Gülmek de mi Yasak?

İktidarlar, özellikle de otoriter olanlar, varlıklarını ciddiyet, saygı ve sorgulanamaz bir yanılmazlık halesi üzerine inşa ederler. Lider kutsaldır, devlet ulvidir ve bu düzenin sorgulanması en büyük günahtır. Arendt'in dediği gibi, otoritenin en büyük düşmanı kahkahadır.
Okuma listesi
Editör:

Her şey bir espriyle başladı. YouTube’da yayımlanan popüler program “Soğuk Savaş”ta sunucu Boğaç Soydemir, stüdyoda bir izleyici esprisini okudu: “‘İçki bütün kötülüklerin anasıdır’ diyen kişiye ne denir?” Cevap: “Olsun ben milf seviyorum abi…”

Birkaç saat içinde o espri, bir “devlet meselesine” dönüştü. Savcılar harekete geçti, polisler kapıya dayandı ve komedyen Boğaç Soydemir ile program konuğu rapçi Enes Akgündüz, kendilerini demir parmaklıklar arkasında buldu. Suçlama, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekti”.

Peki, bir espri nasıl olur da kamu güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görülebilir? Soydemir ve Akgündüz’ün tutuklanması, münferit bir olaydan çok daha fazlasını anlatıyor. Bu, otoriter bir zihniyetin en temel korkularını, toplumu kontrol etme arzusunu ve kahkahanın o karşı konulmaz gücünü anlamak için kusursuz bir vaka analizi.

Otoritenin En Büyük Düşmanlarından: Kahkaha

İktidarlar, özellikle de otoriter olanlar, varlıklarını ciddiyet, saygı ve sorgulanamaz bir yanılmazlık halesi üzerine inşa ederler. Lider kutsaldır, devlet ulvidir ve bu düzenin sorgulanması en büyük günahtır. Filozof Hannah Arendt’in dediği gibi, otoritenin en büyük düşmanı kahkahadır. Çünkü kahkaha, o ciddiyet perdesini bir anda yırtıp atar. En heybetli lideri, en korkutucu sistemi bile bir anda gülünç duruma düşürebilir.

Mizah, iktidarın özenle inşa ettiği imajı sarsar, güç dinamiğini bir anlığına tersine çevirir. Otorite ve lideri, korku duyulan özneler olmaktan çıkıp, alay edilen nesnelere dönüşür. Soydemir’in şakası da buydu: Kutsal kabul edilen bir metni alıp (kaç kişi iddia edildiği gibi kutsal olduğunu biliyordu orası meçhul), onu sıradan, dünyevi bir espriye malzeme etmekti. Bu, kutsal addedilen saygıyı göstermeyi reddetmekti.

İşte devletin yargı koluyla verdiği devasa tepki, aslında bu tersine dönen güç dinamiğini şiddetle yeniden tesis etme çabasıdır. Bu, alay performansına karşı bir güç performansıdır. Mesaj nettir: “Ben ciddiyim, ben güçlüyüm, sen bana itaat edecek ve sadece çizdiğim sınırların içinde hareket eden bir insan olacaksın.” Ve bu mesaj sadece bir kişiye yönelik değil, milyonlarca insana yöneliktir, topluma neye gülüp neye gülemeyeceklerini öğretme girişimidir.

Sadece Düşünceleri Değil, Duyguları da Yönetmek 

Modern otoriter rejimler, toplumu sadece yasalarla veya emniyet güçleri ile kontrol etmezler. Aynı zamanda duyguları, tepkileri ve hatta refleksleri de yönetmek isterler. Kahkaha, kontrol edilemeyen, anlık ve kolektif bir tepkidir. Bir şakaya hep birlikte gülmek, o an orada görünmez bir bağ, ortak bir anlayış kurmaktır. İşte bu kolektif ve kontrolsüz duygu patlaması, her şeyi tek bir merkezden yönetmek isteyen bir sistem için en büyük tehditlerden biridir.

Belirli şakaları cezalandırarak devlet, aslında kamunun duygusal tepkilerini koşullandırmaya çalışır. Hangi konuların “gülmeye kapalı” olduğunu, hangi değerlerin asla alay konusu edilemeyeceğini ilan eder. Soydemir’in şakası, devletin “kutsal” dediği bir içerikten kahkaha ürettiği için suç sayıldı. Bu, rakip bir duygusal anlatı yaratmaktı. Tutuklama, “doğru” duygusal tepkiyi, yani saygıyı ve ciddiyeti dayatmak için atılmış bir adımdı.

Karikatürden Sahneye: Hicivle Hesaplaşma

Soydemir’in yaşadıkları, Türkiye’de ne yazık ki ilk değil. Bu, eleştirel sesleri susturmak için yargının sistematik olarak kullanıldığı köklü bir modelin son halkası. Daha 2018’de, Türk tiyatrosunun iki duayeni Metin Akpınar ve Müjdat Gezen, bir televizyon programındaki eleştirel yorumları nedeniyle bizzat Cumhurbaşkanı tarafından hedef gösterilmişti. Yaşlarına ve saygınlıklarına bakılmaksızın gözaltına alındılar, yurt dışına çıkışları yasaklandı.

Leman’ın başına gelenler de bu zincirin en çarpıcı örneklerinden. 2025 yılında dergide yayımlanan bir karikatür üzerine “Dini değerleri alenen aşağılama” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamalarıyla dergi hakkında soruşturma başlatıldı. Karikatürün yaratıcısı dahil olmak üzere derginin yazı işleri müdürü, grafikeri ve müessese müdürü gözaltına alınıp tutuklandı.

Mizah ve hiciv, basit bir “hakaret” suçlamasıyla geçiştirilemeyecek kadar tehlikeli görüldüğünde, devreye “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” gibi daha muğlak ve geniş yorumlanabilen yasalar sokuluyor. Amaç, eleştirinin kendisini gayrimeşru kılmak ve sanatçıyı bir suçlu olarak damgalamaktır.

Neden Herkesin Bu Davayı Önemsemesi Gerekiyor? 

Boğaç Soydemir’in okuduğu espri, şüphesiz pek çok insan için komik değildi. Hatta dini değerlere ve inançlara sahip birçok kişiyi kırmış, incitmiş olabilir. Bu tepki anlaşılırdır ve saygı duyulmalıdır. Bir şakanın hedef aldığı değerler, birileri için kutsal olabilir ve bu incinmişlik hissi son derece gerçektir.

Ancak meselenin kendisi, bu şakanın kalitesinden ya da birilerini gücendirip gücendirmemesinden çok daha derindir. Asıl tehlike, bir şakaya duyulan kişisel tepki ile devletin verdiği cezai tepki arasındaki devasa uçurumda yatmaktadır. Bugün bu tutuklamayı, “dini değerlerimize saygısızlık yapıldı” diyerek sessizce onaylamak, aslında çok daha büyük bir tehlikeye kapı aralamaktır. Çünkü ipin ucunun kaçtığını günümüz koşullarında bu tür tepkiler, gidişatın daha da kötüleşmesini engellemek için birer direniş noktası olabilir.

İfade özgürlüğü ve mizah, bir toplumun en kırılgan ama en önemli savunma kalkanlarından biridir. Bu alanda verilen her taviz, iktidarın baskı alanını bir adım daha genişletmesine olanak tanır. Sınırlar, bir kere otoritenin keyfiyetine bırakıldığında, nerede duracağı asla belli olmaz.

Bugün “dini değerlerle alay etmek” gerekçesiyle bir genç tutuklanırken, yarın “milli değerleri zedelemek” suçlamasıyla bir tarihçi, “toplum ahlakını bozmak” iddasıyla bir yönetmen veya “ekonomik istikrarı tehlikeye atmak” gibi bugün aklımıza bile gelmeyecek bir nedenle bir ekonomist kendini parmaklıklar ardında bulabilir. Baskı, bir kere meşrulaştırıldığında, hedef seçmez. Toplumun hangi kesiminden olursa olsun, iktidarın o günkü “kırmızı çizgisi” olarak belirlediği alana giren herkes, bir anda “suçlu” ilan edilebilir.

Bu nedenle, bugün bir şakaya verilen orantısız tepkiye karşı çıkmak, sadece bir komedyeni veya soyut bir ifade özgürlüğü ilkesini savunmak değildir. Bu, yarın kendimizi, komşumuzu ve bizden farklı düşünenleri koruyacak olan o ortak özgürlük alanını savunmaktır. İnançları rencide olan bir insanın bile bu tutuklamaya “ama” demeden karşı durması, aslında kendi geleceğini ve özgürlüğünü de koruması anlamına gelir. Çünkü o kalkan bir kere delindiğinde, arkasında kimse güvende kalamaz.

Velhasılı kelam

Boğaç Soydemir vakası, basit bir şakanın ne kadar yüksek bir bedeli olabileceğini gösteriyor. Bu, hukukun nasıl bir siyasi araca dönüştürülebileceğini, mizahın otorite için ne denli bir tehdit olarak algılandığını bir kez daha gözler önüne serdi. Devletin bir kelime oyununa bu denli büyük bir güçle karşılık vermesi, aslında kendi kırılganlığının da bir itirafıdır.

Bununla birlikte kaba, saldırgan, hatta komik olmayan bir şakayı bile yapma hakkını savunmak, önemsiz bir mesele değildir. Bu, sağlıklı bir toplumun temel taşı olan ifade özgürlüğünü savunmaktır. Çünkü neye güleceğinize başkalarının karar verdiği bir yerde, artık özgürlüğe dair söz söyleme değil, ses çıkarma hakkınız bile kalmamıştır.

Bunları okudunuz mu?