Başarılı Bir Boykot Nasıl Örgütlenir?

Boykotlarda tüm mesele insanların militanlığını ve yaratıcılığını ortaya çıkarmaktır. Öyle ki patronların her gün bir sonraki adımda neyle ve nereden vurulacakları endişesiyle uykuları kaçsın.
Okuma listesi
Editör:
Redaksiyon:
Labor Politics
Özgün Başlık:
Can Boycotts Help Workers Win?
23 Ağustos 2023

Editörün Notu

1970’lerde Birleşik Tarım İşçileri’nin örgütlenme kampanyalarında olduğu gibi, tüketici boykotlarının emek mücadelesinde köklü bir geçmişi vardır. Ancak bunları yürütmek zordur. Deneyimli sendikacı Stephen Lerner, boykotun işçiler için ne zaman işe yarayabileceğini açıklıyor.

Boykot kampanyaları genellikle oldukça karmaşık ve çetrefilli bir tarihe sahiptir. Yine de bu yöntem yakın zamanda Oregon’daki Burgerville ve Batı New York’taki Spot Coffee’de sendikalaşma ve toplu sözleşme zaferlerinde başarılı bir şekilde uygulandı. Bu kampanya daha sonra Starbucks’ın ani yükselişine de zemin hazırladı. New Jersey ve Kaliforniya’daki Medieval Times’ta çalışan sendikalı işçiler “Sözleşme Yoksa Okul Gezisi de Yok” sloganıyla, K-12 sözleşmesine tabi öğretmenlerle birlikte, sendikalaşmaya karşı olduğu iddia edilen şirketi boykot etmeye başladılar. Yakın zamanda, aylarca süren öğrenci örgütlenmesi ve protestoların ardından Cornell Üniversitesi, Starbucks’ın federal çalışma yasasını açıkça ihlal etmesi nedeniyle kampüste satış yapmasını durdurma kararı aldı. Bu zafer, ülke genelindeki üniversitelerde Starbucks’ı boykot etme girişimlerini hızlandırdı.

İşçiler ve sendikalar boykotların faydalarını ve sakıncalarını yeniden gözden geçirmeye başlamışken, 1965’ten 1975’e kadar Birleşik Tarım İşçileri (UFW) tarafından tarım şirketlerinin sendikaları tanımaları ve onlarla müzakereye oturmaları talebiyle yürütülen ünlü boykot kampanyalarına göz atmak gerekiyor.

Eric Blanc, zaferle sonuçlanan UFW boykotlarından çıkarılan dersleri ve genel olarak boykot taktiğinin dinamiklerini tartışmak üzere, 1970’lerin başında UFW’de gönüllü olarak çalışmaya başlayan ve uzun ve ünlü bir örgütlenme geçmişi olan Stephen Lerner ile bir araya geldi.

En temel haliyle, sizce Birleşik Tarım İşçileri (UFW) boykotundan çıkarılacak önemli dersler nelerdir?

Her şeyden önce, ulusal bir boykotun işe yaraması için uygun bir ortama, çok sayıda insanın önemsediği ya da önemsemeye ikna edilebileceği bir bağlamın oluşmasına ihtiyaç var. Çoğu durumda boykotlar işe yaramaz; genellikle kaybedildiği anlaşıldığında boykot yapanlar sendikalar tarafından geri çağrılırlar. Ancak Birleşik Tarım İşçileri sendikasının boykotu hiç de öyle olmadı. Bu kazanmak için yapılmış planın bir parçasıydı.

Bir fırsat olduğunda, sürekli olarak şu soruyu sormanız gerekir: Grevi en üst düzeye nasıl çıkarırız ve kamuoyu oluşturmayı en iyi seviyeye nasıl getiririz? Bu iki hedefe ulaşmak için sahada büyük miktarda örgütlenmeye ihtiyacınız var. Sadece boykot çağrısı yapıp bir şekilde tüketici baskısının şirketleri masaya getireceğini bekleyemezsiniz.

Bu nedenle, uygun bir ortam yakalamanız ve ardından hem kitlesel çalışmalarla sesinizi duyurmanız hem de doğrudan kârları düşürmek için çeşitli düzeylerde gerçek bir örgütlenmeye ihtiyacınız var.

Birleşik Tarım İşçileri boykotunun kapsamını kısaca anlatabilir misiniz?

O döneme dair bir fikir vermesi için şunu söyleyeyim, boykotta tam zamanlı çalışmak için liseyi bıraktım. Gerçekten radikal bir değişimin mümkün olduğunu düşünüyorduk. Dolayısıyla boykot, çok fazla aktivizmin, çok fazla heyecanın olduğu bir zamanda gerçekleşti. Her şey çok daha büyük bir harekete dayanıyordu.

Ve tarım işçilerinin mücadelesi gerçekten de insanların dikkatini çekti. Mesele sadece belirli bir sorunla ilgili değildi; göçmenlerin ayaklanması ve daha geniş anlamda işçilerin harekete geçmesi için daha kapsamlı bir simge haline gelmesiydi.

Hareketin kamuoyunda ses getirmesi ve bir şeylerin kökten değiştirilebilmesi için neler yapıldı?

Kitle çalışması yürütmenin büyük bir kısmı şu soruyu yanıtlamaktan geçiyor: Mümkün olduğunca çok insanın bu hareketten haberdar olmasını nasıl sağlarız? Marketlerin önünde çok sayıda bildiri dağıtımı ve eylemler yapardık. Devasa miktarda insanlardan oluşan yürüyen reklam panoları yaptık. Tüm büyük metro istasyonlarında ya da otoyol üst geçitlerinde “Marul ve Üzüm Boykotu” yazan dev tabelalar tutan arkadaşlarımız vardı.

“Tanrı Bir Kez Grev İstedi” adlı bir broşür dağıtmaya başladık. Her şey Mısır’dan Çıkış hikâyesiyle1Tevrat’ın ikinci kitabı olan Çıkış Kitabı’ndan bahsediliyor. -çn. ilgiliydi. Hayatım boyunca Yahudi ayinlerine katılmıştım ama Çıkış hikâyesini bir grev olarak görmeye başlamam Katolik tarım işçileri sayesinde oldu.

Kilise toplantılarına katıldık, konserler için broşürler dağıttık, propaganda için elimizden gelen her şeyi yaptık. İşe yaradı da: Bazı hahamların kabuklu üzüm ve marulun koşer2Musevilikte helal gıda. -çn. olmadığını ilan ettiği bir destek söylemi oluşturmayı başardık.

Kitlesel bir çalışma yapmaya çalışıyorduk ve pek çok insan bu işe dahil oldu. Gönüllüleri bir dizi adımdan geçiriyorduk. Broşür dağıtmanın, grev yapmanın ve insanların fon toplama konusundaki çalışmalarının ötesinde, gönüllülerin atabileceği birçok adım mevcuttu.

Temel mesele şuydu: İnsanlar yiyeceklerini ve Gallo şaraplarını nereden temin ediyorlar? Marketlerden ve içki dükkanlarından. O halde sendikayı tanımayı reddeden şirketlerde üretilen ürünleri satın almayı durdurmaları için bu işletmelere doğrudan nasıl baskı yapılabilir?

İnsanlarımız mağazalara girip alışveriş arabalarını yiyecekle dolduruyorlardı. Ancak daha sonra bir grev hattı oluşturduk ve herkes “Ah, bir grev hattı var, buna saygı duymam gerekiyor” demeye başladı ve alışveriş arabalarını öylece bıraktılar.

Cesar Chavez’in öncülük ettiği ünlü açlık grevlerine ek olarak, marketlerin önünde daha küçük ölçekli açlık grevleri de yaptık. Ayrıca üzüm ve marulun toptan satıldığı Bronx’taki Hunts Point Market’te büyük kitlesel gösteriler yaptık. Kaliforniya’da insanlar limanlarda grev yapıyor ve liman işçileri yasal olarak yapabildikleri sürece bu greve riayet ederek üzüm ve marul sevkiyatını geciktirdi.

Tüm bunları gerçekleştirmek için ne tür bir örgütlenme gerekiyordu?

Başarılı bir boykot için ne kadar çok çalışmak gerektiğini hafife almak büyük bir hata olur. Boykotun başarıya ulaşması için sahada gerçek bir örgütlenme gerçekleştirmeniz gerekir. Ancak bu şekilde sürekli ve artan bir eylemlilik durumu ortaya çıkarabilirsiniz.

Şehir şehir, mahalle mahalle, kiliselerde ve sinagoglarda tarım işçilerine destek yoğun bir şekilde örgütlenmişti. Bu sadece boykot için genel bir çağrı değildi. Çalışmaları yerel olarak yürütebilecek, kendi kendini idame ettirebilen destekçi komitelerinin oluşturulmasına da odaklanmıştık; grevler, eylemler, hepsi. Ülke çapında binlerce faal destekçinin ve yüzlerce tam zamanlı gönüllünün çalıştığı devasa bir organizasyondu. Geçinmek için haftada beş dolar alıyorduk ve bütün zamanımızı örgütlenmeye ayırabilmek için toplu evlerde yaşıyorduk.

Boykotun önemli bir parçası da Kaliforniya’daki grevci tarım işçilerinin boykotu doğrudan yaymak ve yönetmek için ülkenin dört bir yanına dağılmalarıydı. Bu benim gönüllülükle tanışmamın ilk adımıydı: Kaliforniya’daki White River Ranch’ten New York’a taşınan ve grevde olan bir tarım işçisi ailesiyle birlikte yaşamaya başlamıştım. Ben de onlarla birlikte tarım işçisi ve grevci olarak yaşadıkları deneyimleri anlıyordum. Neden boykot aracılığıyla şiddet, hapis ve tedbir kararlarına karşı ek baskı gücüne ihtiyaç duyduklarını öğreniyordum.

Hepimiz boykotu desteklemeleri için tüketicileri nasıl örgütleyeceğimiz konusunda eğitilmiştik. Aralarında Fred Ross Sr.’ın da bulunduğu bir dizi inanılmaz örgütleyici tarafından eğitildim. Ev toplantıları yaklaşımıyla boykotu önemli ölçüde geliştirdik; şehirlerde ve mahallelerde ev toplantıları yoluyla komiteler oluşturduk ve bu toplantılarda hepimiz tarım işçilerine nasıl davranıldığını anlatmak üzere eğitim gördük. Biz insanları çalışmaya katardık ve onlardan arkadaşlarını evlerine davet etmelerini isterdik ve her ev toplantısı daha fazla ev toplantısına öncülük ederdi.

Dayanışma için sadece diğer sendikalara değil, daha liberal ve ilerici çevrelere ve dini cemaatlere de çağrıda bulunmaya çalışıyorduk -ki bu konuda çok destek aldık- ve bunun önemsemeleri gereken ahlaki bir mücadele olduğunu anlamalarını sağlamaya çalıştık.

Sözünü ettiğiniz sınırlılıklardan biri boykotların çoğu bağlamda işe yaramadığıydı. Bu noktada vurgulamaya değer başka sınırlılıklar var mı?

Söylenmesi gereken bir diğer şey de, ki birçok kişi de bu noktaya değindi, boykotun Birleşik Tarım İşçileri’nin ana odağı haline gelmesiyle birlikte, tarlalardaki işçilerin örgütlenmesi konusunda çok daha az çaba harcamaya başlamasıdır. Denge fena halde bozulmuştu. Buradan çıkarılması gereken en büyük derslerden biri şudur: Boykotun tüm bir işçi faaliyeti yerine geçecek bir alternatif olarak görülmesi, bir felakete yol açacaktır.

Bu durumun bir sebebi de şirketlerin sürekli olarak boykotun, yardım ettiğini iddia ettiği insanlara zarar verdiğini söylemesidir. İnsanlar bize şunu soruyordu: “Boykot, tarım işçilerinin işlerini kaybedeceği anlamına mı geliyor?” Şirketler her zaman boykotun şirketleri yok edeceğini ve toplu işten çıkarmalara neden olacağını söyleyeceklerdir. (Aynı şeyi daha sonra Güney Afrika’daki apartheidı sona erdirmek için yürütülen tasfiye hareketi sırasında da söylemişlerdi). Dolayısıyla bu anlatıya meydan okumak için olayların merkezinde çok güçlü bir işçi çekirdeğine ihtiyacınız olacaktır.

Kısacası o dönemde Kaliforniya’daki tarım işçilerinin tüm ülkeyi dolaşarak Birleşik Tarım İşçileri kampanyasına ahlaki bir temel kazandırması çok önemliydi. Başarılı boykotlar, işçilerin örgütlenmesini ve eyleme geçmesini, ardından da daha geniş bir kamuoyu kampanyasıyla desteklenmesini gerektirmektedir.

Medieval Times çalışanlarının K-12 sözleşmesine tabi öğretmenlerle bir araya gelmesi ve Cornell öğrencilerinin geçtiğimiz günlerde Starbucks’ı kampüsten atması heyecan verici bulunuyor. Boykot kampanyalarında okulların ve üniversitelerin stratejik öneminden bahsedebilir misiniz?

Mevcut mücadeleler ve boykotlar için görüş bildirecek bir pozisyonda değilim, ancak daha genel olarak konuşmak gerekirse, özellikle okullar ve üniversiteler çok umut verici birer mücadele alanıdır. Belki bir yandan burası Starbucks gibi dev bir şirket için önemli bir kâr kaynağı olmayabilir. Ancak hem potansiyel çalışanlar hem de tüketicilerden oluşan bir neslin şirketle tanıştığı yerin de burası olduğu aşikardır. Üniversiteler kârın ana kaynağı olmasa bile, kampüsteki bir hareket, yeni nesil genç örgütçüleri ve aktivistleri yetiştirerek markalara büyük zarar verme potansiyeline sahip.

Pek çok üniversitede, güçlü protestolar ve ilgi çekici eylemler aracılığıyla net talepler elde edebilecek geniş ve duyarlı bir öğrenci kitlesi vardır. Bu mücadeleyi desteklemek için aynı renk tişört giymekle başlayıp, zaman içinde yönetim binalarını işgal etmeye, kamp kurmalara, ana girişleri bloke ederek kampüsü kapatmalara kadar yapılabilecek birçok şey var. Kampüste çok sayıda eğlenceli, yaratıcı grev ve değişim fırsatı mümkün.

Üniversitelerde açıkça hedeflediğiniz bir firmanın bulunduğunu ya da yemekhanelerde veya kampüs mağazalarında ürünlerinin satıldığını görürseniz, üniversiteden firmanın ürünlerinden vazgeçilmesini isteyebilirsiniz. İnsanlar aynı zamanda bu şirketle çalışmayan tüm üniversiteleri de tespit edebilirler. Üniversitelerden sendikalarla iyi niyet çerçevesinde pazarlık yapmaya başlayana kadar bu şirketle çalışmamalarını ya da bu şirketten alışveriş yapmamalarını da talep edebilirler.

Bir şirketin kampüsten kovulması çağrısı, kampüs sendikaları için de bir pazarlık konusu haline gelebilir. Hem kampüs öğrencilerinin hem de işçilerin, yasaları çiğneyen şirketin üniversiteden atılmasını talep etmek için birlikte çalışarak kazanımlar elde edebilirsiniz. Bunu boykot olarak adlandırmaya bile gerek yok; üniversiteyi sendikal yasaları çiğneyen şirketleri kampüsten atmaya yönelik bir çağrı da diyebilirsiniz adına.

Üniversitelerle ilgili bir diğer husus da mütevelli heyetleri ile daha geniş iktidar yapıları arasındaki çıkar ilişkileridir. Özel üniversite yönetim kurullarında yer alan kişiler genellikle iş dünyası liderleri ve siyasi liderlerdir. Bu kişiler harika hedeflerdir. Çoğu zaman üniversiteler ve emeklilik fonları doğrudan şirketlere yatırım yaparlar. Bu nedenle de bir başka potansiyel strateji emeklilik planlarının şirketlerden ayrılmasını talep etmektir. Üniversiteye sadece sendika karşıtı şirketlerden ayrılması için değil, aynı zamanda üniversiteye sendikal şirketlerin getirilmesi için de baskı yapabilirsiniz.

Kampüs boykotları için sınama tahtası diyebilir miyiz? Şayet bir boykotun üniversitelerde başarılı olmasını sağlayamazsanız, muhtemelen başka bir yerde de başarılı olmasını sağlayamazsınız. Fakat üniversitelerde boykotun sahiplenilmesi durumunda bir gösteri etkisi yaratmış olursunuz ve tabii bu da yayılan bir etki yaratabilir.

Üniversite örgütlenmesinin daha geniş çaplı mücadeleler için nasıl bir ivme yaratabildiğini ve sürdürebildiğini defalarca gözlemledim. “Temizlik Görevlileri için Adalet” kampanyasında, Miami Üniversitesinde aylarca süren grev gibi birçok önemli zafer, üniversitelerdeki yoğun öğrenci desteği sayesinde kazanılmıştı.

Bunun bir parçası da çarpıcı eylemlerle kamuoyunun dikkatini çekmek ve yapabileceğiniz her türlü ekonomik etkiyi yaratmaktır. Öte yandan üniversitelerde, sendikaları desteklemek amacıyla tutuklanmayı göze alan kişilerden oluşan bir ordu kurma potansiyeli de mevcut.

Örneğin, sendikalaşan bir işçi işten atıldığında, buna müdahale etmek için harekete geçirebileceğimiz yüzlerce, sonra binlerce gönüllümüz var mı? Diyelim ki Mary Smith sendikalaştığı için işten atıldı. Mary Smith’i işine geri getirmek için bu dört mağazanın kapısında oturup kapıları kapatacak beş yüz öğrenci bulabilir miyiz? Şirketlerin güçlü sendika kırma çabalarına karşılık verecek en kuvvetli sivil itaatsizlik eylemi ne olabilir? Gönüllülerden oluşan bir ordu kurmak, şirketleri sekteye uğratmanın, yaptıkları yanlışlardan kamuoyunun haberdar olmasını sağlamanın ve yasaları çiğnemelerinin bedelini en üst seviyeden ödetmenin en doğrudan yolu olabilir.

İkincil boykot yasaları, ihtiyati tedbir kararları ve diğer potansiyel davalar sendikaların çağrıda bulunabileceği ve destekleyebileceği eylemleri sınırlamaktadır. Kısacası boykotlarda tüm mesele insanların militanlığını ve yaratıcılığını ortaya çıkarmaktır. Hareketlerin, işlerin kontrolden çıktığı kriz noktasına ulaşması gerekiyor ki patronların her gün bir sonraki adımda neyle ve nereden vurulacakları endişesiyle uykuları kaçsın.

Böylece hikâye şöyle bir hal alıyor: Giderek daha fazla insan bu harekete dahil oluyor, giderek daha fazla yerde şirketin yaptıklarıyla doğrudan yüzleşiliyor. Bu dinamiği harekete geçirdiğinizde, özellikle gençlerin başını çektiği bir kitle hareketinin yaratıcılığını ortaya çıkarabilirsiniz. Eğer bu dinamiği harekete geçirebilirseniz, insanlar eğlenmeye başlayacak ve bu kitle hareketini ve kamuoyu birliğini en üst düzeye çıkarmak için daha yaratıcı şeyler düşüneceklerdir. Kazanmak için ihtiyacınız olan şeyler de bunlardır.

Notlar

(1) Tevrat’ın ikinci kitabı olan Çıkış Kitabı’ndan bahsediliyor. -çn.

(2) Musevilikte helal gıda. -çn.

Bunları okudunuz mu?