Albayrak grubuna ait Ketebe yayınlarından çıkan Berardi’nin İkinci Geliş / Küresel Aydınlanma, Küresel İç Savaş ve Kıyametin Ertesi Günü kitabında geçen “İslamofaşist diktatör” ibaresinin Türkçe çeviriden çıkarıldığı ortaya çıktı.
Ardından ilginç bir şekilde kitabın yayına hazırlayanı Adem Beyaz’ın “ilgili bölümü ben çıkardım” diyerek sansürü üstlendiğine tanıklık ettik. Tüm bunları, söz konusu kitabın çevirmeni Ali Karatay ile konuştuk.
Bir okurun paylaşımı üzerine Berardi’den yapmış olduğunuz İkinci Geliş çevirinizde kaynak metinden farklı bir şekilde bir pasajda “İslamofaşist diktatör” ifadesinin Türkçe çeviride çıkarıldığı ortaya çıktı. Haliyle bu durum sosyal medyada epey tepki topladı. Öncelikle böyle bir değişiklikten haberiniz var mıydı?
Hayır, yoktu. Kitabı 2022 Aralık’ında çevirip yayınevine teslim ettim; yani çevirinin üzerinden üç yıl geçti. Fakat kitap ancak 50 gün kadar önce, İkinci Geliş ismiyle yayınlandı. Komünizmin “ikinci geliş”inin teorileştirilip savunulduğu bir kitap bu. Bir dostum sosyal medyada yürüyen tartışmadan beni haberdar edince çok şaşırıp, önce İngilizce orijinal metni, sonra gönderdiğim çeviri metnini, son olarak da Türkçe kitabı kontrol ettim.
Orijinal metinde “… Turkey, where thousands o teachers have been fired by the Islamo-fascist dictator” şeklinde geçen, benim “İslamofaşist diktatörün binlerce öğretmeni işinden ettiği Türkiye” şeklinde çevirip gönderdiğim ifade Türkçe kitaptan çıkarılmıştı. (Yeni bir Kafkaesk davaya imza atmak isteyebileceklerin işini kolaylaştırmamak için: Bu ifade bana değil, yazara ait, ben çevirmen olarak, bir sözleşmenin ve yazı namusu dediğim şeyin bana yüklediği sorumluluğu yerine getirdim.) Yazarların sözünü kendi namusu bilmiş, otuz beşten fazla kitap çevirmiş bir çevirmen olarak çok üzüldüm tabii. Arkadaşlarımın ilettiği kimi sosyal medya paylaşımlarında yazarın çevirmen tarafından sansürlenmiş olduğu bile yazılıp çizildi ki bunlar üzüntümü daha da büyüttü.
Konuyu gündeme getiren X hesabı, Erdoğan için kullanılan “strongman” ifadesinin de yayınevi tarafından sansürlenerek “Türkiye’de ipleri elinde tutan adam” şeklinde yayınlandığını iddia etti. Bu iddia da beni gerçekten üzdü. Strongman’i bu şekilde çeviren kişi benim, yayınevi değil. Ve burada bir sansür falan yok. Anladığım kadarıyla, bu eleştiriyi yapan arkadaşı “diktatör”den aşağısı kesmiyor ama bu İngilizce kavramın “diktatör” şeklinde bir yan anlamı olmakla birlikte, ilk ve doğrudan anlamı bu değildir. Bu kavramla karşılaştığımda, “yazar ‘diktatör’ demek istese doğrudan ‘dictator’ ifadesini kullanırdı” diye düşünür ve ona göre çeviri yaparım. Nitekim Berardi aynı kişiye “dictator” da demiş ve tarafımdan “diktatör” olarak çevrilmiştir. İşin aslını bilmeden, böyle “uzak atışlarla” çeviri emekçilerini zan altında bırakmak da doğru değil.
Ketebe yayınları Berardi’nin İkinci Geliş kitabını basarken, İngilizce baskıda yer alan Türkiye ile ilgili bölümü Türkçe baskısından uçurmayı tercih etmiş (s.26). 78. sayfada da “Turkish strongman”ı, “ipleri elinde tutan adam” olarak çevirmeyi uygun görmüş. örnek yayıncılık. pic.twitter.com/aWgyza6UAs
— emre tansu keten (@emretansuketen) October 23, 2025
Yayınevinin iktidara yakın bir sermaye grubuna ait olması nedeniyle oklar yayınevine yönelmişken, daha sonra kitabın Türkçe çeviri editörü değişikliği kendisinin yaptığını söyledi. Sanıyorum bu çevirmen onayı olmadan gerçekleştirilen bir işlem?
Evet, bırakın onayımı almayı, bana bilgi bile verilmeden gerçekleştirilen bir işlem. Oysa çeviri metinde yapılan bütün değişiklikler için çevirmenin onayı alınır. Ülkemizdeki cari hukuka göre çeviri metin telif haklarına konu bir eserdir ve çevirmen o eserin sahibidir. Söz konusu yayınevi için bugüne kadar çevirdiğim dokuz kitap içinde yalnızca bu kitabın redaksiyon dosyası ilgili editör tarafından bana gönderilmedi ve ben bunu, burada açıklamak istemediğim sebeplerle, gönderdiğim çevirinin olduğu gibi yayınlanmış olmasına yormuştum. Yanılmışım.
Kitabın Türkçe çeviri editörü benim, dolayısıyla Türkiye ile ilgili bölümü yayınevi değil ben çıkardım.
Yayınevi de zaten bu gönderi vasıtasıyla olaydan haberdar oldu. Dolayısıyla Ketebe bir sansür uygulamadı. Suçlamalarınızı doğrudan bana yöneltebilirsiniz. https://t.co/t3uy7d2Z6I— ab (@supralunaris) October 24, 2025
Berardi ile konu hakkında görüşme imkanınız oldu mu? Bundan sonra nasıl bir süreç işleyecek?
İlk şoku atlatıp kendime gelir gelmez ilk yaptığım iş, Berardi’ye bir e-posta gönderip dayanışma duygularımı ifade etmek oldu. Britanyalı yayıncıyla birlikte meseleyi bütün boyutlarıyla anlamaya çalıştığını, bütün resmi gördükten sonra bir açıklama yapacağını ifade etti.
Benim bu konudaki duruşum şudur: Berardi’nin bahse konu ifadesi bugün itibarıyla Türkiye mahkemelerinde suç olarak nitelendiriliyor ve ciddi hapis cezalarıyla cezalandırılıyor. Bu noktada yapılması gereken şey, yazara insanların bu ifade nedeniyle hapse girebileceği bilgisini vermek ve onun kararına saygı duymaktı.
Yazar kendisine otosansür uygulamayı reddediyorsa, yapılacak şey ona sansür uygulamak değil, ya her şeyi göze alıp kitabı olduğu gibi yayınlamak (ki benim tercihim kesinlikle bu olurdu) ya da kitabı yayınlamaktan vazgeçmekti (ki eleştirir ama anlardım). Bu çok kıymetli kitabın Türkçe okurlarıyla buluşmaması elbette bir kayıp olurdu ama bence şu an yaşanan kayıp çok daha büyüktür.
Sizinle çeviri pratikleri ve çevirileriniz üzerine daha detaylı konuşmayı çok isterdik esasında ama son olarak şunu sormak isterim: Sizce Türkiye’de yayıncılık alanında sansür ve otosansür ne boyutlarda?
Şimdi saydım, bugüne kadar dokuz yayınevi için kitap çevirmişim; bu son olaya kadar, Ketebe de dâhil, sansürle karşılaşmadım. Fakat otosansürle karşılaştım. (Bir Türk yazar, İngilizce yazıp Avrupa’da yayınladığı ve benim Türkçeye çevirip ilgili yayınevine teslim ettiğim kitabını sırf içeriği nedeniyle Türkiye’de yayınlamaktan vazgeçti.) Açıkçası otosansürü Türkiye koşullarında anlaşılır ve hemen herkesin yaptığı bir şey, sansürü ise büyük bir ayıp olarak görüyorum.



