1960’ların ortalarında, Beat kuşağından etkilenen Hippiler’in Amerika’dan dünyaya ihracı, Aydınlanma düşüncesinin ev sahibi Avrupa’nın temel referans noktalarını sarstığı kadar, zaten halihazırda eskimiş olan Batı’ya yetişme gayretindeki diğer modernleşme güzergâhlarını da şoka uğrattı. Hippiler özgür aşk, uyuşturucu madde kullanımı ve yeni dinsel arayışlarla gündeme gelirken, egzotikleştirilmiş Doğu’yu ziyaret edilecek bir cazibe merkezi olarak seçtiler. Bu seçimlerinin ardında yatan Batı’da yükselen işsizlik ve Doğu ‘tatilinin’ ucuzluğu, en az oryantalizm kadar dikkate şayandır.
Kendileri pis, vicdanları temiz
Hippilerin seyahatinin uç noktası Katmandu, el değmemiş doğasından daha çok kapitalizm tarafından kirletilmemiş insan ilişkileri ve rasyonelite ile ket vurulmamış bir canlılığı temsil ederken, yolculuğun yakın kapısı ve başlangıç noktası olan İstanbul, Batı’nın en doğusu, Doğu’nun en batısı olarak özel bir sembole dönüşmüştü. İç savaşla uğraşan Afrika’nın hemen üstündeki, soğuk savaşla meşgul Sovyet bloğunun ise hemen altındaki İstanbul, bu açıdan, Hindistan’ın tercih edilmesinden ayrışır. Her ne kadar, Pudding Shop’u1https://www.youtube.com/watch?v=-ZvI7EZafok yıllar sonra ziyaret eden eski bir hippi “burası şimdi çok kapitalist oldu, eskiden feodalistti, dostane bir hava vardı” diyerek, oryantalizm ve oksidentalizme dair tüm tartışmalara konu olabilecekse de, Hippilerin Türkiye’de oynadığı vitrin rolü, Türkiye modernleşmenin kendi dinamiklerinde aranabilir.
Mozart, Türk Marşı’nı sahnelediğinde, opera bize Sultan Selim’in sarayından kaçırılarak Avrupa’ya, ait olduğu yere geri getirilen prensesi anlatmaktaydı. Hippiler ise, istikamet neresi olursa olsun, Avrupa’dan bu yana; biraz daha bize kaçanlardı. Evrensel hasım olarak Hippiler, Batı’nın düzen ile kurduğu irtibatı da değiştirdi şüphesiz. Bu açıdan, Paolo Virno’nun düzenli halk karşısında konumlandırdığı kendiliğinden çokluk için dediği gibi, hippiler, “doğa durumunun uygar toplumda kusulması”2Paolo Virno, (2013), Çokluğun Grameri, çev. M. Çelik ve V. Kocagül, İstanbul: Otonom, s.28 idi. Topkapı sarayında zorla tutulan prenses bir anda Kaliforniya’da zorla tutulan Batılı gence dönüşürken, sahnede tekrar Türkiye olacaktı. Rap sanatçısı Ceza’nın Mozart’ın Türk Marşı’na çektiği klip de bu açıdan önemli noktalara değinir. Klip, Avrupa ile Asya’yı ayıran boğaz köprüsünde başlayıp; bir nevi modernleşme vaadinin iflası Hasankeyf’teki köprüde son bulur. Klip boyunca seyahat eden Ceza’yı kovalayan, kafalarında bir piyano ile beynin üzerine monte edilmiş bir gramafonun olduğu iki insandır.
Kimler çözmüş ki bu sorunu, bizler bulsak da bu soruyu
Göremiyoruz, çözemiyoruz, bir ileri iki geri yürüyoruz hep
Kimler gelmiş geçmiş sırlar var hep hiç çözülemeyen
Dünden kalmış ne var acaba, çok tebrikler bulup alana
Türkiye’nin Guy Debord’un3Guy Debord, (2021), Gösteri Toplumu, çev. Ayşen Emekçi, İstanbul: Ayrıntı. gösteri dünyasında işaret ettiği manadaki ilk turistleri olarak Hippilerin gelişi, İstanbul ve Türkiye’de tırmanışa geçen sol hareketlerle çakışsa da, Türkiye 68 kuşağı gençlerinin gözünde hippiler, Avrupa’nın ciddi sol örgütlerine Marx ve Lenin’den tevdi olunduğu gibi, “çoçukluk hastalığına” yakalanmış anarşistlerdi. Avrupa’nın 15. yüzyıl itibarıyla kendi arasında başlattığı eskiler ve yenilerin kavgası, 20. yüzyılın ikinci yarısında Amerika’ya taşındığında Aydınlanmanın üzerine kurulu olduğu bilinç felsefesini de tepetaklak edecekti:4Massimo De Carolis (2005), “Oportunizmin Fenomenolojisine Doğru” içinde İtalya’da Radikal Düşünce ve Kurucu Politika, der. Virno et .al, çev. Sinem Özer ve Selen Göbelez, İstanbul: Otonom, s.143
İtalyanca autocosciente sözcüğüne denk düşen ve gündelik Amerikan İngilizcesinde sürekli olarak başkaları kendisini acaba nasıl görüyor diye rahatsızlık duyan, sıkılgan, tuhaf ya da doğal olmayan kişileri veya davranışları tanımlamak için kullanılan özbilinç (self-conscious) sözcüğüdür. Biraz felsefi arka planı olan bir Avrupalı için, Descartes’tan Hegel’e uzanan geleneğimizin her zaman için özbilinçte (autocoscienza) yalnızca tinselliğin doruk noktasını değil, aynı zamanda her özgür ve sorumlu eylemi yönlendiren düşünsel tutumun öncülünü bulduğu düşünüldüğünde bu tesadüfün ilginç bir etkisi olacaktır. Aksine, sıradan bir Amerikalı için özgür bir davranış her şeyden önce sıkılgan değil, sınırlandırılmamış, düşünce ürünü olmayan ve doğaldır.
Bu açıdan düşünüldüğünde, Amerika’nın özbilinçli bireyi, Cumhuriyet’in ideal bireyinin de tam karşısındadır. Burjuvalarımız, o aralar, elbet kendi çocuklarına; özgür yaşama, istediğini yapabilme idealleri ile birlikte raks, plak önerilerini de eksik etmiyordu. Gelgelelim, “polisin asıl uğraştığı yerli hippilerdi”…çünkü “Türk gençliği böyle dejenere ve pejmürde bir hayat süremezdi. Diğerleri nasıl olsa günün birinde çekip gideceklerdi ancak yerli hippiler topluma mikrop saçmaya devam edeceklerdi.”5Derya Bengi, Hippiler İstanbul’da, https://www.istdergi.com/index.php/tarih-belge/hippiler-istanbulda Ancak, ilginç olan, Hippilerin Halide Edip Adıvar heykelini temizledikleri gazete haberinin başlığıdır: “Kendileri pis, fakat vicdanları temiz”. Yakup Kadri’nin köylülerini, Amerikan Hippileriyle yakınlaştıran bu gazete başlığı, bize, temizliğin ve uygarlık modelinin basit bir yer değiştirmesini değil, tam da modernizasyonun kendi paradokslarını daha nazik tatbik etme fırsatını verir. “Başbakan Demirel, 1968 Eylül’ünde bir basın toplantısında “Türkiye, sokaklarında, parklarında esrar içen adamlara sahip çıkamaz” diyerek devletin resmi görüşünü açıklayınca çember iyice daraldı… Sınır dışı edilmek istenen bir Fransız hippi, polise sorduğu basit bir sualle, olayın sınıfsallığını vurguluyordu: “Hilton’da kalsak bizi gene yakalar, dışarı atar mıydınız?”6Derya Bengi, Hippiler İstanbul’da, https://www.istdergi.com/index.php/tarih-belge/hippiler-istanbulda Öyle ya, Rus salatası çoktandır Amerikan salatası adını almıştı.
Yeni çağ, yeni serseriler
Hippiler, kılık kıyafetleri, otantik yaşam felsefeleri ve yeni din arayışlarıyla gündeme gelse de, dünyanın tüm hippilerini birleştiren ve onlara zincirlerinden başka kaybedebilecekleri daha neler neler olduğunu gösteren seyahatleri ile akıllara kazındılar. Erken modern dönemin seyyahları ile günümüz bıkkını erken-emekli beyaz yakalıların arasında özel bir konuma yerleşen hippiler, bir yanıyla da, 11. yüzyılın Haçlı Seferlerine ve 18. yüzyıl kolonyal faaliyetlerine dayanan kıtalar arası; daha doğrusu medeniyetler arası yolculuğun özgül tarzda bir devamıdır. Ancak, burada biraz daha, Edward Said ya da Stuart Hall gibi yazarları takiben, henüz Doğu’nun Doğulaşmadığı bir dönem ile düşünmeye devam etmenin türlü faydaları vardır.
Haçlı seferleri, Kudüs’e yönelik olmaktan ziyade, Kilise’nin kaybettiği gücü yeniden kazanma vesilesi olarak feodalitenin gücünü azaltmaya ve Avrupa’da yeni bir toplumun temellerini atmaya yönelik girişimlerin ifadesiydi.7Cemal Bali Akal, (2009), İktidarın Üç Yüzü, Ankara: Dost, s.58. Papa’nın fetvaları, bir yandan onur, dürüstlük, sadakat gibi erdemlerle kendini tanıtan şovalyeler üzerinde denetim kurmaya yararken, diğer yandan seferler sırasında bu atlı şovalyelerin malzemelerini taşıyacak ve işlerini görecek Avrupa kentlerindeki işsizlere, hırsızlara, ayaktakımına bağışlanma sözü vererek, kentleri bu insanlardan, hem de kutsal bir amaç uğruna, arındırmaktaydı. Ancak, “Haçlı Seferleri bambaşka bir gelişime katkıda bulunmuş, çok gezmiş, çok görmüş, kurulu değerleri sarsılmış, mübadelenin büyüsüne kapılmış serüvencilerin, soyu sopu belli olmayan başıbozukların çoğalmasına neden olmuştu. Yeni Çağı kuracak sosyal kategoriyi bu serseriler, ortak simgeleri yel değirmenleri olan tacirler oluşturacaktı”.8Cemal Bali Akal, (2009), İktidarın Üç Yüzü, Ankara: Dost, s.60.
Kapitalizmin yeni tini
68 Mayıs’ı ve sonrasında toplumda yaşanan dönüşümleri değerlendirirken, Boltanski ve Chiapello The New Spirit of Capitalism’de9Luc Boltanski ve Eve Chiapello (1999), The New Spirit of Capitalism, Londra: Verso. [Kapitalizmin Yeni Tini], kapitalizmin; yeni yönetişim ve işletme mantığıyla Mayıs 68’in ve dahası hippilerin de öne sürdüğü eleştirileri sahiplenerek devrilmekten kurtulduğundan bahseder. Hippiler de kapitalizmin kapma aygıtından kaçamadı. Nitekim kapitalizmin tini, kapitalizme angaje olmayı meşrulaştıran ideolojilerin kendini sürdürmesini gerektirmektedir.10Luc Boltanski ve Eve Chiapello (1999), The New Spirit of Capitalism, Londra: Verso, s.8. Buna göre “sosyal kritik” olarak toplumsal hareketlerin ortaya koyduğu yenilik bastırıldıktan sonra; “artistik kritik” olarak yabancılaşma, patriarşi ve denetimin eleştirisi ile kabul edelim bir zamanlar hippiler kadar bizleri de heyecanlandıran otonomi, yaratıcılık, esneklik, otantiklik, rotasyon, kendi-kendini-yönetme vb. talepler kapitalizmin yeni tini olarak işletme ve yönetişim mantığının doğmasına da yol vermiştir.11Luc Boltanski ve Eve Chiapello (1999), The New Spirit of Capitalism, Londra: Verso, s.97.
Türkiye bağlamında, Hippilerin kıyaslanması gereken Abidin Dino’nun anlattığı Yeditepe esrarkeşleri ya da Fikret Adil’in bohemleriyken belki de Türkiye’de özel olarak karşımıza burjuvalar çıkıyor, ancak bu kez, çok şükür ki, o meşhur yokluklarıyla demokrasiyi daha baştan malul bırakmıyorlar. Hippiler Türkiye’de modernitenin ayırdığı iki tipi, aynı anda hem köylüyü hem de burjuvayı; hem tiksinmeyi hem imrenmeyi, o bitmek bilmez ikiyüzlülüğü bize veriyor.