“Siyasete karışmamış olsa da yazdıkları onun bir devlet adamı (politikos) olduğunu göstermektedir.” Diogenes Laertius Platon’un biyografisinde (III.23) böyle yazar. Platon her zaman politikos‘tu, her zaman polis‘in (kent devleti) işleriyle etkin bir şekilde ilgiliydi ve onları şekillendirme niyetindeydi. Atina şehrinin hemen ötesinde kurduğu Akademi sadece bir araştırma enstitüsü olmakla kalmamış, halka açık dersler de vermiş ve geleceğin devlet adamlarını, danışmanlarını ve filozoflarını yetiştirmeyi amaçlamıştır. Devlet gibi eserler yalnızca düşünmek ve tartışmak için yazılmamıştır; Platon bunlarla bireysel ve toplumsal yaşamı değiştirmek istemiştir.
Ebette Platon bu görevinde, Atina’nın pazar yerlerinde ve spor merkezlerinde (gymnasia) dolaşarak isteyen istemeyen herkesi erdemin doğası ve rolünün yanı sıra, iyi hayatın nasıl yaşanacağı konusunda tartışmaya dahil eden sevgili akıl hocası ve arkadaşı Sokrates’ten büyük ölçüde etkilenmiştir.
Sokrates’in de ataları vardı: Batı’daki kamusal felsefe (public philosophy) geleneği, Herakleitos’un Efes halkını her şeyin akıp gittiğine ve “aynı nehre iki kez girilemeyeceğine” ikna etmeye çalıştığı günümüz Türkiyesi’nin kıyılarında başladı. Antik Yunan köklerinden bu yana, Batı’da kamusal felsefenin kaderi hem siyasi iklime hem de toplumsal ihtiyaca göre yükselip alçalmıştır (‘kamusal felsefe’ derken akademik dergiler, kitaplar ve üniversite amfileri dışındaki felsefeyi kastediyorum).
Kamusal felsefeye duyulan ihtiyaç bugün oldukça fazla. İklim krizi ve biyoçeşitlilik, Ukrayna’nın işgali, Covid-19, kemer sıkma ve bütçe kesintileri; Black Lives Matter, milliyetçiliğin ve otoriterliğin yükselişi ve temsili demokrasiye yönelik tehditleri; hakikat ve hakikatlilik kavramlarına yönelik saldırıları düşünün. Tüm bu olaylar, kavram analizi, etik ve epistemolojik tartışmalar gibi felsefenin ele almak için tam anlamıyla uygun olduğu ivedi konuları gündeme getirmektedir. Buradaki amacım, kamusal felsefe ile ilgili iki ana soru dizisini ele almaktır: birincisi, bu felsefeyle ilgilenmenin potansiyel faydalarını (ve bazı zorluklarını) araştırmak; ikincisi ise, hem mekânlar ve forumlar hem de yaklaşım(lar) ve tarz(lar) açısından bu felsefeyle nasıl ilgilenileceğini ele almaktır. Her iki durumda da sadece mevcut durumu incelemekle kalmayacak, muhtemel hareket yönleri de önereceğim.
İlk olarak, tüm akademik felsefecilerin (ya da daha genel anlamda uzmanların) kamusal işlerle uğraşmak zorunda olmadığını açıkça belirtmek isterim: hepsi uğraşmak istemez veya hepsi buna uygun olmayabilir. Salt araştırma ve incelemenin değeri her zaman kabul edilmeli ve korunmalıdır. Bununla birlikte, kamu fonlarından yararlanan üniversitelerin felsefe bölümlerine düşen etik bir sorumluluk vardır (elbette tüm filozoflar kamu tarafından finanse edilen üniversitelerde çalışmasa da birçoğu çalışmaktadır), akademik uzmanlığın vergi ödeyenlerin desteğini neden hak ettiğine dair bir gerekçe sunulmalıdır. Verilen eğitim doğal olarak bu konunun bir parçası olacaktır ancak akademik uzmanlığın ek kamu faydası sağladığı gösterilebilirse bu durum büyük oranda güçlenecektir.
Bu nedenle, büyüklüğüne bağlı olarak, her üniversitenin felsefe bölümünde en azından zamanın bir kısmında kamusal çalışmalar yapan birkaç kişi bulunmalıdır (Nitekim Birleşik Krallık’ta tüm bölümlerin REF Impact Case Studies (Etki Vaka Çalışması) sunmaları gibi resmi bir gereklilik vardır, bütçe fonu tahsisi kısmen bu Etki Vaka Çalışmalarının değerlendirmelerine bağlıdır).
Kamusal Felsefe Neyi Tartışmalı?
Ne tür kamusal çalışmalara odaklanılmalı? Felsefi fikirlerin, tartışmaların, düşünürlerin ve eserlerin açık, kısa ve ilgi çekici bir şekilde yorumlanması ve tartışılmasına duyulan açlığı küçümsememeliyiz. BBC Radio 4’teki In Our Time gibi programların ya da Philosophy Bites veya The History of Philosophy Without Any Gaps gibi podkestlerin her zaman bir rolü olacaktır.
Bu tür incelemeler ve tartışmalar ilgi çekici dünyaların kapılarını aralayarak dinleyicileri içeri davet ederler. Platon, felsefenin merak eylemiyle başladığını söyler (Theaetetus 155d), bu düşünce Aristoteles tarafından da tekrarlanmıştır (Metafizik 982b) ve herkes bu zenginlikleri keşfetme şansına sahip olmalıdır (gerek salt entelektüel meydan okuma ve zevk için gerek bu fikirlerin bazılarının çağdaş geçerliliğini ve uygulamasını belirleme fırsatı bulmak için).
Filozofların bu çağdaş ilgileri ve uygulamaları açıkça tartıştığı başka forumlara da büyük ihtiyaç vardır. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde Birleşik Krallık’ta ve ötesinde pek çok terimin felsefi olarak incelenmesi gerekti. Bu terimlerden bazıları özgürlük; ulus; demokrasi; egemenlik; adalet; eşitlik; kültür; kimlik; toplumsal cinsiyet; cinsiyet olmuştu. Tartışılan terimler gerçekten ne anlama geliyor ve herkes bu terimleri aynı şekilde mi kullanıyordu? Örneğin, pandemi sırasında yaşanan –ve çoğu zaman aldatıcı olan– özgürlük mü sağlık mı tartışmalarının birçoğu (Isaiah Berlin tarafından tanımlandığı şekliyle) ‘pozitif’ ve ‘negatif’ özgürlük farkının anlaşılmasıyla aydınlatılabilir ve bazı durumlarda çözüme kavuşturulabilirdi. Veya demokrasi, yani ‘halkın yönetimi’ gerçekte neyi içerir? Gerçek ‘yönetim’ tam ve doğru bilgiye erişime ve bunun üzerinde düşünme olanağına mı bağlıdır? ‘Halk’ kimdir? Tüm vatandaşlar mı? Oy verebilecek durumda olanlar mı? Gerçekten oy kullananlar mı? Kazanan tarafa oy verenler mi? Demokrasinin demagoji ile çarpıtılmasını, halkın yönlendirilmesini önlemek için hangi koşulların sağlanması gerekir? Bu konularda mükemmel ve önemli teknik akademik çalışmalar yapılmaktadır, ancak seçmenler demagojiden korunacaksa, aynı zamanda kamusal filozofların da (genellikle akademik araştırmalardan beslenen) kamusal tartışmalara katılmasına ihtiyaç var.
Çoğu zaman açıklığa kavuşturulmayan ve yanlış anlaşılan bu terimler, endüstriyel anlaşmazlıklar ve neyin adil bir ücreti oluşturduğu; yapay zekâ ve yeni teknoloji; göç; sağlıklı ve sağlıksız bir şekilde toplumu önemseme; sözde ‘kültür savaşları’ ve ‘kültürü iptal etme’; ifade ve konuşma özgürlüğü; trans hakları gibi pek çok güncel ve çoğu zaman hararetli tartışmayı beraberinde getirmektedir. Kavram analizi bu tartışmalardaki tüm harareti ortadan kaldırmasa da kimi gereksiz körüklenmeleri önleyebilir.
Kavramsal açıklamanın ötesinde, bu konular felsefi analiz ve argümanların teşkilini gerektirir. İklim krizini ve Just Stop Oil gibi kuruluşların buna verdiği tepkileri ele alalım. Mevcut yasalara uymak her zaman iyi midir, yoksa bu yasaya ve nasıl yapıldığına mı bağlıdır? Hukukun üstünlüğü ilkesinin ve uygulamasının altını oymanın tehlikeleri nelerdir? Tersine, uluslararası yasalara yönelik önceden var olan bağlılıkları korumak için ulusal yasaları çiğnediklerini söyleyen aktivistlerin argümanları ne kadar ikna edicidir? İklim değişikliği büyük ölçüde zengin ülkelerdeki faaliyet ve tüketimden kaynaklanırken, orantısız bir şekilde en yoksulları etkilediği gerçeğiyle ve iklim konusundaki eşitsizliklerle nasıl başa çıkacağız? Bu sorularla ilgili hoş, teknik araştırmalar yayımlanıyor, ancak burada da felsefi olarak bilgilendirilmiş bir kamusal tartışmaya ihtiyaç duyuluyor.
Kısacası, kamusal felsefe, x‘e inanmanın ve y‘ye inanmanın neye yol açtığını açıklığa kavuşturarak veya hangi sorunların değerler –belki de sonuç odaklı ve ontolojik etik yaklaşımlar– arasındaki temel çatışmalardan kaynaklandığını, hangi sorunların olumsallıklardan kaynaklandığını tespit ederek ve belki de daha fazla kaynak, para veya zamanla çözülebileceğini belirleyerek tartışmaya yardımcı olur.
Kavram analizi, tümdengelimsel ve tümevarımsal argümanların oluşturulması ve analizi yoluyla asılsız şeylerin (untruth) ortaya çıkarılması, belki de felsefenin diğer her şeyden daha iyi yaptığı hususlar arasında yer almaktadır.
Bununla birlikte, kapsamlı bir paket olarak düşünüldüğünde (kamusal felsefe de dahil olmak üzere) felsefenin sunduğu muhtemel faydaları da vurgulamak istiyorum. Felsefe, karşıolgularla ve yaratıcı hipotezlerle uğraşmayı içerebilir ve bazı durumlarda metinlerin yakından yorumlanmasını gerektirir ve tüm bu çalışmalar, mevcut zorluklardan çıkış yolları bulmamıza yardımcı olabilecek yaratıcı hayalgücünü ve zihinsel esnekliği geliştirmeye yardımcı olur. Elbette pek çok disiplin bunu yapabilir, ancak felsefe kesinlikle bunlardan biridir ve taşıdığı yaratıcı güç çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Özellikle gelişme ve erdem etiği, bizi hem bir birey hem de bir topluluk için iyi yaşamın (ya da belki de iyi yaşamın) neye benzeyebileceğini düşünmeye sevk eder. Felsefe bize, kendi bulunduğumuz yerde hemen görülebilecek olandan farklı düşünme, var olma ve yaşama biçimleri sunabildiği gibi olası yaşamlara dair algımızı genişletebilir. Akıl, tamamen genlerimizin ve çevremizin ürünü olmadığımızı anlamamıza yardımcı olacaktır, tabii uygun bir şekilde eğitilmiş bir akıldan söz edebiliyorsak (elbette burada bir tavuk ve yumurta sorunu var, çünkü bu eğitim en azından kısmen çevremize bağlı olabilir, ancak yine de aşamalı ilerleme kaydetmenin mümkün olduğuna inanıyorum). Örneğin yapay zekâ ve diğer yeni teknolojilerden ne beklediğimiz (veya beklemediğimiz) ya da para ve iş dünyasının ne işe yaradığına dair düşüncemiz ya da eğitimin aşamalarının mahiyeti ve amacının ne olması gerektiğine ilişkin soruları ancak iyi bir yaşamın ya da toplumun neye benzeyebileceğine dair bir fikrimiz varsa doğru bir şekilde değerlendirebiliriz.
Genel paketin bir diğer önemli parçası ise, Sokrates’in de çok iyi bildiği gibi, felsefenin, özellikle de kamusal felsefenin, genellikle en iyi şekilde diyalog biçiminde yapılabileceğidir. Bu, farklı bakış açılarına dair anlayışımızı arttırabilir ve çözüm arayışında birlikte çalışmamızı sağlayabilir. Kavramların ve savların analiziyle birlikte diyalog yoluyla felsefe, örneğin farklı siyasi görüşlere veya inançlara sahip olanlar arasındaki engellerin yıkılmasına yardımcı olma potansiyeline sahiptir. Felsefe tarihi hakkında bir şeyler öğrenmeyi savunmamın birçok nedeninden birisi de şu: Batı’daki felsefe tarihine baktığınızda İslam filozoflarından Kindi, Farabi, İbni Sina ve İbni Rüşd’ün çevirileri, yorumları ve bazı unsurları kendi özgün eserlerine uyarlamaları yoluyla Antik Yunan felsefesini özellikle de Aristoteles ve Yeni Platoncuları nasıl yaşattıklarını anında görürsünüz.
İnanç ile felsefe veya inanç ile bilim arasındaki aldatıcı ‘çatışmalar’ da açığa çıkarılabilir. Stephen Hawking Büyük Tasarım‘da modern bilimin felsefeyi ve dini gereksiz hale getirdiğini iddia eder, oysa aslında bu çalışma Aristoteles’in Dört Nedeni’nden yalnızca ikisini, maddi ve fail nedeni ele almaktadır. Bazı filozofların (ve belki de tüm teologların) özellikle ilgilenebileceği iki soruyu, öz veya amaç sorularını ele almaz. Sözde ‘kültür savaşlarının’ bazı politikacı ve gazetecilerin kendi amaçları doğrultusunda alaycı bir şekilde uydurdukları şeyler olduğu da ortaya çıkarılabilir. Bu, kamusal felsefeye saçma sapan mucizevi güçler atfetmek değildir; yapılan felsefi incelemeler bu yapay çatışmaları ortadan kaldırdıktan sonra geriye bazı gerçek dini, siyasi ve kültürel farklılıklar kalacaktır. Ancak inanıyorum ki kamusal felsefe sadece topluluklar içinde yer almakla kalmaz, aynı zamanda bu toplulukları birleştirmeye ve güçlendirmeye (hatta zaman zaman ilgili araştırmacılardan ve uygulayıcılardan oluşan kendi topluluklarını yaratmaya) yardımcı olabilir.
Felsefe çalışmalarının ve bazı felsefi geleneklerin uygulamalarının sağaltıcı olabileceği ve esenliğimize yardımcı olabileceği yönündeki iddiaya ne demeli? Özellikle Stoacı felsefe son birkaç yılda pek çok kişi tarafından faydalı bulunmuştur. Örneğin Marcus Aurelius’un Meditasyonlar‘ı Covid-19 salgını boyunca dünya çapında en çok satanlar arasında yer aldı, ki Stoacılığın MÖ. 4. yüzyılın sonları ve 3. yüzyılda Helenistik dönemde, siyasi çalkantıların yaşandığı bir dönemde ortaya çıktığı düşünüldüğünde bu durum şaşırtıcı olmayabilir. Roma’ya yayıldığında özellikle büyük zorlukların yaşandığı dönemlerde faydalı olduğu görülmüştür. Meditasyonlar, MS. 165-180 yılları arasındaki yıkıcı olaylardan olan Antoninler Vebası sırasında yazılmıştır. Bu ilgi, Stoacı ilkelerin modern hayata verimli bir şekilde uygulanıp uygulanamayacağını araştırmak için akademiden felsefeciler ve psikoterapistlerin işbirliği yaptığı bir girişim olan ve 2012 yılında Stoicism Today olarak başlayan Modern Stoacılık hareketini hem besledi hem de bu hareket tarafından beslendi. 2012’den bu yana Stoic Week gibi ücretsiz çevrimiçi seminerler ve pandeminin olmadığı zamanlarda yüz yüze Stoacı toplantılar düzenliyorlar. Bunlar ve diğer çağdaş Stoacılık tebliğcileri de önemli miktarda kitap, çizgi roman, video, podkest ve blog üretmiştir. Yine yakın zamanda, özellikle genç iş liderlerine odaklanan (münhasıran olmasa da) Stoacılığın farkındalığını artırmak ve ilkelerini uygulamak için Aurelius Vakfı kurulmuştur.
Klasik Stoacılığın özenli bir şekilde yorumlanmasına odaklanan bazı akademik felsefeciler, bu tür çağdaş uyanışlar hakkında bazı çekincelere sahiptir. Antik Yunan (hatta Roma) Stoacılığını seçip alma ve klasik Stoacı sistemin temelini oluşturan fizik ve mantığı büyük ölçüde göz ardı ederek etik üzerine yoğunlaşma eğiliminde olunduğu konusunda da kesinlikle haklılar. Bununla birlikte, Antik Yunanlar da (bilhassa Romalılar) seçici davranmışlardı. Bana göre bu çok iyi bir şey, çünkü klasik Yunan Stoacılığında bazı ciddi sorunlar vardı (Burada bu tartışmaya yerimiz yok ancak blogumda bunlar hakkında yazdım). Elbette hem Yunan ve Roma Stoacılığını karmaşık, teknik sistemler olarak ele alan akademik çalışmalar hem de gerçekten faydalı bulunan çağdaş uyarlamalar mevcut.
Aldığım mesajlardan ve tanıştığım kişilerden bildiğim şey, dünya çapında Stoacılığın bu seçilmiş çağdaş versiyonlarını son derece zorlu zamanlarda çok yararlı ve destekleyici bulan pek çok insan olduğu. Özellikle son zamanlarda Stoacılığın teşvik ettiği zihinsel egzersizler (birçokları için) şunlardır:
- olaylara verdiğiniz tepkiler gibi kontrol edebileceğiniz şeylere odaklanmak;
- gelecekten korkarak veya geçmişten pişmanlık duyarak zaman ve enerji harcamak yerine şimdiki zamana dikkat etmek ve keyif alabileceğiniz şeylerin tadını çıkarmak.
Kamusal Felsefe Nerede Konuşulmalı?
Modern Stoacılığın faaliyet gösterdiği çok çeşitli araçlar bizi bir sonraki ana soruya yönlendirmektedir: Kamusal felsefeyle ilgilenmek için uygun mekânlar ve platformlar nerelerdir? Halka yönelik yüz yüze etkinlikler sürekli genişleyen sayıda mekânda gerçekleşmektedir: müzeler, tiyatrolar, sanat galerileri, katedraller (Sheffield Üniversitesi’nin Godand the Good serisi gibi), festivaller (örneğin How The Light GetsIn), barlar, pazarlar, hapishaneler, barınma evleri gibi. UNESCO girişimi olan Dünya Felsefe Günü için (her yıl Kasım ayının üçüncü Perşembe günü) Londra’da çift katlı bir otobüste ve Spitalfields Market’te ilkokul öğrencilerine konuşmalar yaptım. Kamusal felsefenin yer bulabileceği geleneksel medya kanalları arasında televizyon, radyo, gazeteler, dergiler, hatta filmler yer almaktadır (Örneğin savaş sonrası Belfast’ta tamamı erkeklerden oluşan bir ilkokulda ilham verici bir müdürün, çocuklara mezhepsel sınırların ötesini görmelerini teşvik etmek amacıyla eleştirel düşünme alışkanlığı aşılamak için Antik Yunan felsefesini kullandığı güçlü ve dokunaklı Young Plato gibi.).
Elbette sürekli genişleyen bir çevrimiçi mecra listesi de mevcuttur: videolar ve video oyunları, podkestler, internet seminerleri, konferans yayınları ve kitlesel çevrimiçi dersler (MOOC) gibi. Twitter ya da daha doğrusu ‘X’, Reddit ve Threads gibi sosyal medya da daha fazla tartışma ve fikir alışverişi için uygun fırsatlar sunmaktadır. Sanırım, özlü paradoksları ve aforizmalarıyla ünlü Herakleitos sosyal medyayı zevkle benimserdi.
Yukarıdaki listelerden de anlaşılacağı üzere, kamusal felsefe ile uğraşanlar sözcüklerin yanı sıra görselleri ve müziği nasıl kullanacaklarını da düşünmelidirler, ki bu da halkın ilgisini çekebilecek uygun uyarıcıların neler olabileceği konusunda yaratıcı olmayı gerektirmektedir: belki bir fotoğraf, belki bir şarkı veya bir oyun. Mizah genellikle yeni kitleleri cezbetmek ve mevcut kitleleri elde tutmak için iyi bir yol olabilir. 2010 Birleşik Krallık seçimleri öncesinde, o zamanlar çalıştığım Warwick Üniversitesi medya ve iletişim ekibinin yardımıyla, alternatif Filozof/Bilge-Yöneticiler Kabinesi için çevrimiçi bir oylama düzenledim (hem geçmiş hem de şimdiki filozoflar seçilebilirdi). Sonuçlardan bazıları incelikli bir oylama yapıldığını gösteriyordu: Mill başbakan, Aristoteles maliye bakanı, Simone de Beauvoir dışişleri bakanı ve Hypatia bilim bakanı seçilmişti. Diğer sonuçlar ise hoş şekilde muzipceydi: muhtemelen Popper’la girdiği iddia edilen maşalı çatışmanın bir sonucu olarak Wittgenstein Baş Kamçıcıydı ve hareketin olanaksızlığını savunan Zenon da elbette ulaştırma bakanı. 2010’da, epey neşeli bir ruh haliyle, The Philosophy Shop (şimdi Philosophy Foundation) tarafından düzenlenen Monty Python: Filozoflar Maçı’nın neşeli (oldukça gevşek) bir yeniden canlandırmasına katıldım. Sokrates Wanderers için Nietzsche Albion’a karşı hızlı ama tamamen etkisiz bir şekilde bir oraya bir buraya koşturarak oynadım, isterseniz YouTube’da hala izleyebilirsiniz. Socrates Wanderers’ın menajeri rahmetli eski İngiliz menajer Graham Taylor’dı.
Kamusal felsefeyle uğraşanlar, kendilerinin de karmaşık meselelerin üstesinden gelebilmek için daha zengin bir felsefi anlayış kazanmaya çalışan halkın bir parçası olduklarını unutmamalıdır.
Kamusal felsefe, belirli sektörlerle birlikte çalışmak ve onlara danışmanlık yapmak biçiminde de olabilir. Örneğin STK’lar; hükümet, uluslararası kuruluşlar, parlamento seçim komiteleri… Son yıllarda Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Hizmeti, Dünya Ekonomik Forumu (2018-19 Küresel Gelecek Değerler, Etik ve İnovasyon Konseyi dahil), Aspen Birleşik Krallık, Stifel Europe, İngiltere Kilisesi, ABD ordusu, Birleşik Krallık kamu hizmeti ve Refugee Tales yardım kuruluşu ile çalıştım. Sadece iki örnek vermek gerekirse: Ulusal Sağlık Hizmetleri için, Strateji Birimi’nin planlı bakıma ulaşmadaki eşitsizliklerin ve bekleme listelerinin öncelik sırasına konulmasının nasıl azaltılabileceğine ilişkin bir raporunun etik incelemesini yazdım. Refugee Tales için ise süresiz gözaltı uygulamasının etiğini ve bu uygulamaya tabi tutulan kişileri etik eylemlilik için gerekli fırsatların çoğundan nasıl alıkoyduğunu ele aldım. Kamusal felsefeyle uğraşanlar saygılı ve ilgili oldukları ve gerçekçi olmayan savlar ileri sürmedikleri sürece, birçok sektörde açıklayıcı ve yapıcı bir ses olabilirler ve kuruluşların etik ve diğer seçeneklerin neler olduğunu ve belirli eylem yollarının nereye varabileceğini anlamalarına yardımcı olabilirler.
Philosophy Foundation ve SAPERE gibi kuruluşlar, felsefe dersleri verme ya da var olan öğretmenleri P4C’yi (Çocuklar için Felsefe) derslerine dahil etmeleri için eğitme konusunda mükemmel bir geçmişe sahip. Bir dizi çalışma, katılan öğrenciler arasında duygusal beceriler, bilişüstü ve eleştirel düşünme konularında etkileyici gelişmeler olduğunu göstermiştir (Bunlardan bazıları SAPERE web sitesinde faydalı bir şekilde detaylandırılmıştır). Sheffield Üniversitesi öğrencileri tarafından yürütülen Philosophy in the City, 2006 yılında yerel okullarla çalışmaya başladı ve o zamandan beri evsiz gençlere yönelik yardım kuruluşu Round about ile de çalışacak kadar büyüdü.
Aynı zamanda felsefe derslerinin öğrencilere çok çeşitli sayıda komplo teorisini, fanteziyi, yarı gerçekleri ve yalanları anlamaları hatta bunlara direnmeleri için gerekli zihinsel kaynakları sağlayabileceğini de iddia ediyorum. Felsefe aynı zamanda çocuklara ve gençlere (genellikle komplo teorileriyle bağlantılı olan) öğretilendirmeye karşı direnmelerine yardımcı olacak kaynakları da sağlayabilir. Otorite figürlerini (açık sorgulama tehlikeliyse belki de gizlice) veya Andrew Tate gibi etkileyicileri sorgulamalarına ve kendilerine söylenenlere inanmak için iyi bir neden olup olmadığını sormalarına yardımcı olabilirler. Benim kişisel temennim, her çocuğun en az bir yıl boyunca haftada bir saat sınavsız felsefe eğitimi almasıdır (İsteğe bağlı Felsefe GCSE’nin başlatılmasına ve mevcut Felsefe Okul Sertifikası ve Felsefe A-Seviyesine daha fazla destek verilmesine ek olarak). Böyle bir politika kapsayıcı olma açısından avantaj sağlayacaktır: tüm öğrenciler ideal olarak bu eğitimi alacaktır. Bu nedenle, Birleşik Krallık Hükümeti’nin öğretmenlerin, doktorların, sosyal hizmet çalışanlarının, toplum liderlerinin ve diğerlerinin aşırılık yanlısı gruplara katılma ve terörist faaliyetlerde bulunma riski taşıdığını düşündükleri kişileri yerel önleyici kuruma yönlendirmelerini gerektiren mevcut Önleme Stratejisine (2023’te revize edilmiştir) zıt düşecek ve onu tamamlayacaktır. Eğitim Bakanlığı 2011 tarihli bir araştırma raporunda P4C ile öğretilendirmeye karşı koruma arasında bir bağlantı olduğunu öne sürmüştür (P4C baştan sona tartışılmış ve aşırıcılığa karşı koruma potansiyeli özellikle s.80’de belirtilmiştir) ve benzer düşünce 2015 tarihli British Council’in eğitim ve aşırıcılık konulu çalışma raporunu da oluşturmuştur. Prevent programının kendisi de eleştirel düşünme atölyeleri önermektedir.
Kamusal Felsefe Nasıl Tartışılmalıdır?
Bu bağlamda, kamusal felsefenin çalışabileceği platformlar sürekli genişlemektedir. Şimdi geriye kalan, kamusal felsefenin nasıl yapılması gerektiğini sormaktır. Burada, zaman içinde test edilmiş kuralların hala geçerli olduğunu düşünüyorum. Bence ifade edilmesi gereken en önemli unsurlar kendi derin ilgi ve alakanızdır. Konunuzu önemsiyor gibi görünmüyorsanız, başkalarının dikkatini vermesini neden bekleyesiniz ki? Kamusal felsefeyle uğraşanlar, kendilerinin de sorunlarla başa çıkabilmek için daha zengin bir felsefi kavrayış kazanmaya çalışan halkın bir parçası olduklarını her zaman hatırlamalıdır. Kendilerini bir dağın tepesinde, aşağıdaki şanslı halka bilgelik yayan modern zamanların Zerdüşt’ü olarak konumlandırmamalıdırlar. Bununla birlikte, kamusal felsefeyle uğraşan hiç kimse sihirli bir değnekle dünyanın sorunlarını çözemese dahi, yine de birbirimizi anlamaya değerli bir katkı sunabilir.
Tüm dünyada sosyal medyayı, medyayı ve siyaseti kirleten yalanların, aldatmacaların, yarı gerçeklerin ve fantezilerin ortaya çıkarılmasında kamusal felsefenin oynayacağı kritik bir rol var.
Aristoteles Retorik‘te etkili iletişimin üç unsuru olduğunu söyler: logos (argüman; konuşmanın içeriği); pathos (dinleyicinin psikolojisini, ruh halini ve onunla nasıl konuşulacağını anlamak); ve ethos (konuşmacının karakteri; güvenilirliği ve otoritesi). İçerik elbette açık, özlü, erişilebilir ve ilgi çekici olmalıdır, ancak genellikle felsefe ağırlıklı olacak olsa da bu onun basite indirgenmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Amacı, düşünmenin yerini almaktan ziyade, düşünmek için bir tetikleyici olarak hareket etmek olmalıdır. Birkaç ayrıntı ve niteleme bırakmak mümkündür ve genellikle de tercih edilir; dinleyicilerinizi bir argüman üzerinden yönlendirmek mümkündür. Kimse kendisine patronluk taslanmasından hoşlanmaz. Dinleyicilerinizi anlamak çok önemlidir: Kültürel açıdan uygun ve incelikli örnekler seçerken hassas olmanız hayati önem taşır. Ethos‘a gelince, eğer dinleyicilerinize dikkatli ve ayrıntılı bir hazırlık yapma saygısını gösterdiyseniz, bu size güvenilirlik kazanma noktasında önemli bir yol katettirecektir. Son olarak geri bildirim ve diğer kanıtları toplamanız gerekecektir. Bir Etki Vaka Çalışması üzerinde çalışan akademik bir felsefeciyseniz kesinlikle toplayacaksınız, ki bu nedenle hazırlığın bir parçası da uygun anketleri derlemek ve katılan ya da izleyenlerin sayısına ilişkin kanıtları nasıl toplayacağınızı belirlemek olmalıdır.
Sonsöz
Özetlemek gerekirse: Her ne kadar kibir ve aşırı iddiacılıktan kesinlikle kaçınılması gerekse de, aynı zamanda kamusal felsefenin potansiyelini de küçümsememeliyiz. Felsefecilerin sunabilecekleri önemli analizleri, fikirleri, argümanları, yaratıcı çözümleri ve toplumsal faydaları vardır ve bunlara hiçbir zaman şimdikinden daha fazla ihtiyaç duyulmamıştır. Belki de en hayati olanı, tüm dünyada sosyal medyayı, medyayı ve siyaseti kirleten yalanların, aldatmacaların, yarı gerçeklerin ve fantezilerin ortaya çıkarılmasında toplumsal felsefenin kritik bir rol oynamasıdır. Bu kararlı çalışma olmadan temsili demokrasinin ve en nihayetinde insan türünün hayatta kalması pek olası değildir. Agorada felsefe uzun ve çoğunlukla seçkin bir tarihe sahiptir. Geleceğin sürekli çeşitlenen agorasında gelişmesini sağlamak için elimizden geleni yapalım.
Orijinal Başlık: Philosophy in the Agora: Past, Present and Future
Yazar: Angie Hobbs
Türkçeye Çeviren: Özlem Kırtay
Editör: Bekir Demir