37 kuralı bize, bir sonraki en iyi randevunuzun kalıcı olacak kişi olduğunu söylüyor. Bu kişiler, birlikte bir yuva kurmaya çalışmanız gereken kişilerdir.

Brian Christian, Algorithms to Live By: The Computer Science of Human Decisions (Yaşamak İçin Algoritmalar: İnsan Kararlarının Bilgisayar Bilimi) kitabında, verdiğimiz ilk örnekteki Macy’ye yardımcı olmak için %37 kuralını kullanıyor. Christian kitabında şöyle yazıyor:

“En iyi daireyi bulma şansınızı en üst düzeye çıkarmak istiyorsanız, daire arayışınızın %37’sini (kendinize bir ay süre verdiyseniz, on bir gün) hiçbir taahhütte bulunmadan seçenekleri araştırmaya ayırın. Çek defterini evde bırak; sadece deneme yapıyorsun. Bu noktadan sonra ise, gördüğün diğer dairelerden daha iyi olan ilk daireyi gördüğünde, hemen karar vermeye hazır ol. Bu, sadece aramakla atlamak arasında sezgisel olarak tatmin edici bir uzlaşma değildir. Kanıtlanabilir şekilde en uygun çözümdür.”

Sömürmek mi, keşfetmek mi?

Matematik bize “optimum durma problemi” ile ilgili en iyi cevabı sunar. Bununla birlikte, bu konuda ciddi bir sorun var: İnsanlar olasılıkları hesaplayan rasyonel birer makine değildir. Aslında genelde tam tersi söz konusudur. Bizler güzel, insanı çileden çıkaran, yaratıcı ve dağınık bir biçimde kaotik varlıklarız. Dolayısıyla, gerçekte nasıl davrandığımızı açıklamak psikoloji bilimine düşer.

Psikoloji ve ekonomide, “keşfetme/sömürme” dengesi olarak bilinen bir denklem var. Bu, garantili bir “kazanç”ın mı (sömürme), yoksa bilinmeyen bir sonuç için başka bir yere gitme riskini almanın mı (keşfetme) doğru olup olmadığını sorgular. Bir kişinin keşfetme veya sömürme eğiliminin derecesi birçok faktöre bağlıdır ve bu durum ne kadar meraklı veya risk almayı seven kişiler olduğumuzla ilgilidir.

Addicott ve arkadaşlarının Nature dergisinde yayınlanan yazısına göre aşırı keşifçi veya aşırı sömürücü (explorative, exploitative) olmak bizi dezavantajlı duruma düşürür. Aşırı sömürücü olan kişi “alışkanlık oluşumunu tetikleyebilir”, aşırı keşifçi olan kişi ise “her şeyi biraz bilir, ama hiçbir şeyi tam bilmez” hale gelme riski taşır. Aşırı sömürücüler rutinlere saplanır, motivasyonlarını kaybeder ve sıkılırlar. Aşırı keşifçi kişiler uzmanlık eksikliği çeker ve hiçbir şeyi derinlemesine deneyimleyemez. Addicott ve ekibinin vardığı sonuca göre, “en avantajlı davranışlar, bu ikisi arasındaki denge noktasında ortaya çıkar.”

Her insan farklı zamanlarda farklı açılardan keşifçi veya sömürücü olabilir. Gençler ve girişimciler daha çok keşfetme eğilimindedir. Yetişkinler ve yöneticiler ise daha çok sömürücü eğilimindedir. Sizler de aşağıdaki üç soruyu kendinize sorarak, hangi kategoriye girdiğinizi test edin:

  • Yarı yarıya tanıdığınız bir şehri ziyaret ediyorsanız, bildiğiniz güzel bir restorana mı gidersiniz, yoksa yeni bir yer mi denersiniz?
  • Bir kumar oyununda 50 dolarlık bir kazanç olduğunu söylersem, orada kalıp oynamaya devam eder misiniz, yoksa başka yerlerde daha büyük kazançlar olup olmadığını araştırır mısınız?
  • Bir oyun oynarken, aynı taktiği mi kullanırsınız, yoksa her seferinde farklı taktikler mi denersiniz?

İlişkiler öyle değildir

Sorun şu ki, insan ilişkileri dünyasında sayılara yer vermek zordur. İnsan davranışlarında rol oynayan belirsiz ve muğlak değişkenleri işin içine kattığınızda, olasılıklar ve oyun teorisi tuhaf sonuçlar ortaya çıkarır.

Söz gelimi, %37 kuralını ele alalım. Genel bir ilke olarak, bir ilişkiye karar vermeden önce çeşitli farklı randevulara çıkmak ve farklı kişilik tiplerini tanımak anlamlıdır. Öte yandan, ilk randevunuzda tanıştığınız kişi, anında birbirinizle uyum sağlayan ve sizi daha mutlu yapabilecek hayatınızın aşkı olabilir. Geçmişteki bir randevuya veya ilişkiye geri dönmeyeceğinizi, daha sonra onların en başından beri en iyisi olduğunu fark etmeyeceğinizi de söyleyemeyiz. Unutmayalım ki, buna sadece siz karar vermiyorsunuz, sizin de kabul edilmeniz gerekiyor!

Öte yandan, %37 kuralının ya da “keşfetme” fikrinin flörtlere uygulanmasındaki en büyük sorun, bir buluşmanın asla yeterli olmamasıdır. Bazen 10 ya da 100 buluşma bile bir kişinin gerçek kişiliğini ortaya çıkarmak için yeterli olmayabilir.

Söz konusu satın alma veya hayatla ilgili kararlar olduğunda, %37 iyi bir orandır. Bu, matematiksel olarak güvenli bir başlangıç noktası. Karar vermeden önce alanı gözden geçirmek akıllıca olacaktır. Araştırma yapmak ve beklentileri dengelemek en önemli nokta. Bir şeyin iyi veya kötü olmasını belirleyen unsurları ve bir şeyden tam olarak ne istediğinizi öğrenmek gerekir.

Peki siz bunu ne zaman uygulayacaksınız?

Bunları okudunuz mu?