Bertrand Russell’ın “Eğer onu çözemezsek akıl sağlığı ile delilik arasında hiçbir entelektüel ayrım yoktur” dediği problem ne idi? Endüksiyon problemi. Kötü haber şu ki, bu felsefi problem henüz çözülebilmiş değil. Felsefenin uzak, soyut ve keyfi olduğunu mu düşünüyorsunuz? Eğer Russell haklıysa, ki öyle, felsefe çok yakın, çok somut ve fazlasıyla zoraki bir şekilde akıl sağlığımıza ilişkin sahip olduğumuz özgüveni yıkmaya gönüllü.
Endüksiyon problemi, İskoç filozof David Hume’un büyük eseri. Hayata ilişkin geçmiş deneyimlerimizin tümünü bir araya getirelim. Eğer hayata, yaşadığımız bu evrene ilişkin herhangi bir şey biliyorsak, bu deneyimlerimiz sayesinde olsa gerek. Şimdi gerçekleştirmeyi planladığınız basit bir eylemi düşünün.
Örneğin, beşinci kattasınız, zemin kata inmek istiyorsunuz ve bu eylemi hayatınıza kastetmeyecek şekilde yapma niyetindesiniz. Aklınıza gelen iki olası yol var: birincisi, merdivenleri kullanmak; ikincisi, camdan atlamak (Bu alternatif aklınıza nereden geldi? Bu sorunun yanıtını psikologlara bırakıyorum). Bu iki yoldan hangisi hayatınıza kastetmeden beşinci kattan zemin kata inmenizi sağlar? Doğal olarak verdiğiniz yanıt (en azından umudum o yönde!) “merdivenleri kullanmak” olmalı. Eğer yaşamınızın sizin için bir kıymeti varsa merdivenleri kullanmak seçeneği mantıklı olandır, camdan atlamak ise deli saçmasıdır. Bu neden böyledir? Yanıt, bu evrene ilişkin geçmiş deneyimlerimizde saklıdır. Geçmişte merdivenleri kullananlar hayatta kaldı, camdan atlayanlar ise aramızdan ayrıldı.
Yeterince net değil mi? Evet öyle ama buradaki netlik bir yanılsama. Hume, tam da bu noktada keyif kaçıran felsefi bir müdahalede bulunuyor: geçmiş deneyimlerimiz, gerçekleştirmeyi planladığımız ama henüz gerçekleşmemiş, geleceğe dair bir eylem hakkında neden bir şey söylesin? Geçmişte merdivenleri kullanmış olanların hayatta kalmış olması, gelecekte de ya da bir sonraki durumda da merdivenleri kullanacak olanların hayatta kalacak olmasına ilişkin neden bir delil oluştursun? Geçmişte merdiven kullanmak ve sağ salim zemin kata inmek arasında bir birliktelik gözlemlenmiştik: Birini yapınca diğeri onu takip ediyordu. Fakat geçmişte kimi birlikteliklerin var olmuş olması, gelecekte de o birlikteliklerin devamı konusunda bir ipucu sunar mı?
Evreni içini göremediğimiz bir sandık gibi düşünelim, tecrübelerimiz de o sandıktan çıkardığımız minik kekler olsun. Şu ana kadar sandıktan çıkardığımız tüm kekler vanilyalı idi, hiç çikolatalı kek çıkarmadık. Doğal olarak geçmiş deneyimlerimiz sayesinde sandıktan çıkaracağımız bir sonraki kekin de vanilyalı olacağını düşünüyoruz, fakat Hume’un sorusu doğal olarak ne düşündüğümüze ilişkin değil, doğal olarak düşündüğümüz şeyin rasyonel bir temeli olup olmamasına ilişkin. Geçmişte sandıktan çıkan tüm keklerin vanilyalı olması, bir sonraki kekin de vanilyalı olacağını neden söylesin? Eğer geçmiş geleceğe dair sessiz ise, her ne kadar doğal olarak bir sonraki kekin de vanilyalı olacağını düşünsek de, bu düşüncemizin rasyonel bir temeli olmadığını kabul etmek durumdayız –işte Russell’ın bahsettiği akıl sağlığı ile delilik arasındaki sınır belirsizliğinin sebebi de bu.
Geçmiş tecrübelerimizin geleceğe ışık tuttuğuna akli olarak inanmak için şu prensibin doğru olduğuna inanmamız gerekir:
Doğanın Düzenliliği: Geçmiş birliktelikler, gelecekte de devam eder.
Bu prensibin doğru olduğuna inanmak için iyi gerekçelerimiz var mı?
Şöyle düşünürseniz kimse sizi yadırgamaz:
Geçmişte doğa düzenli idi. Geçmişe ait olan önceki anlar ile geçmişe ait sonraki anlar arasında bir düzenlilik vardı. Örneğin geçmişte, önceki bir anda ne zaman merdivenleri kullansam kendimi bir sonraki anda sağ salim zemin katta buldum. Geçmişe baktığım zaman geçmişin önceki anıyla geçmişin sonraki anı arasında bulduğum düzenlilik şimdi ile gelecek arasındaki bağ ile aynı olsa gerek çünkü şu anda gelecek olarak gördüğüm şey, yakın bir zamanda geçmiş olacak. Öyleyse geçmiş birliktelikler, gelecekte de devam etmeli.
Her ne kadar doğal bir akıl yürütme olsa da, açıktır ki, bu akıl yürütme Doğanın Düzenliliği prensibine iyi bir gerekçe sunmaktan uzaktır. Geçmiş düzenliliklerin gelecekte de devam edip etmeyeceğine ilişkin soruyu basitçe geçmiş düzenliliklere işaret edecek yanıtlayamayız: şu anda gelecek olarak gördüğüm şeyin bir süre sonra geçmiş olacak olması, geçmişte gerçekleşmiş olan bir düzenliliğin tekrar edeceği anlamına gelmez. Aksini düşünmek, tam da ispat etmeye çalıştığımız şeyi varsaymak anlamına gelir.
Hume’un bizi getirip baş başa bıraktığı soru, Doğanın Düzenliliği prensibini kabul etmemizi destekleyen iyi gerekçelerimiz olup olmadığı sorusudur. Bu soruya henüz tatmin edici bir yanıt verememiş oluşumuz ise akıl skandallarından biri olsa gerek!
Editör: Bekir Demir