19. yüzyılın son otuz yılı, şans eseri Empresyonizm (İzlenimcilik) olarak adlandırılan bir resim tarzının Fransa’da yükselişine tanık oldu. Bu tarz, yalnızca resmin geleneksel geçmişine bir ara vermekle kalmadı; resmi, yaratıcının norm sayıldığı görsel konseptten kurtararak, gelecekteki gelişimine de bir ivme kazandırdı, tıpkı 15. yüzyıl İtalya’sındaki yeni bakış açısının o zamanki teşvik ihtiyacını sağlaması gibi.
Bu hareketin yetenekli ve inatçı genç kahramanları arasında hiçbiri Claude Monet kadar hareketin performansıyla özdeşleşmemiştir. Daha sonra Empresyonistlerin kabul edilmiş lideri olan Monet, bu onuru özellikle Pisarro, Renoir ve Sisley ile de paylaştı; ayrıca Manet, Degas, Berthe Morisot, Bazille, Cezanne ve diğerlerinin de dahil olduğu geniş bir grubun parçasıydı. Bütün bu grup, yeni görsel algılarını etraflarındaki hayatın, sadece hareketsiz dünyanın değil aynı zamanda modern bir gizli kameraymışçasına yakalanan andaki hareketin de gerçekliğine uyguladı. Empresyonistlerin katkısı gerçek ışığın analizine dairdi; özellikle manzara temalarında kırık renklerin retinada bir karışıma sebep olacak şekilde kanvasa yerleştirilmesi amaçtı.
Cleveland Sanat Müzesi’nin açılışından bu yana elinde bulundurduğu 1888 tarihli Monet resmi Antibes, onun Güney Fransa’da o yılın kışında yaptığı en aydınlık resimlerdendi. Mrs. Henry White’ın aynı yaz bağışladığı cömert hediyesiyle birlikte iki manzara resmi daha koleksiyona eklendi. Büyük olasılıkla Vétheuil’deki evinin yakınlarında resmedilen, 1882 yılından Marée basse a Trouville prés Dieppe ve önceki yıldan Buğday Tarlası.
Monet, seksenli yıllara kadar resminin olgun haline ulaşmayı başarmıştı ve bu iki yağlı boya, tarzının başlangıcını gösteriyor. Yüksek notalı empresyonist palette tamamlanan Buğday Tarlası, açık alanda, tamamen güneş ışığında ve gerçek bir sahneden alınarak resmedilmiş bir manzarayı gösteriyor. Buğday Tarlası’ndaki yoğun mavi gökyüzü ve turuncular, Monet’nin başlıca ilgilendiği gibi ışığın parıltısını iletiyor.
Monet 1840’ta Paris’te doğdu, babası le Havre’a taşındığı için ilk yıllarını daha sonra sıklıkla resmetmek için geri döndüğü Fransız kıyılarında geçirdi. Çocukluğunda resme olan yeteneği görüldü ve 17 yaşında ilk ciddi eğitimini aldığı Boudin’le karşılaştı. Natüralizm ekolünden bir deniz ressamı olan Boudin, Monet’yi sürekli görsel çalışmalarını doğanın gerçek yönlerine uygulaması için teşvik etti. Teknik olarak bir empresyonist olmasa da Boudin, akademik sanatçılardan daha önce yüksek tonlarda renk kullanımına başlamıştı.
Boudin’in tavsiyesiyle Paris’e giden Monet, yine Boudin tarafından akademiye isyanın öncüsü Courbet’ye, Zola’yla birlikte sanata yeni yaklaşımın sözcüsü Baudelarie’e ve dönem tarzında manzara çizeri Troyon’a yönlendirildi. Ailesinin isteklerine rağmen Monet, çalışmalarını içtenlikle sürdürdüğü, “gözünün yakaladığını” çizmeye odaklandığı Paris’te kalmaya devam etti. Gleyre’inki gibi çeşitli stüdyolardan memnun olmayan Monet, faydalanabileceği şekilde bir eğitimi bulmaya çalıştığı bu stüdyolarda, sonunda Gleyre’in atölyesinde tanıştığı Renoir ile birlikte bağımsız ressamların olduğu ve Louvre’da eserlerinin kopyalandığı bir gruba katıldı. Burada Monet, Fransız resim sanatında ileri hareketi yönetecek olan Manet, Sisley ve diğer ressamlarla tanıştı. Takip eden dönemlerde Fontainbleau’da grup olarak doğadan resimler yaptılar. Monet yine Boudin’le birlikte evinin yakınındaki kıyıda resim yaparken resimdeki bağımsız görüşlerinin ve renk kullanımının onu aynı yönde etkilediği Dutchman Jongkind ile tanıştı. Monet 1865’te Salon’a (Salon de Paris) katılmayı denedi ve kabul edildi. Bu davet ilerleyen yıllarda, Paris’teki tüm gerici ve akademik gücün düşmanlığı ve Empresyonist tarz geliştikçe artan muhalefet nedeniyle nadiren tekrarlandı.
Monet, 1869’a kadar bütün empresyonistler gibi tehlike içinde Paris’te yaşamaya devam ediyordu. 1870-71 yıllarında, Fransa-Prusya Savaşı Monet’yi le Havre’da yeni kurduğu evliliği ve çocuğuyla yakaladı. Savaş sırasında hem Pisarro’yla hem de bundan sonra Empresyonistlerin davasına çok değerli yardımlar sağlayacak olan, hatta 1886’dan itibaren Amerika’da sergiler düzenleyecek olan tüccar Paul Durand-Ruel ile tanıştığı İngiltere’ye gitti. 1874’te Paris’e dönmüş olan Monet, o yılın Nisan ayında grupça düzenlenen ilk bağımsız sergiye katıldı. Bu sergide Empresyonistleri yirmi yıl boyunca takip edecek olan kin başladı. Le Charivari’de bir eleştirmenin bu topluluk için aşağılayıcı bir şekilde “Empresyonistler” olarak atıfta bulunması bu zamanlarda gerçekleşti ve bu terim Monet’nin bir resminin başlığından türetilmişti.
Yetmişli yıllar boyunca Monet’nin tarzı, temel aldığı Boudin ve Courbet’nin realizminden evrilerek ancak seksenlerde tam teşekküllü Empresyonizme ulaşmayı başardı. Müze’nin yeni manzaraları da bu son döneme aittir. Daha sonra, Monet kırık renk kullanımını ileri dereceye taşıyarak daha parlak bir yoğunluk elde etti. Bu son dönem resimlerinde Monet, konularını hem günün çeşitli zamanlarında hem de çeşitli atmosferik yoğunluklarda, parlak örneklerin bulunduğu kendi meşhur bahçesindeki su zambaklarının sayısız replikasını yaptı.
Kaynak: The Bulletin of the Cleveland Museum of Art, Vol. 35, No. 1 (Jan., 1948)
Yazar: Henry S. Francis
Türkçeye Çeviren: Nihan Sıla Tokucu
Editör: Ebru Berra Alkan
Redaksiyon: Bekir Demir