Giriş
Son zamanlarda Doğan Avcıoğlu’nun (1926-1983) kitaplarına, dergilerine ve yaşam öyküsüne olan ilgi hiç umulmadık ölçüde artıyor. Bir “Doğan Avcıoğlu Rönesansı”ndan bile söz ediliyor.
Başta Türkiye’nin Düzeni olmak üzere her biri yayınlandığı dönemde ilgiyle karşılanmış kitapları, Türkiye siyasal hayatına damga vurmuş dergileri (Yön ve Devrim), sayısız makalesi, onlarca deftere sığdırılamamış notları, kuruluşuna öncülük ettiği derneği (Sosyalist Kültür Derneği), yazar, çevirmen ve editör olarak çalıştığı yayınevi (Yön Yayınları) ve içinde yer aldığı ama başarısızlıkla sonuçlanan bir hükümet darbesi girişimiyle Doğan Avcıoğlu gerçekten ilgi çekici bir aydındır.
Doğan Avcıoğlu’na gösterilen ilginin siyasal ve toplumsal nedenleri üzerinde düşünmek gerekli ve önemlidir. Ancak öncelikle yanıt verilmesi gereken soru Doğan Avcıoğlu’nun kim olduğudur. “Kimdir” sorusuyla kastedilen onun kronolojik biyografisi değildir. Soru, onun ilk bakışta biraz karmaşık görünen kimliğiyle ilgilidir. Doğan Avcıoğlu hem Kemalist hem solcu hem devrimci ve hem de sosyalist olarak ilginç bir figürdür. Ancak Marksizmin yöntem ve kuramından faydalanmasına rağmen Marksist değildir, bir hükümet darbesinin hazırlığı içinde yer almasına rağmen sıradan bir “cuntacı” da değildir. Bu karmaşık kimliği daha yakından incelemek ilginç olabilir. Bu metin Doğan Avcıoğlu Ödülleri III töreninde yapılan konuşmanın Corpus Dergi için gözden geçirilmiş ve genişletilmiş halidir.1İlk kez 17 Kasım 2024’te Eskişehir Odunpazarı Belediyesi ve Tekin Yayınevi iş birliğiyle düzenlenen Doğan Avcıoğlu Ödülleri III töreninde sunulmuştur.
Doğan Avcıoğlu kimdir?
Bir Kemalist mi, bir solcu mu, bir devrimci mi, bir sosyalist mi, bir Marksist mi yoksa bir cuntacı mı?
Doğan Avcıoğlu bir Kemalisttir. Türkiye sosyalist hareketinin efsanevî isimlerinden Sadun Aren’in söylediği gibi onun kuşağı açısından “Kemalist olmak, adam olmaktır. İnsan önce Kemalist olur, ondan sonra ne olacaksa olur.” Doğan Avcıoğlu için Kemalizm nehrin neşet ettiği “göze”dir. O, bu “göze”den gelmemin gururuyla yaşamıştır.
Her Kemalist solcu olmak zorunda değildir. “Sağ Kemalizm” de vardır, “sağcı Kemalistler” de. Bu ilk yol ayrımı ülkeye verilecek yönün kapitalist mi yoksa kapitalizmden başka bir yol mu olacağıyla ilgilidir. Doğan Avcıoğlu açısından kapitalist tercih Türkiye’yi bir çıkmaza sürüklemiştir ve bu yolda ısrar etmek zamanda geriye doğru yolculuk anlamına gelecektir. İlk yol ayrımında Doğan Avcıoğlu sol taraftan ilerlemiştir.
Her solcu devrimci olmak zorunda değildir. Devrimci olmayan, reformcu olan solcular da vardır. Doğan Avcıoğlu, magnum opusu Türkiye’nin Düzeni’ne “Diyorlar ki, bu düzene dokunulamaz, bu düzen atalarımızdan kalmıştır” cümlesiyle başlar ve bu büyük eseri boyunca kurulu düzenin devrimci bir şekilde değiştirilmesinden başka bir çare bulunmadığını kanıtlamaya çalışır. Ona göre “idare-i maslahatçılar esaslı inkılâp yapamaz.” Aslolan esaslı bir devrimle düzeni değiştirmektir.
Her devrimci sosyalist olmak zorunda değildir. Sosyalist olmayan devrimciler de vardır. Doğan Avcıoğlu’nun büyük bir saygıyla eleştirmekten asla çekinmediği Mustafa Kemal Paşa, örneğin, devrimcidir ama sosyalist değildir. Doğan Avcıoğlu, Kemal Paşa’nın tercih ettiği kapitalist yolun kendi devriminin yarıda kalışının nedeni olduğu görüşündedir. Ona göre devrimin sürekliliği ancak sosyalist bir yönde ilerlemekle mümkün olabilecektir.
Her sosyalist Marksist olmak zorunda değildir. Marksist olmayan sosyalizm türleri de vardır. Sosyalist Doğan Avcıoğlu için Marksizm, Kemalizmden köklenen düşünsel mirasını geliştirmenin ve daha ileriye taşımanın en önemli teorik havzalarından biridir. Kendisi Kemalizmi Marksizmden yararlanarak yeniden yorumlamak için büyük bir düşünsel emek vermiştir. Buna karşılık o, kendi geliştirdiği sosyalizm anlayışını Marksist sosyalizmin sınırlarında durdurmuştur. Marksizmden kuramsal bir cesaretle yararlanmakla birlikte Marksist olmayı seçmemiştir.
Öyleyse; Doğan Avcıoğlu hem bir Kemalist hem bir solcu hem bir devrimci hem de bir sosyalisttir. Marksizmin yönteminden ve kuramından çok yararlanmakla birlikte Marksist değildir.
Peki, Doğan Avcıoğlu bir cuntacı mıdır? Onun 1971’de başarısızlıkla sonuçlanan 9 Mart Darbesi hazırlıklarında yer aldığı bir gerçektir. Bununla beraber Doğan Avcıoğlu’nu Talat Aydemir veya Cemal Madanoğlu gibi sıradan bir “cuntacı” olarak konumlandırmak hatalı olur. Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin toplumsal dönüşümü için gerekli gördüğü iktidar değişikliğinin seçim sandığıyla mümkün olamayacağını gözlemlemiştir. Sandığın din, bayrak, avanta dağıtımı ve antikomünizmin en çirkin biçimleriyle kolayca manipüle edilebildiğini deneyimlemiştir. Bu durumda “zinde güçler” olarak adlandırdığı asker-sivil aydın zümrenin iktidarı almasının, tasarladığı devrimin başlangıç noktası olabileceğini düşünmüştür. İktidar değişikliğinin ardından kendisinin de belirleyici bir rol oynayacağı “devrim hükümeti” için hazırladığı programa bakılırsa hükümet darbesini süratle bir devrime dönüştürmeyi, devrimin yaratacağı toplumsal dönüşümle de emekçi sınıfların yöneteceği sosyalizan bir toplum düzenine geçmeyi tasavvur ettiği anlaşılır.
Doğan Avcıoğlu’nu kendi kuşağının aydınlarından farklı kılan nitelikler nelerdir?
Her şeyden önce bir “tabu yıkıcı” olmasıdır.2“Boundary-pushing” değil “iconoclastic”.
1960’lı yılların ilk yarısında sosyalistler kendilerine “sosyalist” demezlerdi, “toplumcu” derlerdi; sosyalizme de “toplumculuk” derlerdi. Bunun nedeni “sosyalizm” sözcüğünün Türkiye’de bir tabu olmasıydı. Doğan Avcıoğlu, ilk sayısı 21 Aralık 1961’de yayınlanan Yön dergisinin ilk başyazısında bu zalim tabuyu bir vuruşta yıkmıştır. İlk başyazısının sonunda Türkiye için sosyalizmden başka bir çıkar yol olmadığını bütün cüretkârlığıyla haykırmıştır.
Büyük şairimiz Nâzım Hikmet’in şiirleri 1960’lı yıllarda bile hâlâ tabuydu. Nâzım’ın şiirleri basılamaz ve yayılamazdı. 1950’li yıllarda bir başka büyük şairimiz olan Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Nâzım’ın şiirlerini okuduğu için tutuklandığını ve öğretmenlik mesleğinden çıkarıldığını unutmayalım. Bu korkunç tabuyu, Nâzım’ın şiirlerini önce Yön dergisinde yayınlayarak sonra da kitap halinde basarak Doğan Avcıoğlu yıkmıştır.
1960’lı yıllarda Kürt sorununa “Doğu sorunu” denirdi. Sorunun kaynağı da “kalkınma” olarak tanımlanırdı. Bu kör tabuyu “Doğu sorunu”na “Kürt sorunu”; “kalkınma sorunu”na da “etnik sorun” diyerek Doğan Avcıoğlu yıkmıştır. On yıllar boyunca süregelerek taşlaşan bu tabuyu yıkmak Doğan Avcıoğlu’nun içinden geldiği gelenek bakımından hayal edilemeyecek kadar güçlü bir cesaret isterdi. Bu cesareti bir tek o gösterebilmiştir.
Doğan Avcıoğlu’nun içine, ama, en ilerisine yerleştiği aydın geleneği bakımından “sınıf” kavramı da bir tabuydu. “İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz” fikri, 10. Yıl Marşı’nın öncesinden beri bir amentüydü. Sosyal sınıfların varlığının ve mücadelesinin Türkiye’de de hükmünü icra ettiğini, devrimciliğin sömürücü sınıflara karşı ve ezilen sınıflardan yana olmak olduğunu vurgulayan ve bu tabuyu ait olduğu sisler âlemine gönderen yine Doğan Avcıoğlu olmuştur. Onun sınıf anlayışının Marksist bir sınıf anlayışı olmadığını Mühürler adlı kitabımızda yer alan “Bilim ile Siyaset Arasında Türkiye’nin Düzeni” başlıklı makalemde göstermiştim.
“Seçim sandığına indirgenmiş liberal demokrasi” 1960’ların dünyasında bir tabuydu. Din istismarıyla, bayrak ajitasyonuyla, komünizm korkutmacısıyla ve menfaat teminiyle seçim sandığından hep sağcı partilerin galip çıktığını gören Doğan Avcıoğlu, “cici demokrasi elbette tartışılacaktır” diyerek bu türden bir demokrasi zihniyetini yargılama cesaretini göstermiştir. Ona göre demokrasi seçim sandığından ibaret olamazdı, derinleştirilmesi ve toplumsallaştırılması gerekirdi.
Eşsiz cesareti ve tabu yıkıcılığının yanı sıra Doğan Avcıoğlu’nun bir niteliğini daha vurgulamamız gerekir. O, çağının aydınları içinde, belki de en çok okuyan ve en çok yazan aydındı. Bunu görebilmek için Odunpazarı Belediyesi’nin Doğan Avcıoğlu Kütüphanesi’nde küçük bir tur yeter de artar bile. El yazısıyla tuttuğu onlarca defterlik notlar onun kuramı ve günceli, yereli ve küreseli nasıl bir enerjiyle takip ettiğini gösterir. İlk eşi Sevil Avcıoğlu, yıllar önce yaptığımız görüşmede bana, evlendikleri gecenin sabahının en erken saatlerinde Doğan Avcıoğlu’nu masasının başında okuyup notlar alırken gördüğünü anlatmıştı!
Kendisiyle zamandaş olan Çetin Altan, Suçlanan Yazılar adlı kitabını Doğan Avcıoğlu’na “Büyük savaşçı Doğan Avcıoğlu’na…” diye imzalamış. Büyük savaşçımızın, büyük devrimcimizin, unutulmaz aydınımızın önünde saygıyla eğiliyorum.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim…
Notlar
(1) İlk kez 17 Kasım 2024’te Eskişehir Odunpazarı Belediyesi ve Tekin Yayınevi iş birliğiyle düzenlenen Doğan Avcıoğlu Ödülleri III töreninde sunulmuştur.
(2) “Boundary-pushing” değil “iconoclastic”.
Editör: Tunç Türel