Demo v1.0

6 Ekim 2024, Pazar

Beta v1.0

Batıya Ağıt: Cellatlar ve Kurbanlar İçin Hüküm Günü

İktidar karşısında kendimizi güçsüz bilsek bile, yaktığımız ağıttan ayıramayacağımız yargımız da bir o kadar da amansız olmalıdır. Tanrım, onlara huzur verme, çünkü ne olduğunu bilmiyorlar.
Çeviren:
Hüseyin Doğu Aykapan
Kaynak:
Qudlibet

Başlıklar

19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Yahudilik ilminin1Yahudi geleneklerinin kökenlerini irdeleyip, Yahudi din adamlarınca oluşturulan edebiyat ve Yahudi kültürüne ilişkin eleştirel araştırmaları içeren akademik alan. -çn. kurucularından Moritz Steinschneider, sağduyulu insanları herhangi bir skandala uğratmadan Yahudilik için yapılabilecek tek şeyin ona layık bir cenaze töreni düzenlemek olduğunu ifade etmişti. O zamandan bu yana bu bakışın Kilise ve topyekûn Batı Kültürü için de geçerli olması mümkün. Ne yazık ki Steinschneider’in bahsettiği bu onurlu cenaze töreni, o günlerde ne Yahudilik ne de Batı için tertip edildi.

Katolik Kilisesi geleneğinde cenaze töreninin önemli bir parçası ve giriş kısmı olan Requiem ayini şu sözlerle başlar:2Ayrıca bkz. King James, Psalm 111:7. -çn.

Requiem aeternam dona eis,
Domine, et lux perpetua luceat eis

Onlara sonsuz huzur ver Tanrım,
Üzerlerine o sonsuz nurun düşsün.

1970’e kadar Roma dua kitabı aynı kısım için Dies Irae, dizelerinin de okunmasını salık veriyordu. Bu seçim, ölüler için yapılan ayini tanımlayan terimin hem barışı hem de dünyanın sonunu çağrıştıran kıyametle ilgili bir metin olan l’Apocalisse di Esdra’dan (Ezra’nın Kıyameti) gelmesi gerçeğiyle tamamen tutarlıydı:

Requiem aeternitatis dabit vobis, quoniam in proximo est ille, qui in finem saeculi adveniet.

Size sonsuz huzuru verecektir, çünkü zamanın sonunda gelen yakındadır.

1970 yılında Dies Irae‘nin kaldırılması, Kilise tarafından her türlü eskatolojik örneğin terk edilmesiyle birlikte gerçekleşmiş; böylece moderniteyi tanımlayan sonsuz ilerleme fikrine bu şekilde tamamen uyum sağlamıştır. Sebeplerini açıklama cüreti gösterilmeden kaldırılan bölümler -gazap günü, son gün- sona erdiği anda iktidarın korkaklığına ve çelişkilerine karşı kullanılacak bir silah olarak ele alınabilir. Burada yapmak istediğimiz de bu: Parodik bir niyet taşımadan, ölüler ordusuna mensup olan Kilise dışında, Batı için bir nevi cenaze töreni tertip etmek.3Bu metindeki tüm Die irae dizelerinin çevirisi Ozan Yarman’a aitir. Bkz https://www.ozanyarman.com/diesirae.html. -çn.

Dies irae, dies illa
solvet saeclum in favilla,
teste David cum Sybilla.

Kahır günü! O gün,
Ki şahidi Nebi ve kâhin kadın,
Dürülecek hesabı küllü yüzyılların!

Peki ya bugün hangi gün? Bugün, elbette şimdiki an, içinde yaşadığımız çağ. Her gün azap günü her gün son gündür. Bugün, bu çağ, bu dünya yanıp kavruluyor, onlarla birlikte evimiz de yangın yeri. Bunun tanıkları olmalıyız, Davut gibi Sybil gibi. Sessiz kalan, tanıklık etmeyen ne şimdi ne de yarın huzura/barışa kavuşamayacaklar, zira Batı’nın göremediği, görmek, düşünmek istemediği tam da barışın kendisidir.

Quantus tremor est futurus
quando iudex est venturus
cuncta stricte discussurus.

Yargıladığında Malik’i Din gününün
Her ameli önündeki gözünün,
Yıkılacak sanki kubbesi göğün!

Dehşet (terrore) gelecekte değil, şimdi ve buradadır. Ve zamanımızın yargısını, krisis‘ini beyan etmeye çağrılan bu yargıç da biziz. İstisna halini meşrulaştırmak için sürekli konuştuğumuz “kriz” sözcüğüne, asli anlamı olan yargılamayı (giudizio) iade ediyoruz. Hipokrat tıbbının lügatinde krisis, hekimin hastanın öleceğine ya da hayatta kalacağına karar verme anını belirtir. Aynı şekilde Batıda neyin ölmekte olduğunu, neyin hâlâ hayatta olduğunu da böylece ayırt ediyoruz. Ve hüküm ağır olacak, hiçbir şeyin hasıraltı edilmesine müsaade edilmeyecektir.

Tuba mirum spargens sonum
per sepulchra regionum,
coget omnes ante thronum.

Mors stupebit et natura,
cum resurget creatura,
iudicanti responsura
.

Çınlayan o ses, üflendiğinde Sur,
Çatlatacak taşlarını bütün kubur
Ve kaplayacak yeryüzünü yüce bir Nur!

O zaman, dili tutuk tüm alemin,
Faydası yok cana, ana, baba, sülalenin
Malik buyuracak: “Hepiniz huzuruma gelin!”

Ölüleri diriltemeyiz ama en azından düşüncemizin ve muhakememizin harika aracını büyük bir özenle hazırlayabilir; sonra onun korkusuzca yankılanmasını sağlayarak doğayı ve ölümü bizi onlarla yöneten gücün ellerinden kurtarabiliriz. Doğanın ve ölümün bizi düşürdüğü hayreti hissetmek, burada ve şimdi başka bir mümkün yaşamı ve başka bir ölümü öngörmek, işte bizi ilgilendiren tek diriliş.

Liber scriptus proferetur,
in quo totum continetur,
unde mundus iudicetur.

Iudex ergo cum sedebit,
quidquid latet apparebit,
nil inultum remanebit.

O Kitap ki, ıskalanmamış tek bir şey,
Yazılmış içine olup biten pey-der-pey,
Sol eline verilenlerin hali vay ki vay!

Aziz ve Hakim Allah Arş’a kurulur,
Kaçmaya kalkan tez zincire vurulur,
Herkese yapıp ettiği bir bir sorulur.

Kitap tarihtir, diyebiliriz ki her zaman yalanların ve adaletsizliğin tarihidir. Hakikat ve adaletin tarihi yoktur; ancak her yalanın ve her adaletsizliğin tayin edici krizinde anlık olarak belirir. İşte o zaman yalan artık gerçeği örtemez. Adalet ve hakikat aslında yalanı ve adaletsizliği ortaya koyarak kendini gösterir. Ve burada artık hiçbir şey intikamın kudretinden kaçamayacak; tabii o meşhur Roma davasında4Roma İmparatoru Nero’un vergi politikalarına karşı isyan eden ve Galba’ya destek veren Galius Iulius Vindex’in duruşmasına atıf. -çn. etimolojik anlamının geri verilmesi şartıyla; burada vindex, vim dicit yapan, yani yargıca yalnızca bu anlamda “intikamını aldığı” (vendica) kişiye yapılan şiddeti gösteren kişidir.

Quid sum miser tunc dicturus,
quem patronum rogaturus,
cum vix iustus sit securus.

Zayıf düşürülmüş fasık, güçlü olana
Çatar, hani bağışlanma, onca yalana?
Mümin bile muhtaç iken bir şefaat edene?

Yargılanmaya ağız veren adil kişi, yargıya dahil olur ve başkalarını kendisini savunmaya çağıramaz. Hiç kimse tanık için tanıklık edemez, o tanıklığıyla başbaşadır. Bu anlamda güvende değildir, çağın krizi içindedir -fakat yine de tanıklığını yapar.

Confutatis maledictis,
flammis acribus addictis,
voca me cum benedictis…

Sevkedilmişken caniler boyunları halkalı ateşe,
Atılmaktayken kefere gayya kuyusuna peşpeşe,
Rahmetini arayan salihler için cennetler döşe!

Lacrimosa dies illa,
qua resurget ex favilla
iudicandus homo reus

Gözlerin yuvalarından fırladığı o gün,
Külden kemikten herkesi dirilttiğin gün,
Yarlığa ey alemlerin Rabbi
Salih imanla katına gelenleri.

Gazap günü ilahisi, ölüler için barış ve merhamet dileyen bir ayinin parçası olsa da, lanetliler ve kutsanmışlar, cellatlar ve kurbanlar arasındaki ayrım korunmaktadır. O son gün, cellatlar belki de farkında bile olmadan yaptıklarından, yalanlarını örten perdeleri çekip, maskelerini çıkartarak atacaklar kendilerini kendi harladıkları ateşe. Son gün, gazap günü, her gün onlar için gözyaşı günüdür ve belki de tam da bunun farkında oldukları için bu denli gülümserler. Çoğunluğun rızası ve korkusu o günü ertelemektedir.

Öyleyse, iktidar karşısında kendimizi güçsüz bilsek bile, işte yaktığımız ağıttan ayıramayacağımız yargımız da bir o kadar da amansız olmalıdır. Tanrım, onlara huzur (pace) verme, çünkü ne olduğunu bilmiyorlar.

Notlar

(1) Yahudi geleneklerinin kökenlerini irdeleyip, Yahudi din adamlarınca oluşturulan edebiyat ve Yahudi kültürüne ilişkin eleştirel araştırmaları içeren akademik alan. -çn.

(2) Ayrıca bkz. King James, Psalm 111:7. -çn.

(3) Bu metindeki tüm Die irae dizelerinin çevirisi Ozan Yarman’a aitir. Bkz https://www.ozanyarman.com/diesirae.html. -çn.

(4) Roma İmparatoru Nero’un vergi politikalarına karşı isyan eden ve Galba’ya destek veren Galius Iulius Vindex’in duruşmasına atıf. -çn.

 

Orijinal Başlık: Requiem per l’Occidente
Yazar:
Giorgio Agamben
Türkçeye Çeviren:
Hüseyin Doğu Aykapan
Editör:
Bekir Demir