Demo v1.0

5 Şubat 2025, Çarşamba

Beta v1.0

Devrimci Mimari Arayışı: Étienne-Louis Boullée

Fransız Devrimi’nden sonra Mimar Étienne-Louis Boullée asla hayata geçirilmeyen oldukça iddialı bina tasarımları yaptı. Fikirleri hem sağı hem de solu etkiledi ve devrimci bir mimari mümkün mü sorusunu gündeme getirdi.
Çeviren:
Ege Tonga
Kaynak:
Communist Party of Maine

En ikonik tasarımlarının çoğu inşa edilmemiş olsa da, 1728 Paris doğumlu Étienne-Louis Boullée tüm zamanların en büyük mimarlarından biridir. Roma’da ortaya çıkan ama Fransız Devrimi’nden sonra Fransa’da olgunlaşan Neoklasik üslubu benimseyen Boullée, henüz 19 yaşındayken ülkenin en saygın okullarından École Nationale des Ponts et Chaussées’de ders vermeye başladı. Böylece geçimini güvence altına alan Boullée kendini mimarinin doğası ve amaçları hakkındaki teorik sorulara verebildi; bir yanda müşterilerinin zevklerine, diğer yanda mekânsal ve mali sınırlamalara tabi olan mimarlar nadiren bu soruları sormayı göze alabiliyordu.

Étienne-Louis Boullée, Vue intérieure de la métropole au temps de la Fête-Dieu (1781-1782; 99 x 60 cm ; Paris, Bibliothèque nationale de France)
Étienne-Louis Boullée, Vue intérieure de la métropole au temps de la Fête-Dieu (1781-1782; 99 x 60 cm ; Paris, Bibliothèque nationale de France)

Büyük Tasarımlar

Boullée, mimarlık ve diğer sanat türleri arasındaki ilişki hakkında kapsamlı tartışmaların yaşandığı ve bazılarının mimarlığın bir sanat olarak kabul edilip edilmemesi gerektiğini sorguladığı bir dönemde büyüdü. Felsefeci Charles Batteux 1746 tarihli Tek Bir İlkeye İndirgenmiş Güzel Sanatlar (“Les Beaux-Arts réduits à un même principe”) tezinde “güzel doğa’nın (“la belle nature”) taklidinin mimarlar dışındaki tüm sanatçıların amacı olduğunu savunmuştur. Batteux’ye göre bir binanın temel işlevi bir duygu uyandırmak veya bir fikir taşımak değil, hizmet sağlamaktır. İşlevsel olarak, mimari bir resim ya da şiirden ziyade bir yatak ya da kanepeye benziyordu.

Boullée bunlara katılmıyordu. 1953 yılına kadar yayınlanmayan Mimarlık/Sanat Üzerine Bir Deneme (Essai sur l’art) çalışmasında, eğer uygulayıcıları sadece binaların işlevselliğini değil aynı zamanda kültürel önemini de göz önünde bulundurursa mimarlık sanatının neler başarabileceğini hayal ediyordu: “Bir yapıya karakter katmak konuyla alakalı olanlardan başka hiçbir duygu üretmemek için her türlü aracı kullanmaktır” diyor. Cenaze anıtları, ölüleri barındırmanın yanı sıra, ışığı emen malzemeler, gölgeler ve çıplak duvarlar kullanarak kış ortasında bir ağacın iskeletine benzer “mimari bir iskelet” yaratarak başardığı “aşırı keder” duygularını uyandırmalıdır. İlham kaynağı, “kurak dağların melankolik görüntüsünü ve değişmezliği çağrıştıran” Mısır Piramitleridir.

Önemli kişilerin mezarları Boullée’ye ek bir görev daha yüklemiştir: içlerinde gömülü olanlara saygı uyandırmak ve başarılarını kutlamak. Kendisinden bir yıl önce hayatını kaybeden Isaac Newton için tasarladığı anıt mezar devasa bir küre şeklindedir çünkü merhum matematikçinin yerçekimi kanunu “dünyanın şeklini tanımlıyordu”. İç kısımda, tavandaki delikler dağınık ışıkta bir gece seması yanılsaması yaratıyordu.

Étienne-Louis Boullée, Projet d’un tombeau périptère à pyramide tronquée dit “tombeau d’Hercule” (1781-1793; 75 x 39 cm; Paris, Bibliothèque nationale de France)
Étienne-Louis Boullée, Projet d’un tombeau périptère à pyramide tronquée dit “tombeau d’Hercule” (1781-1793; 75 x 39 cm; Paris, Bibliothèque nationale de France)
Étienne-Louis Boullée, Cénotaphe de Newton (1784; 66 x 40 cm; Paris, Bibliothèque nationale de France)
Étienne-Louis Boullée, Cénotaphe de Newton (1784; 66 x 40 cm; Paris, Bibliothèque nationale de France)

Boullée mimarisinin görselleri sıklıkla internette dolaşsa da fantastik tasarımlarının ardındaki teori ve bunların Fransız Devrimi’yle bağlantıları keşfedilmemiş durumdadır. Sanat Üzerine Deneme’de ele alınan tasarımların birçoğunun devrimci fikirlere ve kurumlara adanmış olduğu düşünülürse, bu durum şaşırtıcıdır. Mesela, Mutlak Varlık Kültü ile ilgili fikirlerini ele alalım. Avukat-Devrimci Maximilian de Robespierre tarafından 1794 yılında oluşturulan ve adı konmamış bir rasyonellik tanrısını merkezine alan bu kült, zamanında Fransa Cumhuriyeti’nin resmi dini olarak Roma Katolikliğinin yerini almayı amaçlıyordu.

Boulée tapınakların, Newton’ın anıt mezarında olduğu gibi, “şaşkınlık ve merak” uyandırması gerektiğini düşünüyordu. Bu ancak “duyularımız üzerinde öyle bir güce sahip olan” büyüklükte bir ebat ile başarılabilir, ki ölümcül bir yanardağ bile bilinçaltında bir güzelliğe sahiptir. Büyüklüğü tamamlayan şey ışıktır; bu ışık, izleyicinin bilmediği bir kaynaktan geldiği zaman, tanrının lütfunu taklit ederdi.

Boullée’nin denemelerinde bahsedilen sayısız saraydan sadece bir tanesi bir hükümdar için tasarlanmıştı. Diğerleri adalet, ulus ve belediye gibi cumhuriyetçi ideallere adanmıştı. Her bir sarayı konusuna saygı uyandıracak şekilde tasarladı. Parlamento mahkemelerini, özel tüketim kurullarını ve denetim ofislerini içeren Adalet Sarayı, “adaletin ağırlığı altında ezilen ahlaksızlığın metaforik bir görüntüsü” olan küçük bir hapishanenin üzerinde durmaktadır.

İşlevsel bir idari bina olmaktan ziyade Fransa Cumhuriyeti’nin gücünün ve birliğinin sembolü olan Ulusal Saray’ın duvarlarında anayasa hukukunun dev tabletlerini ve bunların tabanında cumhuriyet bölgelerinin sayısını temsil eden sıra sıra figürler kullanırdı.

Belediye Sarayı, Paris’in bölgelerinin sulh hakimlerini barındırıyordu. 1792’de Boullée 64 yaşındayken yapılan bina, geniş girişleriyle ve galeriler arası bağlantılarıyla herkes için erişilebilir olduğunu yansıtacaktı. Tüm bu saray tasarımlarının o zamana kadar sadece hükümdarlara mahsus bir heybet duygusu ile donatılmış olması dikkate değerdir.

Boullée’nin mimari tarzı, Victor Hugo’nun 1874’te yazdığı Doksan Üç romanında Fransız Devrimi’nin kendi sanatsal tarzı olarak tanımladığı şeyle uyuşuyordu: “çelik gibi soğuk ve keskin sabit doğrusal açılar… Boucher’nin David tarafından giyotine gönderilmesi gibi”. Boullée’nin tasarımları, New York’taki Cooper Union’da mimarlık profesörü olan Anthony Vidler’ın Neo-Klasizmin sert, sade, neredeyse soyutlanmış biçimi olarak tanımladığı II. Yıl’da (Fransa Cumhuriyet takvimine göre aşağı yukarı 1793 yılı) üretilen Fransız resim ve mimarisinin tonuyla kesinlikle uyuşuyordu.

Daha güncel değerlendirmeler, Boullée’nin Fransız Devrimi’nden etkilenmesinden daha çok onun devrimi etkilediğini öne sürerek Boullée’yi Fransız Devrimi özelinden ziyade bir bütün olarak Fransız Aydınlanması çerçevesinde konumlandırıyor. İki süreç de aynı sosyoekonomik hoşnutsuzluktan kaynaklansa da Dekoratif Barok ve Rokokodan sade Neo-Klasisizme geçiş, Bastille’in basılmasından çok daha uzun zaman önceydi. Boullée’nin devrimci havası siyasi eylemden değil, biçim ile işlev arasında bağlantı kurmanın algılanan öneminden, yaratıcı iç gözlemden kaynaklıydı.

Étienne-Louis Boullée, Sectionducénotaphe de Newton: la nuit (1784; 66 x 40 cm; Paris, Bibliothèque nationale de France)
Étienne-Louis Boullée, Sectionducénotaphe de Newton: la nuit (1784; 66 x 40 cm; Paris, Bibliothèque nationale de France)

Devrimin Mimarları

Akademisyenler, Devrim’den sonra sadakatine dair şüpheler nedeniyle Boullée’nin tasarımlarının hiçbir zaman inşa edilmediğini öne sürmüşlerdir. Bu durumda, XVI. Louis’nin 1793’te idam edilmesinden önce oluşturulan Hükümdar Sarayı konseptinin “Hükümdarın ikametgahı olarak tasarlanmamış diğer anıtlara uyarlanabileceği” yönündeki sözü, hemşerilerini, bazılarının iddia ettiği gibi, kralcıların değil, kendilerinin tarafında olduğuna ikna edemedi. Yine de Boullée’nin kendisi bu süreç içinde dışlanmış olsa da ancien régime‘in görsel dilini genç cumhuriyet için uyarlayan mimari görüşü hayatta kaldı.

Estetik uzmanları mimarlığın sanatsal değerini tartışırken devrimciler mimarinin siyasi önemini sorguladılar. Fransız Devrimi’nin hemen öncesinde mimarlar ve mimarlık üzerindeki kamuoyu algısı, hem eski hem de yeni dünyadaki yerleri bağlamında, çoğunlukla olumsuzdu. Özellikle geniş, göz korkutucu binalar şeklindeki mimari, monarşik düzenin fiziki bir yansımasıydı. Bu mantıkla, Bastille’in basılması ve ardından yıkılmasının yanı sıra Paris ve çevresindeki diğer yapıların yıkılması veya kısmen yıkılmasının da gösterdiği gibi, monarşinin ortadan kaldırılması zorunlu olarak bu binaların yıkılmasını gerektiriyordu.

Ancak, tüm devrimciler bu ikonoklazma katılmadı. Bir rahip olan Henri Jean-Baptiste Grégoire, “feodalizm çağına” ait mimarinin korunması için mücadele etti; bu mimari, sanatsal ya da tarihi değeri nedeniyle değil, “bir tür daimi teşhir salonunda” bozulmadan bırakılırsa, gelecek nesiller için bir uyarı olarak tiranlığın yüzünü muhafaza edeceği içindi.

Sanat Üzerine Deneme eseri boyunca Boullée, aristokratik öncüllerinin yerine yeni ve demokratik bir mimari kurulmasına yardımcı olmuştur. Bu demokratik mimari devrimci davayı yüceltmekten daha fazlasını yaptı: Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik (Liberté, Égalité, Fraternité) temelinde kurulacak bir medeniyetin neye benzeyeceğini öngördü. Antik Roma’daki muadili baz alınarak yapılan ve ulusal tatiller ile festivaller için bir yer olan Boullée’nin Kolezyumu üç yüz bin kişi kapasiteliydi, bu sayı o dönem başkentin nüfusunun yarısıydı.

Monarşi döneminde kutlamalar genellikle Belediye Sarayı’nda (Hôtel de Ville) yapılırdı ve burası o kadar sıkışıktı ki kralın ve tüm maiyetinin faytonları için bile neredeyse hiç yer yoktu. Boullée’ye göre toplumsal etkinlikler sadece herkesin katılabileceği genişlikte yerlerde yapılırsa anlam kazanırdı. Onun tasarımları insanları hem yağmurdan hem güneşten koruyan örtüler ve bir acil durumda herkesi tahliye edebilecek kadar çok sayıda geniş merdivenler içeriyordu.

Boullée, o zamanlar çoğunlukla sayısız ölüm ve yaralanmaya yol açan yangınlar çıkan tiyatrolar için de benzer bir endişe taşıyordu. İzleyenlerin bir kısmı ölüm korkusu yaşarken eğlenilemeyeceğini düşünen Boullée, tiyatrolarını taş malzemeden tasarladı. Yanıcı madde içeren tek yer olan ahşap sahne, bir su tankının üzerine yapılacak ve yandığı takdirde su altında kalacaktı. Tıpkı Kolezyum gibi, Boullée’nin tiyatroları da hızlı tahliyeyi sağlamak için çok sayıda özel çıkışa sahipti.

Boullée’nin devrimci mimariye etkileri Fransa sınırlarının ötesine ulaşmıştır. Tasarımlarının ölçek ve kapsamı, Üçüncü Enternasyonel Anıtı (Tatlin Kulesi olarak da bilinir), Rusya’daki Sovyet Sarayı ve aynı zamanda Nazi Almanya’sındaki Volkshalle gibi, hem soldaki hem de faşist aşırı sağdaki diğer modernist devrimlerin gerçekleşmemiş yapılarında yankı bulmuştur. Hürmet ettikleri rejimlerin ilk yıllarında tasarlanan Vladimir Tatlin’in Tatlin Kulesi tasarımı ilk kez 1920’de açıklanırken, Adolf Hitler 1938’de Roma’ya yaptığı ziyaretten bir süre sonra Volkshalle’nin taslağını çizdi, bu aşırı iddialı inşaat projeleri, değişken biçimler alabilen modernist bir coşkunun yansımasıdır.

Ama aynı coşku, bu tür hareketlerin kaçınılmaz çöküşünün de habercisidir. Bugün, Boullée ve takipçilerinin çalışmalarının tipik örnekleri olan devasa büyüklükteki ve bireyi böceğe benzeten boyutlar devrimciden çok distopik olarak görülüyor.

Boullée’nin 20. yüzyıl totaliter rejimlerinin görsel kültürü üzerindeki etkisi, devrimci bir mimar olarak onun mirasını karmaşıklaştırmaz. Aksine hem komünist hem de faşist rejimlerin onun mimari projelerine gösterdikleri ilgi ve ayırdıkları kaynaklar, mimarinin gücünün işlevselliğin ötesine geçtiğine, fikirleri resmettiğine, güçlü duygular uyandırdığına ve bu duyguları -gerici ya da ilerici- bir siyasi davaya kanalize ettiğine dair o zamanlar alay konusu olan inancını bir kez daha teyit etmektedir. Boullée’nin gücü durdurulamaz, sadece farklı yönlere kaydırılabilir.

Eğer Fransa Cumhuriyeti Boullée’nin Cenotaph ya da Kolezyum’unu inşa etmeye çalışsaydı, sadece o zamanın değil şimdinin mimari rekorlarını da kırmış olacaktı. Bu, diğer tüm nedenlerin ötesinde, neden inşa edilmediklerini ve büyük olasılıkla da asla inşa edilmeyeceklerini açıklamaktadır. Boullée’nin ölümünden bir yıl sonra 1799’da doğan tarihçi Jules Michelet şöyle diyordu: “İmparatorluğun sütunları ve Kraliyetin Louvre’u varken, Devrimin anıtı… sadece boşluktu. Devrimin anıtı, Arabistan’ınki kadar düz olan kumdu… Sağda bir tümülüs ve solda bir tümülüs, Galyalılar tarafından dikilenler gibi, kahramanların anısına karanlık ve şüpheli tanıklar.”

 

Orijinal Başlık: The Search for a Revolutionary Architecture
Yazar:
Tim Brinkof
Türkçeye Çeviren: Ege Tonga
Editör:
Uğur Şen
Redaksiyon: Bekir Demir