Yeraltından Tarih

Dostoyevski ve Hegel

Yeraltından Notlar, determinizme yapılmış bir saldırıdan çok, nihayetinde tarihi inkâr etmekte başarısızlığa uğradığımızın bir itirafıdır. Fahişe Liza’nın da ima ettiği gibi, Yeraltı Adamı sahicilikten yoksundur, tam anlamıyla belirlenmiş bir karakterdir.
Okuma listesi
Çeviren:
Epoché Magazine
Özgün Başlık:
History from the Underground: Dostoevsky on Freedom and Necessity
1 Ocak 2025

Verili bir dünya

Tarihsel olarak verili bir dünyada ne ölçüde özgür olabiliriz? Heidegger dünyaya “fırlatılmış” olduğumuz fikrini ortaya atmış ve bütünlüklü bir felsefe branşından, yani hermenötikten yola çıkarak dünyayı durmadan yorumlayan gömülü mahlûklar olduğumuz öne sürmüştü. Heidegger’in öğrencisi Hans-Georg Gadamer, bu yorumlama edimine “çok geç” ulaştığımızı söyler. Yorumladığımız dünya, biz ona herhangi bir anlam atfetme şansına sahip olmadan önce de zaten oradadır. Bir çocuğun doğumuna tanıklık eden herkes, dünyanın verililiği kavramını anlayışla karşılayacaktır. Anamızın rahminden çekilip alındığımızda, hangi koşulları miras alıp yaşantılarımıza başlayacağımız konusunda hiçbir söz hakkımız yoktur.

Antropologlar bu gerilimi faillik ve yapı kavramları aracılığıyla düşünme eğilimdedir. Alanım olan tarih felsefesinde, özgürlük ve zorunluluk kavramları, insanların hangi düzeyde hem tarihi belirlediğini hem de tarih tarafından belirlendiğini kaydetmeye yarayan bir bilanço tablosu sunmuştur. Bilhassa II. Dünya Savaşını takip eden yıllarda, tarihsel açıklamada “kapsayıcı yasalar”ın (covering laws) uygulanabilirliği konusunda bir anlaşmazlık patlak vermişti. Bilim felsefecisi Carl Hempel, doğa bilimcilerin doğal dünyaya yükledikleri anlamı tarihe yüklemişti: bilgisi sayesinde öngörülerde bulunmayı olanaklı kılan, yasalarca düzenlenmiş bir alan. Hümanist eğilimler gösteren bir grup tarih felsefecisi, tarihçilerin araştırdığı insan davranışının kapsayıcı yasalara dâhil edilemeyeceği, bunun yerine, bu davranışların temelde bağlama özgü olduğu, yani belli bir zaman ve mekânda kök saldığını savunarak tartışmaya müdahil olmuştu. Bu itirazda bulunan söz konusu tarih felsefecileri, 18. yüzyılın başlarına kadar uzanan hümanist araştırma geleneğini ve Giambattista Vico’nun benimsediği, doğa bilimcilerinin doğal olayları “dışarıdan” açıklarken tarihin amaçlı insan eylemini “içeriden” yeniden yapılandırmayı gerektirdiği fikrini savunmuşlardı. O tarihten beri, “metodolojik bireycilik” ilkesi, bütün olarak bakıldığında tarihin, zorunluluğun keşmekeşleri üzerinden yolunu açmaya çalışan, kendi kendini yöneten bireylerin araştırılması olarak varlığını sürdürmesini mümkün kılmıştır.

Özgürlük ve zorunluluk

Dostoyevski’nin romanları, bireyleri özgürlük ve zorunluluk arasındaki gerilimin tam ortasına konumlandırma konusunda sergiledikleri yaratıcılık nedeniyle, “varoluşçu” romanlar olarak kabul edilirler. Tolstoy karakterlerine hükmeden yazar otoritesiyle tanınır ve okurlarını da sonuçların zaten tamamlandığını duyumsadığı bir hikâye içinden geçirirken, Dostoyevski, karakterlerini mevcut durumda düşünüp eyleme geçmek zorunda oldukları açık uçlu bir “kriz anının” içine iter. Dostoyevski’nin karakterleri, her an için, şu eylem istikametine değil de bu eylem istikametine girmeye karar verme sorumluluğuyla karşı karşıya gelirler. Karakterler açısından zaman, Dostoyevski’nin psikolojik bir ustalıkla derinden nüfuz ettiği geçmişin, şimdinin ve geleceğin mevcut anlara sıkıştırılmasından ibarettir. Eylemin kaçınılmazlığı noktasında hissedilen yoğunluk duygusu, okurun üzerinde bırakılan etkidir. Zamanın sıkışmasıyla birlikte, açık uçluymuş gibi görünen herhangi bir anda tarihin el altında olduğu duygusu ortaya çıkar.

Dostoyevski’nin 1848 tarihli novellası, Penguin’in en çok satan dördüncü klasiği olan, kısa hacmi ve çoğu zaman başkarakterin kendi kafasının içinde oynanan ve görünüşe göre genç okurlarda yankı uyandıran başarısız bir romans anlatımı olan Beyaz Geceler, 2024’te bir TikTok uygulamasında, daha doğrusu “BookTok”ta sansasyon yaratmıştı. Kafka’nın toplumdan yabancılaşmış dev bir böceğe dönüşen satıcı kahramanı Samsa’dan tutun da Camus’nün işlediği cinayeti gözüne gelen güneşe bağlayan mesafeli ve bıçaklı başkarakteri Meursault’ya kadar, tecrit edilmişlik izleği, varoluşçu edebiyatta işlendiği gibi, novella boyunca da büsbütün işlenmektedir. Yola çıktığım “Tarihsel olarak verili bir dünyada ne ölçüde özgür olabiliriz?” sorusu bağlamında, varoluşçu kanona ait bu kurmaca metinler, tarihin gayrişahsi güçleri karşısında çoğunlukla çaresiz olduğumuzu ima etmeye meyillidirler. Nitekim varoluşçu yaşama sanatı, kendi niyetlerimize rağmen, gerçekte dünyada olup biten şeylerin saçmalığına ilişkin bir tür alaycı ironiyi benimsemekten ibarettir.

Determinizm, insan eylemleri de dâhil olmak üzere, bütün olayların nedensel açıdan kaçınılmaz olduğu şeklindeki felsefi öğretidir. Olup bitenler “olup bitmek zorundaydı” ve bu yüzden, deterministe göre, bir eylemin mantıklı istikameti, evrenin işleyişini yöneten doğa yasalarını keşfetme girişiminde bulunmaktır. Hempel, 20. yüzyılın ortalarında, geçmişteki insan eylemine dair açıklamaların kapsayıcı ya da genel yasalara uyduğunu ileri sürdüğünde, esas olarak hümanistler arasında rahatsızlığa yol açmıştı çünkü o hümanistlerin tarihsel yöntembilimlerinin altında yatan liberal siyaset felsefesine karşı çıkıyordu. Zira insan eylemleri peşinen belirlenebilen yasalara uyum gösteriyorsa, o zaman insanların gerçekten özgür oldukları söylenemez; insanlar kendi geleceklerini şimdiki zamandaki amaçlı eylemleriyle inşa etmezler. Önceki on yılların totalitarizmleri ışığında, insan eyleminin temelde açık uçlu bir etkinlik olduğu görüşünü savunmak, liberal bakış açısına sahip hümanist eğilim taşıyan tarihçiler ve tarih felsefecileri açısından son derece önemliydi.

Yeraltı Adamı

Dostoyevski’nin geçen yılki sosyal medya sansasyonuna kıyasla çok daha saygın 1864 tarihli Yeraltından Notlar romanı, çoğu zaman liberallerin mücadele ettiği determinizme bir saldırı olarak karakterize edilmiştir. İnsan, diye konuşur Yeraltı Adamı, doğa yasalarına boyun eğmekten başka bir şey yapmayan “bir çeşit piyano tuşundan veya bir orgun tuşundan” başka bir şey değildir. “Söz konusu doğa yasalarının keşfedilmesi yeterlidir,” diye alaycı şekilde konuşur: “İşte o zaman insan artık kendi eylemlerinden sorumlu olmayacak ve yaşantısı son derece kolaylaşacaktır.”1Fyodor Dostoevsky, Notes from Underground, trans. Richard Pevear and Larissa Volokhonsky (Vintage, 2021), p. 24. 17, 18 ve 19. yüzyıllarda, bilimsel bilginin büyümesiyle birlikte, determinist düşüncenin zirveye ulaşması rastlantı değildir. Eksiksiz biçimde keşfedildikleri zaman söz konusu sarsılmaz “Doğa Yasaları”, insani meselelere, insanların doğal dünyada pratik etmeye başladıkları ustalık düzeyini bahşedecektir. Yeraltı Adamı bu varsayımla inceden inceye dalga geçtiği ölçüde, 19. yüzyıl Avrupası’nın egemen ideolojilerini de reddediyordur: faydacılık, bilimcilik, liberal ilerlemecilik, komünist ütopyacılık ve hepsinden de önemlisi akılcılığın imtiyazı.

Yeraltı Adamı, insanın akılcı olduğu ve tarihin, Hegelci bir tarzda, insanın durmadan gelişen akılcılığının bir öyküsü olduğu düşüncesinden bilhassa rahatsızlık duymaktadır. 19. yüzyılda yükselişte olan, kendi normlarını ve metodolojik prosedürlerini kodlayıp profesyonelleştiren beşeri bilimler, arzularımıza ilişkin bir açıklama sunmayı başaramadıkları için, akılcılığımızı izah etmeye muktedir olamamışlardı. Muhtemelen Nikolay Çernişevski’nin “akılcı egoizm”inin ya da “aydınlanmış özçıkarı”nın faydacı modelini takip eden beyefendilere, “Lütfen cevap verin bana,” diye yakarır Yeraltı Adamı: “İnsanın çıkarı tam anlamıyla doğru hesaplanmış mıdır? Yalnızca sınıflandırılamamakla kalmayıp aynı zamanda herhangi bir sınıflandırmaya uymayan bir şeyler yok mu sahi?”2Dostoevsky, Notes from Underground, p. 21. Sorun şu ki, Dostoyevski’nin tarif ettiği gibi, görünürdeki çıkarlarımızla çatışma içinde duran çok sayıda “türlü çeşitli ufak arzu”muz var. Alışılageldik biçimde kendimizi yok etmeye, savaşa girmeye, kendimizi şehit etmeye, tehlikeli dağlara tırmanmaya, yıkıcı işlerle meşgul olmaya koyuluruz. Dostoyevski’ye göre özgürlük, kısmen özgürlüğü kötüye kullanma özgürlüğünü de barındırdığından, zararlı ve rahatsız edicidir.

“Benim tüm geleceğim bu kitaba bağlı”

Yeraltından Notlar’da tarih, tam anlamıyla 19. yüzyıla özgü bir çifte statüye sahiptir. İlk olarak, Yeraltı Adamı’nın uluslar arasındaki çatışmanın uygarlık geliştikçe azaldığı fikrini fırçalamak için işe koştuğu tarihsicilik söz konusudur. “Etrafınıza bir bakın, nehirlerden neden kan akıyor?”3Dostoevsky, Notes from Underground, p. 23. Napolyon’un o çığırından çıkmış Fransız milliyetçiliği Aydınlanma’nın evrenselciliğini kendine mal etmişti, Kuzey Amerika’daki “ebedî birlik” kendisiyle savaş hâlindeydi, Schleswig-Holstein bir kez daha Prusya nefretinin sahnesiydi. Geçmişi “gerçekte olduğu gibi” anlatma arzusundan doğan geleneksel tarihsicilik, (felsefenin tarihsicilere, tarihe hatalı bir şekilde yapay veya dışsal bir erek dayatmaya başlamasıyla birlikte) insanın ahmaklıklarını ve genellikle kendi çıkarlarımıza en iyi uyan eylem güzergâhlarını takip etmediğimiz şeklindeki görüşünü örneklendirme olanağı tanımıştı.

Tarihin hareketine ya da tutturduğu yöne dair duygu, kitapta rol oynayan bir diğer tarih kavramıdır. Yeraltından Notlar, tarihin anlamının a priori dayatılmasına ve insanların bünyesinde faaliyet gösterdikleri yasa benzeri yapıları sınıflandırmakla ilgilenen yakın zamanda inşa edilmiş 19. yüzyıl düşüncesindeki büyük akımlardan birine aittir. İlk tarih kavramı, Yeraltı Adamı’nın insanın irrasyonalitesinin gerçekliğini açığa vurmasına olanak tanır ama onun öfke patlamalarının merkezinde ikinci tarih kavramı, daha doğrusu spekülatif tarih felsefesi vardır.

Dostoyevski’nin bu iki tarih anlayışını formüle etmek üzere gerekli entelektüel kaynaklara sahip olduğuna inanmak için nedenlerimiz var. Amerikalı biyografi yazarı Joseph Frank, onun 1854’te, Saint Petersburg’daki kardeşine Kant, Vico, Ranke ve Kilise Babalarının kitaplarını göndermesini ve “Hegel’i, özellikle de Hegel’in Felsefe Tarihi kitabını mutlaka araya sıkıştırmasını” rica ettiğini dile getirir: “Benim tüm geleceğim bu kitaba bağlı.”4James Wood, “In from the Cold,” The New Yorker, vol. 96, no. 15, June 1, 2020, p. 64. Tarih felsefesi üzerine bir okuma listesi bağlamında Dostoyevski Vico, Ranke ve Herder’den daha önemli isimlerin kitaplarını rica edemezdi. Vico, Alman yorumcusu Herder’le birlikte, tarihi felsefi bir temele oturtmuştu, ki bu durum daha sonradan, Dostoyevski’nin yaşadığı çağda, Ranke ve Alman tarihçilerinin tarihi “bilimsel” bir akademik disiplin –eylemlerin ve olayların ardındaki düşünceyi yeniden inşa etmeyi amaçlayan uygulayıcılarının empatiye bağlı bir telafi hermeneutiğine bel bağladığı bir disiplin– olarak kurmalarına imkân tanımıştı.

Bu son derece nüfuz sahibi (dünya çapında akademik tarih pratiğinin temelini hazırlamaya devam etmiş olan) tarihsiciliğin, Hegel’e ve onun konumlandığı yerden kurduğu spekülatif tarih felsefesine –Yeraltı Adamı’nın fazlasıyla sayıp sövdüğü tarih anlayışına– dosdoğru bir yanıt olması, kaydedilmesi gereken can alıcı bir noktadır. Ranke geçmişi “gerçekte olduğu hâliyle” yeniden inşa etmeleri için tarihçilere arşive inmeleri gerektiğine dair o ünlü çağrıda bulunduğuna, bunu tam anlamıyla Hegelci “aklın kurnazlığı”nın tarihte insan eylemini ve öncülüğünü etkisiz kılacak şekillerde hareket ettiği fikrini teşvik etmede çok güçlü bir nüfuz alanını işe koşmaya başlaması nedeniyle yapıyordu. Hegel şunu fark etmişti: “Tikeller” düzeyinde tarih korkunç bir karmaşadır, hatta kendisinin mezbaha adını verdiği şeydir. Bununla birlikte, doğru bir felsefi tutumla bakıldığında, Hegel dünya tarihinin kendisini evrensel bir özgürlük ideasının gerçekleştirilip tamama erdirilmesine doğru amaçlı bir şekilde hareket ettiğini ortaya koyduğuna inanıyordu. “Akıl, tek tek bireylerin maruz kaldığı yaraları düşünmek için duramaz, çünkü tikel amaçlar evrensel amacın içerisine gömülmüştür” diye yazıyordu Hegel.5James Wood, “In from the Cold,” p. 64. Bu anlamda tarih, yalnızca akılcı değil aynı zamanda takdir-i ilahiye de uygundur. Hedefine hareket etsin diye programlanmıştır.

Belirlenmiş bir karakter

Yeraltı Adamı, hiç şüphesiz, umutsuz denecek kadar paradoksal bir figürdür. Onun öfke patlamalarını kabaca Hegelci tarih anlayışına karşı girişilen bir karşı saldırı olarak nitelendirdiğimiz anda, tarihsel bakımdan önceden verili olan koşulların bireylere dayattığı sınırlamalar hakkındaki pozitif açıklamalarını kabul etmek zorunda kalıyoruz: “Ben şuna inanıyorum: Bütün bir insan girişimi, aslında insanın bir dal parçası değil de insan olduğunu kendine her an kanıtlamasından ibaretmiş gibi görünüyor!”6Dostoevsky, Notes from Underground, p. 31. Fahişe Liza onun diyaloğuna kitap gibi konuştuğunu söyleyerek yanıt verdiğinde, Yeraltı Adamı’nın sahicilikten yoksun olduğunu, hâlihazırda kendi sözcükleriyle öngörülemeyen bir amacı ilerletmekte başarısızlığa uğradığını ima ediyordur. Bir başka deyişle, tam anlamıyla belirlenmiş bir karakterdir, baştan sona sözcüklerle ilerleyen bir kitap, maddi bir kendilik kadar tamama ermiş bir üründür. Yeraltı Adamı bu anlatı kapanışını (narrative closure) hisseder, dolayısıyla monoloğun bir noktasında “soğuk akıl yürütme”den bizzat uzaklaştığını gözlemleyip kendi yarattığı hedefin kendi önünde açıldığını gördüğünde bir anlığına deneyimlediği heyecanı duyumsar. İnsan eylemlerinin belli bir amaca yönlendirilmiş olduğu konusunda tutarlıdır; temel sorun, bu amaçların kişisel bir uydurmanın mı, gayrişahsi, tarihsel bir zorunluluğun mu sonucu olduğudur.

Yeraltı Adamı’nın trajedisi, zorunluluğa karşı özgürlüğü ileri sürmesinin yarattığı varoluşsal umutsuzluğu cisimleştirmesinin nedeni, kişisel olarak yorumlanan her amacın, tarihin gayrişahsi güçleri tarafından çarçabuk yeniden temellük edilmesinden ibarettir. Onun amacı, determinizmin yadsınması ve hümanist olarak yönlendirilmiş tarihsel, politik ve insani failin kendi özgür iradesini bir dizi olası alternatif arasında tatbik eden liberal düşüncenin savunulması değildir. Yeraltı Adamı’nın ve muhtemelen Dostoyevski’nin rasyonalizme dönük küçümsemesi ona bunu yapma imkânı tanımazdı. Gelecek, liberallerin tahayyül etmek isteyebileceği bir olasılıklar yelpazesine açık değildir. Hayır; Yeraltından Notlar, determinizme yapılmış bir saldırıdan çok, nihayetinde tarihi inkâr etmekte başarısızlığa uğradığımızın bir itirafıdır. “Hadi bakalım,” diye ısrar eder en nihayetinde Yeraltı Adamı: “Bize daha fazla özgürlük vermeyi deneyin bir… herhangi birimizin ellerinin bağını çözün, etkinlik alanımızı genişletin, vesayeti gevşetin ve bizi… Ama sizi temin ederim ki tekrar vesayet altına alınmak için derhal yalvaracağız.”7Dostoevsky, Notes from Underground, p. 129. İnsanların belli bir şeye göre yaşaması gerekir ve yaşanacak bu şeyin doğası, Dostoyevski’nin sonraki yapıtlarında inceleyeceği bir konudur.

Notlar

(1) Fyodor Dostoevsky, Notes from Underground, trans. Richard Pevear and Larissa Volokhonsky (Vintage, 2021), p. 24.

(2) Dostoevsky, Notes from Underground, p. 21.

(3) Dostoevsky, Notes from Underground, p. 23.

(4) James Wood, “In from the Cold,” The New Yorker, vol. 96, no. 15, June 1, 2020, p. 64.

(5) James Wood, “In from the Cold,” p. 64.

(6) Dostoevsky, Notes from Underground, p. 31.

(7) Dostoevsky, Notes from Underground, p. 129.

Bunları okudunuz mu?