Demo v1.0

23 Aralık 2024, Pazartesi

Beta v1.0

Yunuslara Aşıkken Hamsileri Neden Yeriz? Türcülüğe Kısa Bir Bakış

İnsanlar olarak özellikle kendi "iç grup" refahımız tehdit edildiğinde, "dış grup" olarak algıladığımız bireylere karşı empatimizle bağları koparma konusunda endişe verici bir yeteneğe sahibiz.
Çeviren:
Pınar Yılmaz
Kaynak:
Sentience Politics

Yetişkin bir at veya köpek, bir günlük, bir haftalık hatta bir aylık bir bebekten, kıyas götürmez bir şekilde, daha rasyonel ve değişime daha açık bir hayvandır. Peki durum başka türlü olsaydı, ne işe yarayacaktı bu? Soru, “Akıl yürütebilirler mi?” ya da “Konuşabilirler mi?” değil, “Acı çekebilirler mi?” sorusudur.
Jeremy Bentham, 1789

Herhangi bir “insani” özelliği düşünelim. Her durumda olmasa da çoğu durumda, bu özellikten yoksun insanlar ve bu özelliğe sahip insan olmayan hayvanlar vardır. Bazı insanlar diğerlerindeki zekâ, belagat ve muhakeme becerilerinden yoksundur, yine de tüm insanları ahlaki açıdan eşit görürüz ve birinin çıkarının ya da acısının bir başkasınınkinden daha üstün olmadığına inanırız.

Öyleyse, insan olmayan hayvanların çıkarlarını veya çektikleri acıları göz ardı etmeyi nasıl haklılandırabiliriz? Hayvanları kâr amacıyla acımasızca istismar edişimizi nasıl gerekçelendirebiliriz? Böyle bir gerekçe olmadığına inanıyoruz: Eşdeğer acılar, eşdeğer şekilde göz önüne alınmalıdır. Daha az saymak keyfi ayrımcılık anlamına gelir.

Türcülük Nedir?

Türcülük, mensup olunan türe dayalı ayrımcılıktır. Evde köpek beslerken sofrada domuz yiyebilmemizin nedeni budur. İnsanlara kendi yaşamları üzerinde bir hak tanırken, diğer hayvanları aynı haktan mahrum bırakmamızın nedeni de budur. Bu yüzden “hayvan” kelimesini, insanlar da hayvan olmasına rağmen, yalnızca insan olmayan hayvanlar için kullanıyoruz. Binlerce tavuğu karanlık, pis bir kafese tıkmamıza1https://uk.businessinsider.com/the-truth-about-humanely-raised-chicken-2014-12 müsaade eden şey budur. Balık ağlarına takılan yunuslar konusunda rahatsızlık duyup, diğer balıklarda aynı rahatsızlığı duymamalarının nedeni de budur. Bir bireyi öldürmeyi “cinayet”, diğerini “spor” yapan şey türcülüktür. Türcülük mezbahalardır.

Türcülük karşıtlığı ise tür mensubiyetine dayalı ayrımcılığa karşı çıkmaktır. Köpeklerin ve domuzların acı çekmemek konusunda eşit çıkarlara sahip olduklarını kabul etmek demektir bu ve her ikisine de zarar vermemek veya yememek anlamına gelir. Bizi insan olmayan varlıkları kullanmaya, yemeye, giymeye ya da bilakis göz ardı etmeye zorlayan güçlere karşı bir direniştir türcülük karşıtlığı. Türü her ne olursa olsun, bireylerin acısının eşit sayılması görüşüdür.

Türcülük karşıtlığı, tüm organizmalara eşit davranmamızı gerektirmez, daha ziyade, ilgili bireylerin türlerine bakılmaksızın, eşit öneme sahip çıkarları, eşit derecede dikkate almamızı gerektirir sadece. Örneğin, gorillere oy kullanma hakkı vermemizi gerektirmez; gorillerin böyle bir hakkı ne kullanma ehliyeti ne de bundan çıkarı vardır. Türcülük karşıtlığı, gorillerin yaşamaya, sosyal ilişkiler kurmaya, fiziksel ve psikolojik acılardan kurtulmaya yönelik çıkarlarını göz önünde bulundurmamızı ve bu çıkarları mümkün ve uygulanabilir olduğu ölçüde boşa çıkarmaktan kaçınmamızı gerektirir.

Hayvan Hakları Tartışmasında Türcülük

Diğer hayvanların korunmasını veya haklarını reddetmek için yaygın olarak kullanılan bazı gerekçelendirmeler vardır. Bazıları türcülükten kaynaklanır, bazıları kaynaklanmaz. İnsan olmayan hayvanlara haklar verilmesine karşı direnişimizin nedeninin türcülük olup olmadığını belirlemek için şu kestirme yöntemleri kullanabiliriz: i. Bu tür korumaları reddetme gerekçem ahlaki açıdan amacına uygun mu? ii. Şayet öyleyse, ayrım gözetmeksizin her bir hayvana uygulanabiliyor mu yoksa sadece insana mı?

İnsan olmayan hayvanların en temel çıkarlarının göz ardı edilmesine yönelik çoğu argüman insan istisnacılığına dayanmaktadır ve bu argümanlar genellikle türcülükten (ya da daha spesifik olarak insanmerkezcilik) kaynaklanmaktadır. Hayvanların bilişsel kabiliyetlerini incelerken, balıkların alet kullanabildiğini ve icat edebildiğini,2https://www.scientificamerican.com/article/fishes-use-problem-solving-and-invent-tools/ ahtapotların yapboz yapabildiğini,3https://www.techtimes.com/articles/79485/20150826/ursula-the-octopus-has-surprising-knack-for-solving-puzzles.htm bebek domuzların ayna kullanabildiğini,4https://www.nytimes.com/2009/11/10/science/10angier.html?_r=0 tavukların kültürel bilgiyi aktarabildiğini5https://www.thetimes.com/article/why-did-the-chicken-cross-the-road-3sbf6flf70b vb. gördüğümüzde, bu algılanan istisnacılığı teşkil eden şeyin kalesinin direklerini kolayca yerinden oynattığımızı görürüz.

İnsanları diğer tüm hayvanlardan ayıran istisnai bir özelliğin olduğunu iddia etme çaresizliğimiz, türcülüğümüzün ne kadar derine indiğini ortaya koyuyor: Evrim ve genetik bilgimize ve insan olmayanlarla ne kadar çok şey paylaştığımızı gösteren bilişsel ve davranışsal bilimdeki sürekli artan bilgiye rağmen, birçok hayvan türünden sadece biri olduğumuzu kabul etmekte direniyoruz.

İnsan olmayan hayvanların haklarını reddetmeyi meşru kılmak için kullanılan yaygın nakaratlardan bazıları, hayvanların zeki olmadıkları, konuşamadıkları veya ahlak hakkında akıl yürütemedikleri ya da sözleşmeden doğan yükümlülükleri yerine getiremedikleridir. Bu iddiaların büyük ölçüde yanlış olduğunu ve insan olmayan varlıkların muhakeme yeteneğinde çocukları6https://www.telegraph.co.uk/news/science/science-news/10129124/Chickens-cleverer-than-toddlers.html ve diğer bilişsel becerilerde yetişkinleri geride bıraktığını;7https://hbr.org/2015/01/rats-can-be-smarter-than-people dil kullanan8https://www.nationalgeographic.com/ ve ahlaki kararlar alan9https://www.ted.com/talks/frans_de_waal_moral_behavior_in_animals?subtitle=en insan olmayan hayvanların olduğunu unutalım bir anlığına. Bunun yerine, bu kriterlerin insanlara uygulandığını hayal edelim: Bazı insanların, sadece daha az zeki ya da daha az konuşkan oldukları, ahlaki davranmak için çok genç veya zihinsel engelli oldukları ya da başka bir şekilde sözleşmelere girme veya sorumluluk üstlenme ehliyetine sahip olmadıkları için diğerlerinden ciddi ölçüde ahlaken daha az göz önünde bulundurulmaları gerektiği önerisine haklı olarak öfkelenirdik. Bu özellikler, diğer insanların iyiliğini önemseyip önemsemediğimizi belirlemez. Dolayısıyla bu kriterler sadece insanlar ve diğer hayvanlar arasında anlamlı bir ayrım yaratmakta başarısız olmakla kalmıyor, aynı zamanda onları zaten ahlaki açıdan hesap dışı olarak değerlendiriyoruz.

Bazen bir varlığa, içinde bulunduğu grubun ortalama kapasitesi ya da çıkarları temelinde haklar tanınması gerektiği savunulur, ancak bu argüman da incelemeye tabi tutulduğunda geçerliliğini yitirir. Bir türün ortalama kapasitesini göz önünde bulundurursak, o zaman küçük bir çocuğun araba kullanmasına izin verilmeli ve bir erkek, hamile bir kadınla aynı doğum öncesi sağlık hizmetlerine erişim talep edebilmelidir. Bunlardan ilki tehlikeli olurdu; ikincisi ise gereksiz. İkisi de mahkeme salonunda pek yol katedemezdi. Böyle bir kuralı sadece kendi türümüze uygulamamakla kalmıyoruz, aynı zamanda ortalama tür kapasitesini dikkate almamız gerektiğine dair hiçbir elle tutulur gerekçe de yoktur; bir bireyin cinsiyetinin, ırkının, sınıfının (class) veya şubesinin (phylum) ortalama kapasitelerini de keyfi şeyler olarak düşünebiliriz.

Ahlak Çemberimizi Genişletmek

İnsanlar olarak özellikle kendi “iç grup” refahımız –hatta önemsiz bir çıkarımız– tehdit edildiğinde, “dış grup” olarak algıladığımız bireylere karşı empatimizle bağları koparma konusunda endişe verici bir yeteneğe sahibiz. Neyse ki, son birkaç yüzyılda bu tür ayrımcılığın birçok biçimine karşı önemli ilerleme kaydettik. İnsanlığın savaş, şiddet ve çatışma dolu uzun tarihine rağmen, Birleşmiş Milletler’in 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi “insanlık ailesinin tüm mensuplarının eşit ve devredilemez haklarını” ortaya koydu. Başkalarının ayrımcılığa uğramamasını sağlamak, modern Batı toplumunda temel bir endişe kaynağıdır ve en azından insanlar arasında sürmekte olan (ve önem arz eden) insafsızlığı ortadan kaldırmak için kaydadeğer çabalara odaklanıyoruz. Ancak amacımız, insanlığın ahlaki kapsayıcılık çemberini acı çekme kapasitesine sahip tüm bireyleri kapsayacak şekilde genişletmeye devam etmesine yardımcı olmaktır.

 

Notlar

(1) https://uk.businessinsider.com/the-truth-about-humanely-raised-chicken-2014-12

(2) https://www.scientificamerican.com/article/fishes-use-problem-solving-and-invent-tools/

(3) https://www.techtimes.com/articles/79485/20150826/ursula-the-octopus-has-surprising-knack-for-solving-puzzles.htm

(4) https://www.nytimes.com/2009/11/10/science/10angier.html?_r=0

(5) https://www.thetimes.com/article/why-did-the-chicken-cross-the-road-3sbf6flf70b

(6) https://www.telegraph.co.uk/news/science/science-news/10129124/Chickens-cleverer-than-toddlers.html

(7) https://hbr.org/2015/01/rats-can-be-smarter-than-people

(8) https://www.nationalgeographic.com/

(9) https://www.ted.com/talks/frans_de_waal_moral_behavior_in_animals?subtitle=en

 

Orijinal Başlık: The Case Against Speciesism
Yazar:Sentience Politics
Türkçeye Çeviren: Pınar Yılmaz
Editör: M. Taha Tunç
Redaksiyon: Bekir Demir